1947'den
sonra kademe kademe İsrail'in işgaline uğrayan Gazze, şu anda birkaç parçaya bölünmüş olan Filistin Özerk Yönetimi'nin kontrolünde bir bölge olarak kabul ediliyor. 2007 yılında yapılan seçimler sonrasında Gazze Şeridi'nde Hamas yönetimi kazandı ama El Fetih bunu kabul etmek istemedi. İki hizip arasında kısa süre devam eden kanlı çatışmalar sonrası El Fetih bölgeyi terk etmek zorunda kaldı. Fakat o tarihten bu yana Gazze defalarca İsrail'in saldırısına uğradı. 27 Aralık 2008'de Kassam füzeleriyle İsrail'e saldırıldığı gerekçesiyle Gazze'yi bombalamaya başladı ve bu saldırı sırasında 1000 Gazzeli hayatını kaybetti. Bu taarruz ve tecavüzler sonra da devam etti. En son geçen hafta başlayan ve halen süren saldırılar sırasında 250'ye yakın sivil hayatını kaybetti. Bombaların altında yaşamak için mücadele veren üç Filistinli ile söyleşi yaptık. Çaresizliklerini, dermansızlıklarını, çocuklarının çektiği acıları ve savaşa rağmen ayakta kalmanın hallerini anlattılar bize.
AMELİYAT İPLİĞİ BİLE BULAMIYORUZ
NASER SADİ (46 yaşında - Doktor)
Şu anda hastanelerde ameliyat ipliği bile bulunmuyor. Filistin Sağlık Bakanlığı yetkilileri dün geldi ve ilaç ve tıbbi malzeme ikmali yapacaklarını söyledi ama şimdiye kadar tek bir tablet bile gelmiş değil. Şu ana kadar 250'ye yakın şehidimiz var. Ve bildiğiniz gibi yüzlerce yaralı. Yaşlı hastalarımız var yatan, sonra kanserli
olanlar ve dermansız hastalıklara yakalananlar. Bu hastalarımız için ilaç yok. İleri derecede kanser olanlar için morfin bile bulamıyoruz. Çünkü morfinlerin tamamını yaralanan ve ameliyata giren bomba mağdurlarına vermişiz. Doktorlarla konuştum, anestezi ilaçları yetmediği için tamamen uyutulması gereken bazı yaralıları neredeyse canlı canlı kesip biçmek zorunda kalıyorlarmış. Meslektaşlarım mahvolmuş durumda. Hemşireler de öyle. Kolay değil çocuklar ölüyor birer ikişer. Türkiye'den gelen sivil toplum kuruluşları ilaç ve tıbbı malzeme getirmeye çalışıyor. Ama sınırlar kapandığı ya da zaman zaman kontrollü geçişlere izin verildiği için ellerindeki malzemelere el konuluyor. Yine de bir şeyler yapmak için çırpındıklarını biliyoruz. Eskiden Refah kapısı açıktı. Ağır hastalarımızı bu kapıdan çıkarır tedavi edilebilecek yerlere götürürdük. Türkiye de bize çok yardımcı olurdu. Şu anda o kapı da kapalı. Bir de bombalar atılmaya başladığından beri çok sayıda insanımız sokaklarda yaşıyor. Sağlıksız koşullarda, tozların toprakların arasında. Nezle, grip, bağırsak enfeksiyonları yayıldı. İlaç lazım ilaç diye çırpınıyoruz ama dünya bizi duymuyor. Bu durum biraz daha böyle sürerse salgın hastalıklar başlar. Sokaklar çöplerle tepeleme doldu.
BOMBALAR DÜŞÜYOR, BİZ KIZIMLA ALKIŞLIYORUZ
AYBEK RABAY (44 yaşında - Serbest Yeminli Tercüman)
Yiyecek sıkıntısı var mı diye sordunuz. Karnımızı doyuracak kadar ekmek ve aş buluyoruz. Çünkü bombalar
Gazze'nin üstüne inmeye başladığında sebze, meyve, et fiyatları göklere fırladı. Bunda perakendecilerin suçu yok. Gazze'deki toptancıların çoğu fırsatçı ve vurguncu gibi davranıyor. Heronlarla havadan, uzun menzilli toplarla karadan, füzelerle denizden saldırıyorlar. Arada sıkışıp kaldık. Filistin Emniyet Müdürü Tuğgeneral Taysir El Beş bu saldırılarda ağır yaralandı. Şimdi ölümle pençeleşiyor. Aslında tedbirsiz davranmış. İlk hedeflerden biri olduğunu bildiği halde evinden ayrılmamış. Bu arada Filistin Yasama Meclisi üyesi dört milletvekilinin evi yerle bir edildi. Bu insanlar evlerine saldırı olacağını bildikleri için boşaltmışlardı. On binlerce vatandaşımız saldırılar başladıktan beri evlerine giremiyor. İnsanımızın çoğu kendisinin de hedefte olduğunu düşünüyor. Zaten hem İslam alemi hem de dünya bu olup bitenlere şahitlik etmekten başka bir şey yapmıyor. Kendimizi sanki dev bir ekrandaymışız gibi hissediyoruz. Dünyanın bize bu ölüm kalım mücadelemizde tek hediyesi kameralar. Bizi seyretmekten bıkmadınız mı artık?
ALKIŞLAR BOMBALARA
Çocukların durumu feci. Buradaki nüfusun yüzde 50'si 0-14 yaşındaki çocuklardan oluşuyor. Yani 700 bine yakın çocuk var bu küçücük toprak parçasında. O yüzden düşen her bombadan nasibini alıyor çocuklarımız.
Bu da nasıl bir nasipse? Ben üniversite eğitimini Türkiye'de gördüm. İnci adında bir kızım var. Türk adı verdim ona. Beş yaşında. Anaokuluna başladı. Önceleri çok korkuyordu bombalardan. Rengi atıyor, bembeyaz oluyordu. Ben de korkusunun önüne geçmek için işi eğlenceye çevirdim. Şehre her bomba düştüğünde alkışlamaya başladım. O da bunu oyun sanıyor. Ve benimle birlikte kahkahalar atıp alkışlıyor. "Eski harabe evleri yıkmak, yerine yeni evler yapmak için bomba atıyorlar kızım" diyorum. İnanıyor sanki ve benimle birlikte oyuna katılıyor. Altı çocuğum var. İnci en küçükleri. Onlar da İnci korkmasın diye bazen oyuna dahil oluyor. Ev şenlik yerine dönüyor. Komşular şaşırıyor ve kızıyorlardı bize. Sonra onlara da anlattım. Çocuklarımızın korkularının önüne geçmek gerekir diye ikna ettim. İnci bazen "Peki neden sokağa çıkamıyoruz?" diye soruyor. Bombalı yıkım sırasında binalardan düşen tuğlaların altında kalmamak için sokağa çıkmadığımızı söylüyorum. Bizim sokakta oturan komşular da baktılar ki bu alkış meselesi işe yarıyor onlar da bize katıldılar. Şimdi ne zaman bir bomba düşse Gazze'ye alkış sesleri yükseliyor bizim sokaktan. Ne yapalım, çocuklarımız yaşaması ve ruh sağlıklarını koruyabilmesi için biraz dünyayla alay etmemiz de gerekiyor.
MEDENİYET BARIŞIN OLDUĞU TOPRAKLARDA YEŞERİR
MAHMUD KASRAM (32 yaşında - Mühendis)
İnşaat yüksek mühendisi ve mimarım. Fransa'da Sorbonne Üniversitesi'nden mezun oldum. Fransa'da, Amerika'da çok iyi firmalarda çalıştım. Rahatım ve konforum yerindeydi. Ama ben yakılıp yıkılan memleketime dönüp bir şeyler yapmak istedim. Gazze dünyanın en eski medeniyetlerinin kurulduğu
yerlerden biri. Eski Mısırlılar, Yunanlılar, Eyyubiler ve Osmanlılar burada çok güzel kentler ve kasabalar kurmuş. Ama şimdi bunların hiçbiri yaşanmamış gibi. Gazze 67 yıldır bitmek bilmeyen bir savaşın içinde. 140 bin kişinin ancak yaşayabileceği bu toprak parçasında şu anda 10 kat fazla nüfus var. Altyapı yok, yollar berbat, evler yüksek yüksek ama derme çatma. Buraya döndüğümde savaşın ve yıkımların insan hafızasını da yok ettiğini gördüm. 70 yıldır şehirler kuran bu insanlar nasıl olur da böylesine gayri medeni bir hayat ve şehir inşa edebilirler. Demek ki bombalar sadece evlere değil zihinlere, hafızalara da düşüyor, insanın geçmişle olan tüm bağlarını koparabiliyormuş. Bu saldırılardan önce bir grup mimar ve mühendis arkadaşla tüm Gazze'yi yeniden planlamak için harekete geçmiştik. Yaşlı bir duvar ustası bize, "Siz yaparsınız onlar yıkar. Bu şehir tarih boyunca kaç kez yıkılıp yeniden kuruldu biliyor musunuz? Ama unutmayın ki medeniyet fidanı ancak barışın toprağında yeşerir. Barış gelmeden kurulan her şey yıkılacaktır. Takdiri ilahi budur" demişti. Son üç senede yaptığımız her şeyin bombaların altında birer ikişer yıkıldığını görünce o merhum ustanın sözleri geliyor aklıma. Ama gitmeyeceğim, yılmayacağım, katlanacağım ve bu şehri eski güzel günlerine kavuşturana kadar da sabredeceğim.