Taha Akgül milli gururumuz! Son beş yıldır üst üste dört Avrupa Şampiyonluğu, iki Dünya Şampiyonluğu ve birçok madalya kazanan Akgül, Rio Olimpiyat Oyunları'nda altın madalya alması en muhtemel isim. Amerikalılar tarafından anatomik yapısı incelenmek istenen biri. Aylardır olimpiyatlara hazırlanan Akgül'ün arkasındaki en önemli güç ise annesi Gülbahar Akgül. Çocukluğundan itibaren yemesi, içmesi, uykusu ve tüm düzeniyle ilgilenen anne Gülbahar Akgül onu bugünlere getiren bir gizli kahraman. Belki de bu yüzden Rio 2016 Olimpiyat Oyunları'nda dünya çapında birçok sporcu ve annesine sponsor olan P&G, Türkiye'den Milli Güreşçi Taha Akgül ile annesi Gülbahar Akgül'ün sponsoru olmayı tercih etti. Gülbahar Akgül, 5-21 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek Rio Olimpiyat Oyunları'nda ilk kez oğlunu canlı canlı izleyecek ve dünyanın dört bir yanından gelen annelerle P&G Aile Evi'nde kalacak. Spor yoluyla yaşamları iyileştirebilmek için 2010 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile geniş çaplı bir ortaklığa imza atan ve 'Teşekkürler Anne' kampanyasını başlatan marka, Olimpiyat Oyunları'nda sporcuları ve annelerini destekliyor. Teşekkürler Anne kampanyası, 2012 yılında çocuklarının hayallerine ulaşabilmesi için çabalayan annelerin özverisini anlatan Dünyanın En Zor Ama En Güzel İşi (Best Job) reklam filmi ile başladı. 2014 yılında annelerin zor anlarda çocuklarını destekledikleri ve onları düştüklerinde ayağa kaldırdıkları birçok anı gösteren Onları Ayağa Kaldır (Pick Them Back Up) filmi ile devam etti. Bu yıl ise annenin gücünün çocuğunun güçlüklerin üstesinden gelmesinde ne kadar etkili olduğunu anlatan Güçlü (Strong) filmi ile devam ediyor. Biz de Taha ve Gülbahar Akgül'ü bir kahvaltıda ağırladık ve birlikte çıktıkları bu uzun yolu ve yolculuğu konuştuk.
ŞAMPİYONUN DOPİNGİ ANNESİDİR
- Boy pos, epey heybetli bir oğul doğurmuşsunuz. Kaç kiloydu Taha doğduğunda?
- Gülbahar Akgül: Herkes kaç kilo doğduğunu merak eder Taha'nın (gülüyor)... 4 kilo 600 gram doğmuştu. "Doğuştan pehlivan" derdi görenler... Zaten amcası ve babası da güreşirdi. "Bu çocuğun sonu belli" diye konuşurlardı... Düzenli ve derslerine önem veren iyi kalpli bir çocuktu. Baba güreşçi olduğu için evde konuya uzak değildik. Çocukluğundan itibaren abisiyle evin ortasında güreşirdi. Kanepeleri kenara çeker, salonda hazırlıklar yaparlardı. Ve başlarlardı güreşmeye... Ben biraz korkardım birbirlerine zarar verecekler diye... Ama babası onların bu halinden çok keyif alırdı. Beşinci sınıftan itibaren güreş antrenmanlarına gitmeye başladı.
KAMPA GİTMEK BİR HAYALDİ
- Kendiniz mi istediniz güreşe başlamayı?
- Taha Akgül: Güreş Eğitim Merkezleri
vardır illerde, güreşin alt
yapısını oluşturur. Üç müsabakadan
geçip, yazılı sınavı da kazanınca devlet
sporcuyu buralara yatılı alır ve lise
sona kadar okutur. Bu arada hem güreşir
hem de eğitimine devam edebilirsin.
Abimle Sivas'ta böyle bir merkeze
katılma hakkı elde ettik. 365 gün
antrenman yapıyorduk, devlet tarafından
okutuluyorduk, tüm masraflarımız
devlet tarafından karşılanıyordu.
Ama o yıllarda güreşte pek başarılı
olamadım. Derslerim daha iyiydi.
Güreşte hayal ettiklerim olmayınca b
planını devreye sokmam gerekti.
- Gülbahar Hanım siz bu arada oğlunuzun güreşçi olmasını istiyor muydunuz?
- G.A: Aslında ben eğitimine devam
etmesini istiyordum, okuyup
parasını kazansın istiyordum. Ama
eşim, Taha'nın güreşçi olup, şampiyon
olmasını çok istiyordu. Güreşte
başarılı olamayınca okul
hayatına devam etti zaten.
- Ne yaptınız b planı olarak?
- Taha Akgül: Kulüp
falan bulamamıştım. Sivas'tan
dışarı çıkmam gerekiyordu
başarılı olmak
için ama çıkamamıştım.
Ben de üniversite sınavlarına
hazırlandım. Dokuz
Eylül Üniversitesi Türkçe
öğretmenliği bölümünü
kazandım. İzmir'e gittim.
Orada anneannemin
evinde kalmaya başladım.
Okula gidiyordum ama
aklım güreşteydi. İzmir
Büyükşehir Belediyespor Kulübü'ne
girdim.
- Neden vazgeçemediniz güreşten?
- T.A: Aslında vazgeçmiştim. İki
sene ara vermiştim. Güreş gibi bir
sporda iki sene ara vermek büyük
bir şey. İki sene ara verip madalya
almak neredeyse imkansız. Ama Allah-
ü Teala bana nasip etti. Sivas'ta
365 gün antrenman yaptım, madalya
alamadım ama İzmir'de iki hafta antrenmanla
gençlerde Türkiye üçüncüsü
oldum. Bu dereceyi elde edince
kulüp de bana maaş bağladı. Gençleri
milli takım kampına davet ediyorlardı,
beni de çağırdılar. Orada büyük
bir atılım gösterdim. Çünkü kampa
gitmek benim için hayaldi. Haliyle
okul geri plana atıldı. Çünkü derslere
giremiyordum, sonuçta beden eğitimi
bölümünde okumuyordum, hocalar
da pek yardımcı olmadılar.
- Aaa niye?
- T.A: Sonuçta Türkçe öğretmenliğinde
okuyordum. Avrupa Şampiyonu
olup döndüğüm gün hocamın
karşısına geçtim, neden okula gelemediğimi
anlatmaya başladım. "Sonuçta
Türkçe olimpiyatlarına gitmedin,
ben ne yapabilirim ki" dedi. Haklıydı
kendine göre. Kaydımı sildirdim, beden
öğretmenliği bölümüne yazıldım.
Yüksek lisansa başlayacağım yakında.
İki şampiyonluktan dolayı bakanlık
müsteşarlığı kadrom var, eğitim olarak
da kendimi geliştirmek istiyorum.
KAZANDIĞIM İLK PARAMLA KREDİ BORCUMUZU ÖDEDİM
- İlk kazandığınız parayla ne aldınız?
- Gençlerde dünya ikincisi oldum. 60 milyar almıştım o zamanın parasıyla. İzmir'de bir ev yaptırmıştık ve kredi borcumuz vardı. Borcumuzu kapattım.
- Sonrasında her şampiyonlukta kazanıyorsunuz sanırım...
- Tabii tabii. Allah'a şükür maddi anlamda iyiyiz. Dünyalığımızı kazandık, Allah olmayanlara versin. Ben Ankara Belediyesi Askispor'a bağlıyım. Her şampiyonluk sonrası başkanımız bana Ankara'nın en güzel yerinden daire veriyor. Meclis kararıyla bu. Şu an oturduğum yer de, Dünya Şampiyonu olduğumda bana verilen ev. Bileğimin hakkıyla kazandım, onun hazzı başka.
- Erkeklere maaşı sorulmaz biliyorum ama bunları gençlere örnek olması açısından soruyorum...
- Bir futbolcu kadar kazanmasak da, iyi durumdayız.
-
Giyimi kuşamı sever misiniz?
- Severim. kendim seçerim kıyafatlerimi. Aslında giyim konusunda sıkıntı yaşıyorum. Normal mağazalarda bedenime uygun kıyafet bulamıyorum.
-
Amerikalılar vücudunuzu analiz etmek istemişler. Nedir bunun aslı?
- 2015'te Las Vegas'ta Dünya Şampiyonası yapıldı. Amerika'da dünya şampiyonu olunca başarım büyük ses getirdi. Özellikle kafes dövüşçüleri tarafında... Amerika'da kafes dövüşü çok profesyonelce yapılır biliyorsunuz ve büyük paralar döner. Oradaki güreş otoriteleri, "Bu adam bu kadar kısa sürede nasıl böyle bir galibiyet alır?" diye heyecanlanmışlar. Bana teklifte bulundular, kafes dövüşü için. Bunun yanısıra anatomik yapımın incelemek için teklif getirdiler. Ama ikisini de kabul etmedim. Kendime özgü stilim var ve Amerika'ya güvenip de bunu inceletmem.
- Amerika'ya gitmeyi düşünmüyor musunuz?
- Olimpiyatlar sporcular için çok özeldir. Tek eksik madalyam olimpiyat. Şampiyon olayım sonra bakarız. Her şey para demek değil. Para olayını geçtim ben, ülkemizi temsil ediyoruz. Ülkemizin gerçekten bu başarıya ihtiyacı var. 70 milyonluk ülke olarak 100 sporcuyla katılmak bir başarı değil. 500-600 sporcu olması lazım. ABD öyle geliyor. Bir de güreş bizim ata sporumuz. Spor çok büyük bir reklam. Görevimiz büyük!
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sizi yakından takip ediyor anladığım kadarıyla...
- Sağolsun. Sayın Cumhubaşkanıyla ilk karşılaşmamızda boyumu sordu, ilgisini çekmişti. Sonra sık sık görüştük. Kaybettiğim Avrupa Şampiyonası'ndan geldiğimde karşılaştık. Biraz kızdı bana, "Niye gittin oraya sakat sakat" dedi. Rio'da başarılı olmamı çok istiyor.
OĞLUMU HİÇ CANLI İZLEMEDİM
- Son olarak Avrupa Şampiyonası'nda yenildiniz... Ringteki üzüntünüz de epey haber oldu... Neden yenildiniz?
- T.A: Benim hatam oldu. Sakattım,
10 cm yırtıkla gittim. Dört Avrupa
şampiyonluğum vardı üst üste.
Beşinciyi de almak istedim. Zorladım
kendimi sakat sakat. Olmadı.
Rio'da inşallah.
- Oğlunuz güreşirken izlediğinizde ne hissediyorsunuz?
- G.A: Hiç canlı canlı izlemedik.
Hep ekranda izledim. Televizyondan
izlerken bile çok zor oluyor. Çok heyecanlanıyoruz.
- Aaa ilk kez Rio'da canlı canlı izleyeceksiniz oğlunuzu yani...
- T.A: Annem babam ekran başında
izlerken çok heyecanlanıyorlarmış.
Bu nedenle yurtdışına çok da
götürmek istemiyordum. Şimdi ilk
kez Rio'ya gelecek annem ve babam.
İnşallah uğurlu gelir. Başka arkadaşlarımdan
ailesini maça götüren çok
oluyordu ama ben müsabaka sırasında
aklım onlarda kalmasın diye
götürmezdim. Bu ilk olacak.
- Sporcu annesi olmak zor mu?
- G.A: Ben ev hanımı olduğum
için alıştım. Yaşamım bu deyip,
idare ediyorum. Zor değil. Onun
sayesinde şehir şehir geziyoruz. Sivas'taydık,
İzmir'e taşındık, şimdi
Ankara'dayız. Oğluma destek olmak
için, onun eksiklerini tamamlamak
için yanındayım. Bundan da büyük
gurur duyuyorum. Onun milli bir
görevi var. Benim görevim de ona
bakmak.
- Maçlara nasıl uğurlarsınız oğlunuzu?
-G.A: Hep dua eder gönderirim.
Maç gününden önce başlar üstelik
dualarımız. Babamız daha stresli
olur o dönemde.
- Rio'ya dair ümidiniz ne?
- T.A: Güreş bizim atasporumuz.
Olimpiyatlarda en çok madalya getirmiş
sporumuz güreş. Londra Olimpiyatları'na
da gitmiştim. O zamanlar
21 yaşımdaydım. Tecrübesizdim ve
kiloyu dolduramıyordum. Başarılı
olamadım orada. Ama şimdi tecrübelendim,
aradan dört sene geçti. İnşallah
Rio Olimpiyatları'nda güreş adına
takım arkadaşlarımla üzerimize
düşeni yapacağız. Altın madalyaya
Türkiye adına en yakın isimlerden
biri benim.
- Sporcu anneleriyle ilgili ne diyeceksiniz?
- T.A: Anneler sporcuların her
şeyidir. Tüm emeği onlar verir ama
hep geri plandadırlar. Hep hocalar
öndedir, kulüpler, kulüp başkanları
ön plana çıkar. Ama asıl emekçiler
annelerdir. Gizli kahramanlardır.
Benim annem de bir gizli kahraman.
Üzerimde emeği çoktur. Küçüklüğümden
beri hep arkamdadır. Aslında
annem eğitim alanında ilerlememi
istemişti, "Derslerine önem ver,
paranı kazan" derdi. Babamsa güreşçi
olalım, şampiyon olalım isterdi.
Bu ikilemi çok yaşadım. Güreş mi,
eğitim mi? Üniversiteyi kazandığımda
annemi çok sevindirmiştim.
- Güreş atasporu ama çok da el üstünde tuttuğumuz söylenemez. Bu durum sizi üzüyor mu?
- T.A: Eski maçları izliyoruz
arada bir, tribünler tıklım tıklım.
Güreşin kurallarıyla çok oynadılar,
bu nedenle insanlar tribünlerden
kaçtı. Sadece Türkiye'de değil, diğer
ülkelerde de durum böyle. Sadece
bizim ülkemizde seyirci anlamında
değerini kaybetti. Tekrar eski kurallara
dönüldüğü için, seyir zevki geldi.
Tribünler yavaş yavaş dolmaya
başladı. Futbolda Arda Turan neyse,
güreşte de ben oyum.