Tarihin akışını değiştiren en önemli olaylardan biri olarak gösterilen İstanbul'un Fethi'nin 563. Yıldönümü kutlanıyor. Kurulduğu günden bu yana dünyanın en gözde kentlerinden kabul edilen İstanbul'un kaderinin değiştiği savaşın ardından ne kadar zaman geçse de, fethe dair bilinmeyen, yazılmayan, söylenmeyen çok şey bulunuyor. 28 kez kuşatılmasına rağmen düşürülemeyen şehri, başarılı bir askeri operasyonla iki ay içerisinde fetheden II. Mehmet, Doğu'dan Batı'ya doğru hızla yayılan İslam rüzgarının önündeki son perdeyi de kaldırmıştı. Üzerine tarih kitapları, film, efsane ve şiirler yazılan fetih öncesi ve sonrasında yaşananlarla ilgili olarak tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu ile konuştuk.
- İstanbul'un Fethi ile ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar nelerdir?
- İstanbul'un Fethi dünya ve Türk tarihinin en büyük olaylarından biri. Napolyon Bonapart'a ait olduğu rivayet edilen meşhur bir söz vardır ve doğrudur: "Eğer dünya tek bir imparatorluk olsaydı başkenti İstanbul olurdu." Ancak, Türk tarihi için bir milad, bir dönüm noktası olan bu konuda çok laf edilmiş, az araştırma yapılmıştır. Bu yüzden birçok ilginç hadise fazla bilinmez ya da efsaneye kurban edilir. Mesela fetih sırasındaki en ilginç hadise Osmanlılarla Bizans'ın arasının bir koyun alışverişi yüzünden bozulması ve bu olayın savaşın resmi sebebi olmasıdır. İstanbul'un Fethi'nde tetiği ateşleyen hadise budur.
- Bir de Ulubatlı Hasan konusu var... Şehrin surlarına ilk bayrağı dikenin o olduğu söylenir...
- Bu hadisenin kaynağı İstanbul'un Fethi sırasında, bizzat orada bulunan Bizanslı tarihçi Francis'tir. Ancak bu bilgi Francis'in eserinin orijinalinde yoktur. Sahte Francis olarak anılan ve daha sonraki tarihlerde Francis'in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos'un yazdığı kitapta yer almaktadır. Melissinos, muhtemelen eserini renklendirmek için böyle bir ilave yapmış olabilir. Bihişti, şehre ilk giren kişinin babası Karışdıran Süleyman Bey olduğunu belirtir. Iorga tarafından yayınlanmış bir Romen kaynağında ise İstanbul surlarına ilk çıkanların korkunç görünüşlü beş Türk olduğu ve dev cüsseli Mustafa Bey'in emrindeki askerlerle içeriye girdiği anlatılmaktadır. II. Meşrutiyet dönemi İstanbul'un fethi kutlamalarında ise şehre ilk giren, Balaban Çavuş olarak zikredilmektedir.
- Fetih tarihi konusunda farklı iddialar var, doğrusu nedir?
- Osmanlı ordusu 53 günlük bir kuşatmanın ardından, 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fetheder. Ancak bu fetih tarihi genellikle Türk tarihçilerde yoktur. İstanbul'un Fethi ile ilgili bilgi veren o dönemde veya daha sonra yazılmış Osmanlı tarihlerine baktığımızda değişik tarihlerle karşılaşırız. Kimileri 13 Mart, 31 Mart, 1 Nisan gibi daha önceki tarihleri verirken, kimileri ise 28 Haziran, 6 Temmuz gibi 1, 1.5 ay sonranın tarihini verir. İşin en ilginci kuşatmaya katılan iki Türk tarihçiden Aşıkpaşazâde'nin gün ve ay vermemesi ve diğeri Tursun Bey'in ise 28 Cemaziyelahir 857 (6 Temmuz 1453) tarihini zikretmesidir. Daha da ilginç olan bir durum ise Osmanlıların İstanbul'un Fethi'ni 11 Haziran'da kutlamalarıdır. 11 Haziran tarihinin nereden çıktığı anlaşılamamaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz Türk tarihçiler böyle bir tarihi vermezler. Rumi tarihe göre hesaplasalar, 16 Mayıs'ta kutlama yaparlardı. Acaba Rumi-Miladi hesaplaması yaparken, tarihi yanlış mı belirlediler?
- Bir kapı açık kalmış ve Türkler bu kapıdan girerek İstanbul'u fethetmişler... Bu söylence ne kadar gerçek?
- Hammer'den Stefan Zweig'e kadar birçok Batılı tarihçi ve edebiyatçı İstanbul'un fethinin son safhasını şu şekilde anlatır; Surların arasında dolaşan birkaç Türk askeri Edirnekapı ile Eğrikapı arasında bulunan Kerkoporta/ Cambazhâne denilen yayalara ayrılmış küçük kapılardan birisinin aklın alamayacağı bir unutkanlık yüzünden açık kaldığını görürler. Diğer askerlere de haber verilir ve Türkler bu kapıdan girerek İstanbul'u fethederler. Dönemin Türk kaynakları ile Barbaro ve Dolfin incelendiğinde fethin son aşamasının hiç de bu şekilde olmadığı anlaşılmaktadır. Açık kapı söylentilerinin gerçekle alakası yok. Fethin şokunu atlatmak ve şehrin Türklerin eline geçmesini küçümsemek için çıkarılmış bir rivayet. Yerli ve yabancı tarihlerin çoğuna göre Türk askerleri bugünkü Topkapı'ya yakın bir yerden savaşarak şehre girmişlerdir.
- İstanbul'un fethiyle sonuçlanan kuşatma ne kadar sürdü?
- 6 Nisan 1453'te Osmanlı ordusu Bizans surlarının önündeydi. O gece surlar top ateşi ile dövülmeye başlandı. 18 Nisan'da ilk büyük saldırı gerçekleştirildiyse de, dört saat süren hücumda bir netice alınamadı. 7 ve 12 Mayıs'ta iki büyük saldırı daha yapıldı ama yine netice alınamadı. Bunun üzerine Osmanlı toplarının çoğu Topkapı- Edirnekapı arasına kaydırıldı ve bu bölgeye yüklenilmeye başlanıldı. Kuşatmanın uzaması, Avrupa'dan gelebilecek yardım yüzünden Osmanlı ordusunu zor duruma sokmuştu. Bu sırada Venedik donanması Ege'ye gelmişti. 25 Mayıs'ta Bizans'a son kez teslim ol çağrısı yapıldı. Genç padişah bu şehri almaya kararlıydı ve sonuna kadar ısrar etti. Askere şehir alındığında üç gün yağma izni verildiği duyurusu yapıldı. 28 Mayıs 1453'te bütün orduya İstanbul'a yapılacak son saldırı için hazırlanmaları emri verildi. 29 Mayıs sabahı askerlerin sesleriyle son hücum başladı. Saatler süren çatışmaların ardından II. Mehmed son darbeyi vurmak üzere yeniçerileri savaşa soktu. Bizans'ın dayanma direnci kalmamıştı. Bir gülle parçası şehrin en büyük savunucularından olan Cenevizli Giustiniani'yi yaraladı. Adamlarının komutanlarını alarak Haliç'teki gemilerine gitmeleri, Bizanslıların son direncini de kırdı. Bu sırada Topkapı civarındaki surlara çıkan Türk askerlerini gören Bizanslılar şehrin iç kısımlarına doğru kaçmaya başladılar. Öğlen olduğunda şehir Türklerin eline geçmişti.
BİRÇOK GEMİ İNŞA EDİLDİ
- Deniz savaşlarında neler yaşandı?
- II. Mehmed, İstanbul'a yardım gelmesini engellemek için donanmanın oynayacağı büyük rolün farkına varmış ve birçok yeni gemi inşa ettirmişti. Baltaoğlu Süleyman Bey, irili ufaklı gemilerle sayısı 300'e varan Osmanlı donanmasıyla kuşatmaya katılacaktı. Genç Osmanlı padişahı, Bizans'ın surları zayıf olan Haliç'e düşman donanmasının girmesini engellemek için Haliç'in ağzına zincir çektiğini biliyordu. Küçük gemilerden oluşan Osmanlı donanmasının bu zinciri geçememe ihtimaline karşı da, daha Rumelihisarı'nın inşası sırasında, gemileri karadan çekerek Haliç'e indirmek için hazırlık yaptırdı. Kuşatma esnasında Osmanlı kaptan-ı deryası Baltaoğlu Süleyman Bey, Baltalimanı'na yerleşti. 9 Nisan'da Osmanlı donanması Haliç'e gerilen zinciri geçmeye teşebbüs etti, başarısız oldu. Baltaoğlu, 18 Nisan'da başta Büyükada olmak üzere bütün adaları fethetti. Fakat 20 Nisan'da İstanbul'a yiyecek ve yardım getiren üç Ceneviz ve bir Bizans gemisinin Haliç'e girmesini önleyemedi. Bu bozgun üzerine Osmanlı ordusunda büyük moral bozukluğu yaşandı.
- Gemilerin karadan yürütülmesi düşüncesi...
- İstanbul'un Fethi'nin en renkli sahnelerinden olan gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e getirilmesi planı işte tam da bu mağlubiyet üzerine hayata geçirildi. 20 Nisan'daki deniz savaşında yenilen Osmanlılar, 22 Nisan gecesi 70 civarında gemiyi Tophane veya Beşiktaş'tan alarak Kasımpaşa'ya indirmişlerdi. Ancak bu hadise her ne kadar çok parıltılı görünüyorsa da, acaba gerçek bu mudur? Gemiler gerçekten karadan yürütülerek mi Haliç'e indirilmiştir? Gemilerin bir gecede karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi mümkün değildir. Bu işin gerçekleştirilmesi için önceden günlerce hazırlık yapılması gerekir. Gemilerin karaya çıkarıldığı yer olarak bahsedilen Tophane veya Beşiktaş da bu iş için uygun yerler değildir. Buraları Bizanslılar tarafından rahatlıkla görülebilecek yerlerdir. Rumeli Hisarı'nın bulunduğu yerden karaya çıkıldığını ileri sürenler de vardır. Ancak burasının olması durumunda, gemilerin karadan çekilerek götürüleceği mesafenin uzunluğuna dikkat edilirse, bu işin o günün şartlarında gerçekleştirilme ihtimalinin oldukça zor olduğu açıkça görülür. İstanbul'un Fethi sırasında Osmanlı ordusunda asker olarak görev yapmış olan Konstantin Mihailoviç, bu konuya farklı bir görüş getirir. Mihailoviç, Rumeli Hisarı'nın inşaatının ardından, denizden dört İtalyan mili içerideki korulukta 30 beylik geminin yapıldığını, daha sonra da bunların dağlık araziden çekilerek Haliç'e indirildiğini belirtir. Ayrıca İstanbul'un Fethi'nden bir-iki yüzyıl sonra eserlerini yazmış olan Mehmed bin Mehmed, Evliya Çelebi, Müneccimbaşı gibi bazı yazarlar da, gemilerin Okmeydanı'nda inşa edilip, karadan çekilerek denize indirildiğini söylerler. Bu görüş karadan gemilerin çekilerek, götürülmesi hadisesine göre daha tutarlı gözükmektedir.
- İstanbul fethedilmeseydi dünya medeniyet ve siyasi tarih açısından ne gibi farklılıklar olurdu?
- İstanbul'un Fethi, genç Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed'e sonsuz bir kudret ve otorite sağlamıştı. Fetih öncesi büyük kargaşalıklar içerisinde çalkalanan Osmanlı Devleti bu fethin getirdiği büyük prestijle hem İslâm dünyasının en parlak devleti haline geldi, hem de düşmanları üzerinde psikolojik yılgınlık yarattı.
YENİÇAĞ'IN BAŞLANGICI OLARAK KABUL EDİLİYOR
- İstanbul'un Fethi'yle ilgili bilinmeyen birçok yönü olduğu dile getiriliyor. Bir çağı kapatan askeri bir harekatın, öncesi ve sonrasına dair dillendirilmeyen önemli olgular nelerdir? Toplum olarak fethi biliyor muyuz?
- İstanbul'un Fethi'nin, Batı Hıristiyanlık dünyasında büyük bir şok yaratması ve fethin akabinde Avrupa'ya giden Bizanslı bilim adamlarının Rönesans'ı başlatmaları yüzünden Yeniçağın başlangıcı olarak kabul edildiği söylenir. İstanbul'un Fethi gerek Hristiyan dünyası, gerekse İslam dünyası açısından önemlidir. Fakat Rönesans'ın başlaması ile Bizanslı bilim adamlarının bir ilgisi yoktur. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında yazılan tarih kitaplarında Rönesans'ı İstanbul'un Fethi sebebiyle kaçan Bizanslıların hazırlamış oldukları yazılmıştı. Ancak daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalarda bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır. İstanbul'un fethi, Türklerin daha önceki tarihlerinde eşine rastlanılmayan, dünya siyasetine yön veren bir imparatorluğun kuruluşuna vesile olduğu için Türk tarihinin Yeniçağı'nın başlangıcıdır.
HALK, ŞEHRİ MERYEM ANA'NIN KORUDUĞUNA İNANIYORDU
- Fetih sırasında Bizans cephesinde durum neydi?
Birçok Batılı tarihçi, İstanbul'un Fethi başarısını küçültmek ve böylece bu büyük kaybın acısını hafifletmek için Bizanslıların şehri yeterince müdafaa edemedikleri gibi bir anlatım benimserler. Kuşatma başladıktan sonra İstanbul halkı ve ordusu şehri savunmak için büyük fedakârlıkla çalıştı. Surlarda açılan gedikleri hemen doldurdular, Osmanlıların kazdığı tünelleri bir bir çökerttiler. Büyük çaplı hücumları bile geri püskürtmeyi başardılar. Hatta bir defa da olsa Osmanlı ordusuna saldırmayı denediler. Mayıs ayı geldiğinde İstanbul'da kıtlık baş göstermeye başladı. Yiyecek karaborsaya düştü, fiyatlar aşırı arttı. Askerlerin maaşlarının ödenmesinde büyük sıkıntılar yaşandı. Bizans kaynakları, kuşatma sırasında birçok olağanüstü olay anlatırlar: Meryem Ana'nın mucizeler yarattığına inanılan resmi, bir ayin sırasında yere düşmüş ve zorlukla kaldırılabilmişti. Bir başka sefer, ilahiler söyleyerek caddelerden geçen halk, korkunç bir fırtınaya yakalanmış ve dağılmak zorunda kalmıştı. Bu hadiselere rağmen halk şehirlerinin hâlâ Tanrı'nın ve Meryem Ana'nın sürekli koruması altında olduğuna inanıyordu. Her an düşme ihtimali bulunan şehirde Hıristiyanların hafızalarında canlanan bir rivayet şöyledir: "Gökyüzünden bir şövalye inecek ve Konstantin Sütunu'na gelip, kendisine bir melek tarafından getirilen topuzla düşmanları İran Dağları'na kadar kovalayıp yok edecek."
FATİH, SARAYIN HARAP SALONLARINDA DOLAŞTI
- Fatih'in İstanbul'a girişi nasıl oldu?
- Şehir tam olarak Osmanlıların eline geçince artık Fatih ünvanını kazanmış olan II. Mehmed şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya'ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketi ile Allah'a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya'ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı. Kilisenin içerisinde korku ile bekleşen Bizanslıların emniyet içerisinde evlerine götürülmelerini söyledi. Daha sonra kilisenin camiye dönüştürülmesini emretti. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu zaferi için dua edip, Ayasofya'dan ayrıldı. Eski imparatorun sarayına gitti. Sarayın harap salonlarını dolaşırken, yanındakiler padişahın şu mısraları söylediğini duydular: "İmparatorun sarayında örümcek perdedârlık ediyor, Efrasiyabın kulelerinde baykuş nevbet vuruyor."