Göreç: "Bizi her hafta tiyatro ve sinemaya götürüyorlar. Yeni sinema hakkında da konuşuyoruz" diyor. Tam o esnada iki yönetmen arasında günümüz sineması hakkında fikir ayrılığı çıkıyor. Ertem Bey Yeşilçam'ı övüyor, günümüz sinemasından memnun olmadığından dem vuruyor: "Halka dayanmadan, halksız bir sinema yapılamaz" diyor. Tunca Bey ise sinemanın geliştiğinden, genç yeteneklerin çıktığından söz ediyor: "Şu an sinemamız çok ilerledi. Avrupa standartlarında. Diziler de ön planda" diyor. Zaten dizilerin çok sıkı bir takipçisiymiş. Karadayı, Kara Para Aşk, Şeref Meselesi, O Hayat Benim, Kocamın Ailesi'ni izliyor. Ama en çok senaryo ve oyuncu kadrosuyla Karadayı ve Kara Para Aşk dizilerini seviyor. Göreç ile bu konuda da anlaşamıyorlar. Dizileri pek sevmiyor Ertem Bey: "Bana fotoroman gibi geliyor" diyor. Her iki yönetmen tatlı bir tartışmaya girişirken, Tunca Bey'in 1993'te çektiği Yorgun Savaşçı'yı soruyoruz. Ertem Bey giriyor söze: "Halit Refiğ'in çektiği Yorgun Savaşçı sansürden dolayı yakılmıştı. Tunca yeniden çekince bu sefer TRT, Refiğ'in filminin bir kopyasını ortaya çıkarttı" diyor. Tunca Bey'e o günlerde neler hissettiğini sorduğumuzda heyecanla: "Refiğ'in filmi ortaya çıkınca çok sevinmiştim" diyor.
İLK FİLMİM ÇOK KÖTÜDÜR
Göreç'e ilk filmi Kanlı Sevda'yı (1959) hatırlattığımızda "Bence Türk sinemasının en kötü üç filminden biri. Belki de en kötüsü" deyiveriyor ve ekliyor: "İlk filmimi çekmeden önce 10 yıl asistanlık yaptım, çok film çektik. Üç Arkadaş'ı çekerken Memduh Ün yorulunca battaniyeyi üzerine çeker, akşam erken yatardı. 'Çocuklar siz çekmeye devam edin!' derdi. Biz devam ederdik. Kamera nedir, nereye konur, hepsini biliyordum. Kanlı Sevda'yı çekerken Memduh'u aradım. 'Yetiş beni kurtar!' dedim. Bir yıl kendimi cezalandırdım ve ona asistanlık yaptım. Sonra Türkan Şoray, Ayhan Işık ve Salih Tozan'ın rol aldığı Otobüs Yolcuları'nı yaptım. Ama jeneriğini gösterseniz iki filmi aynı yönetmen çekti diyemezsiniz. Ama duygusal olarak Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmimi seviyorum. Dünyada cücelerle çekilen tek film" diyor. Hepsi birden gülüyorlar. Kosova atılıyor: "Bence Otobüs Yolcuları'nı sevmen gerekiyor abi (gülüyor)" diyor.
TEK KEŞKEM: HUZUR
Tunca Yönder'in sinemayla ilgili bir tek ukdesi kalmış içinde. "Tek keşkem var. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'unu sinemaya uyarlamak. Çekseydim başrollerinde Kıvanç Tatlıtuğ ve Farah Zeynep Abdullah olurdu" diyor. Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği Kelebeğin Rüyası'nı çok beğenmiş Tunca Bey: "Çok iyi oynadı Kıvanç" diyor. Kenan İmirzalıoğlu ve Bergüzel Korel'i ise Karadayı'dan dolayı beğendiğini belirtmeden geçmiyor. Tuba Büyüküstün'ü de özellikle belirtiyor. Cem Yılmaz'ı ise Pek Yakında'dan dolayı es geçmiyor. Tunca Bey, gece üçe-dörte kadar uyumuyormuş. Hep bilgisayar başında vakit geçiriyormuş. Yeni projelerinin müjdesini veriyor bize. İlki Üvey Baba. Diziyi yeniden yazıyormuş. Başka senaryolar da. Her gün erken saatlerde kalkıp günde birkaç kitap bitiren Tunca Bey, eski filmlerini izlemeye devam ediyor. Son olarak "Yeşilçam olmasaydı, şu an ki sinema da olmazdı!" diyor.
"AH! İŞTE RAHMETLİ OLDULAR ÇOĞU..."
Ertem Bey, bir yayınevinin biyografi ve filmografyasını yazmasını teklif ettiğini anlatıyor. Odadaki kitapları gösterip "Bu kitaplar bunun için buraya geldi. Hayatımı yazacağım ama sadece biyografi değil. Sinemanın 60 senelik kesitini anlatacağım" diyor. Yatağının başucunda Otobüs Yolcuları filminden bir fotoğraf karesi duruyor. "En sevdiğim filmlerden biri de Sahipsizler'dir (1974)" dedikten sonra Nuri Kantar Ailesi'nden (1975) söz ediyor. "Ah! İşte rahmetli oldular, çoğu..." deyip iç çekiyor. Sonra Yılmaz Güney ile beş film çektiklerini hatırlatıyor. Ardından Güney'in başrol oynadığı Beyoğlu Canavarı'nın afişini getiriyor. Kadıköy'deki bir sahafta görmüş. Sahafçı "Satın alacak mısın abi?" deyince o da "Bu filmin yönetmeniyim!" cevabını vermiş. Sahafın sahibi hediye etmiş afişi, o da çok sevinmiş. Sonra meşhur Ayşecik Fakir Prenses filmine geliyor konu. Albümler açılıyor. "Filmi çekerken Zeynep (Değirmencioğlu), oğlum ve yeğenim yan yana. 40 sene sonra oğlumun düğününde yine aynı kare oluştu" deyip geçmişe dalıyor.
ÖZGÜR İRADEMLE BURADAYIM
Ayten Erman (80), Tosun Paşa, Şendul Şaban, En Büyük Şaban gibi filmlerde ve birçok oyunda oynayan bir aktrist. O da Sanatçı Yaşam Evi'nde kalıyor. Basında çıkan ailesinin onunla ilgilenmediği haberlerinden dolayı gazetecilere küsmüş. "Aile düzenimizi bozdular. Halbuki buraya kendi isteğimle geldim. Ailem, kardeşlerim, oğlum sabah akşam arar beni. Özgür irademle sağlık imkanlarından daha iyi faydalanabilmek için geldim. Bize iyi bakıyorlar" diyor ve susuyor. İlk görüşmeyi kabul etmiyor. Zar zor ikna oluyor, sonra: "Tiyatro kökenliyim. Bizim zamanımızda hepimiz akraba gibiydik. Avni Dilligil, Belkıs Dilligil'den tut Hayri Esenler'e, Saadettin Erbil'den yakın zamandan Adile Naşit'e kadar birçok sanatçıyla oynadık, dost gibiydik biz" diye söze başlıyor. Sonra Yeşilçam'a giriş yapıyor: "Şener Şen, Kemal Sunal... Hepsiyle oynadım; Tosun Paşa, En Büyük Şaban, Şendul Şaban..." Araya girip "Onlarla özdeşleştiniz" diyoruz. "Tabii, özdeşleştim. Sonra tiyatrocu oldukları için ailece de evlerine gidip gelirdik onlarla. Kemal Sunal bizim evimizden hiç çıkmazdı örneğin. Çok anılar var. Aslında hepsini yazmayı düşünüyorum. Birinin yardımcı olması lazım, anlatacaklarımı ses kaydına alması lazım" diyor. "Ertem ve Tunca Beyler ile burada eskileri konuşuruz" diyor.
YEŞİLÇAM'DAN BANA PARA DÜŞMEDİ
Ali Fuat Kalkan odasında dinlenirken karşılıyor bizi. Masasının üzerinde yine daktilosu var. Daktilo neden önemli derseniz? O, 10 yıl boyunca Yılmaz Güney'in daktiloculuğunu yapmış. 1964'te Yeşilçam'da oyunculukla başlayan serüveni, reji asistanlığından senaristliğe kadar ulaşmış. Kalkan, "Dadaş filminin senaryolarını yazıyordum sansüre... 70'li yıllarda Lütfi Akad'ın Hudutların Kanunu çekiliyordu. Yılmaz Güney bana: 'Birlikte çalışalım mı?' dedi. Ben de 'Yılmaz abi, senle çalışmam mı hiç!' deyip hemen kabul ettim. Lemitton marka bir daktilo verdi bana. Gezi Parkı'nın karşısındaki Petrol'ün en üst katındaydı evi. O söylerdi, ben yazardım. Bazen de replikler verirdim senaryolarına. Örneğin bir aşk ve nefret filmi olan Seyithan, masalımsı efsane bir filmdi. O filmin girişini ben yazmıştım. 10 yıl sonunda Yılmaz Abi ile Umut filminden sonra koptuk" diyor. Kalkan, Son Söz Benim, Kanlı Beşik, Çarşambayı Sel Aldı gibi 200 filmin senaryosuna imza attığını anlatıyor. "Birçok filmde imzam var. Semih Evin, Mehmet Dinler, Osman Seden, Zafer Davutoğlu, Remzi Aydın ve Cüneyt Arkın'ın birçok filminin hikayesi benimdir. Ama Yeşilçam'dan bana hiç para düşmedi, sadece emekli oldum" diyor. Kalkan huzurevine de maddi sıkıntılardan dolayı yerleşmiş. Hâlâ senaryolar yazmaya devam ediyor. Kalkan: "Geçmişteki filmleri izlediğimde çok hüzünleniyorum, Yeşilçam'daki arkadaşların hepsi öldü. Gittikçe artıyor yalnızlığımız..." deyip iç çekiyor. Bir de dizi sektörüne bir mesaj yolluyor: "Yeşilçam'a emek vermiş, bir dilim ekmeğe ve çorbaya muhtaç, sokaklarda yaşayan arkadaşlar var. Onların hiç olmazsa sette çalışmalarını sağlasalar bir yevmiye verseler, ahde vefa yaparlar."
BURADAKİLERLE FİLM ÇEKERİZ
Yeşilçam'ın koşan adamı Bilal Gülcan (73): "İstanbul'da koşmadığım sokak, peşinden gitmediğim kişi kalmadı. Siyah Çapkalılar'da nerede bir siyah şapkalı görsek yakalardık. Çoğu defa dedektif filmlerinde rol aldım, koşup yakalayan adamdım. Özellikle de Yılmaz Güney'i kovalardım."
Kameraman Zafer Caymaz (56): Annesi sanatçı Mürüvvet Sim, babası dublaj yönetmeni ve seslendirme sanatçısı Timuçin Caymaz olan Zafer Bey'in çocukluğu setlerde geçmiş. 16 yıl kameramanlık yapan Caymaz, babasının ölümünün ardından eve haciz gelince maddi sıkıntılar yaşamış ve huzurevine gelmiş. "Birçok dizide kameramanlık yaptım. Buruda ekip var, eğer sponsor bulunursa belgesel bile çekebiliriz" diyor.
100'den fazla sinema filminde ve Mahallenin Muhtarları'nda 12 yıl oynayan Mehtap Anıl, Yeşilçam'ın ünlü kameramanı Tosun Bayri ve toplamda 17 kişi Sanatçı Yaşam Evi'nde yaşıyor.
EŞİM VE ANNEM ÖLÜNCE YALNIZ KALDIM
70'lerde seks komedi filmleri çeken Günay Kosova (73) henüz iki aydır huzurevinde. Eşi Hülya Koçak'ın ardından annesini ve sonra köpeğini de kaybedince büyük bir travma geçirmiş, intiharın eşiğinden dönmüş. Sanatçı Yaşam Evi'ni yalnızlığını gidermek için tercih etmiş. Sanat hayatının 55. yılına giren Kosova, "Yeşilçam'da bana 'Soyan yönetmen' derlerdi. Aslında filmlerimde seks unsurları var ama ben hayatımda erkek soymadım. Erkek soymadan seks olur mu? Kadını çıplak gördüm ama banyoda, yatakta estetik bir şekilde gördüm, sokakta değil. Dekordu seks, esas komediydi benimkiler" deyip 19 filminden bazılarının isimlerini sayıyor: "Kartal Pendik Gittik Geldik, Çikolata Tarlası, Çarli'nin Kelekleri, Bazıları Cacık Sever, İster Darıl İster Sarıl gibi." Kosova set işçisi, set amiri, kameramanlık, ışık şefliği, dekor ve yönetmenlik yani sinemanın her aşamasında çalışmış, "Set amiriyken Lütfi Akad bütün köy dekorlarını bana yaptırırdı" diyor. Metin Erksan da Kosova'nın emektarlığına vurgu yapıp 'Esas sinemacı' dermiş ona. Kosova: "Enteresan olan ilkokul mezunuyum ama yanımda asistan olarak başlayanlar şimdi üniversitelerde ders veriyorlar. Beni tanımadıklarını söyleyen kişilere 'O okuduğunuz okullardaki hocalarınız benim asistanlarımdı' deyip gülüyorum.
BURANIN İMKANLARI ÇOK İYİ
Ses sanatçısı Müzeyyen Üner (72) zamanında Zeki Müren ile Maksim gazinosunda sahne almış bir isim. İki de filmde rol almış o. "Büyük tiyatrocu Talat Artemel filmde beni keşfetti. Bir Avuç Toprak'ı bitirdikten sonra 'Seni ben meşhur yapacağım' dedi. Ama beyin kanamasından rahmetli oldu. Tiyatro ve sinema hayalimde öyle kaldı" diyor. İstanbul Semiha Şakir Huzurevi'nde kalırken, altı kişi bir oda da kaldıklarını anlatıyor ve ekliyor: "Sanatçı Yaşam Evi'ne göre oranın şartları çok zordu. Buraya gelince açıkçası ferahladım. İlk geldiğim zamanlar Allah'a dualar ediyordum. Burada çok mutluyum, çünkü imkanları çok iyi. Bizimle ilgileniyorlar. Burası ferah, temiz" diyor. Yazar Hülya Tozlu (65) ise beş romanı olan bir yazar. Hülya Hanım hem masallar yazıyor hem de senaryolar. Zamanında yolu sinema ile kesişmiş onun. Yazdığı senaryoyu dosya olarak Tunca Yönder'e verdiğini söylüyor.