Geçen
hafta sekiz gün boyunca İran'daydım. Tahran'dan yola çıkıp Kum, Kaşhan, İsfahan, Yezd, Persepolis ve Şiraz'a kadar uzun bir yolculuk yaptım. Genç kız ve erkeklerle, şehirliler ve köylülerle, din adamlarıyla, entelektüel sanatçılarla, zanaatkarlarla bir araya geldim. Duvarları aynalar ve çinilerle kaplı ulu camilere, kubbeleri rengarenk fresklerle süslenmiş katedral ve kiliselere, ortasında ayaklı dev bir tunç kasede 4 bin yıldır sönmeyen bir ateşin yandığı Zerdüşt tapınağına gittim; ölülerin bedenini kartallara teslim ettikleri Sessizlik Kuleleri'ne çıktım...
ŞAHLAR MAT OLDUKTAN SONRA
İran, Türkiye ile birebir karşılaştırılabilecek bir ülke. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki en eski ve sürekli iki uygarlıktan biri. Diğeri de tahmin edeceğiniz gibi Türkiye. Biz Orta Asya'dan gelmişiz, onlar Sibirya'dan. Biz Hazar diyoruz ya o denize, İranlılar ve dünya Caspian adını veriyor. Gas ve Pin adındaki iki kavim Sibirya'dan yola çıkıp gelmişler bu topraklara ve bin yıllar içinde başka kavimleri de yutarak büyüyüp Pers İmparatorluğu'nun temellerini atmışlar. İran yaklaşık beş asır boyunca Türkler tarafından yönetilmiş. Selçuklular ve Safeviler gelip şahların tahtına oturmuş. Bu iki hanedanlık İran'a olağanüstü güzellikte mimari eserler ve şirin kentler armağan etmiş; güzel sanatların, felsefenin, şiirin gelişip serpilmesine olanak tanımış. Bu güzel memleket, modern zamanlar gelip çattığında tıpkı bizim imparatorluğumuz gibi çağı yakalamayı başaramamış, amatör kümeye düşmüş. Alim ve merhametli şahları da olmuş. İşret düşkünü, bencil, yarı deli ve zalim hanları da görmüşler. Petrolün ve doğalgazın ortaya çıkmasıyla birlikte emperyalist devletlerin iştahı kabarmış. Ruhlarını kapitalizme satmış olan son şahlar marifetiyle ülkenin kaynakları Batı'ya akıtılmış. Bu yaklaşık bir asır boyunca sürmüş. 1979'da halkın tüm kesimleri birleşip buna isyan etmiş. Ve büyük ayaklanma başlamış. Şah döneminde defalarca tırpan yiyen sol muhalefet ve sosyal demokrat hareket de bu ayaklanmaya katılmış ama en örgütlü yapı olan Şii İslami hareket kontrolü eline geçirmiş. Bundan sonraki dönemin büyük bir bölümüne bir gazeteci olarak ben de tanıklık ettim. Batı'ya karşı büyük bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan İslami yönetim ülkeyi dışarıya kapattı ve zaman zaman Şah dönemini aratacak ölçüde katı ve baskıcı bir rejim kurdu. Ama İranlıların büyük bir bölümü doğal kaynakların gelirini ülke içinde tutan, yoksulluğu azaltan, istihdamı mümkün olduğunca artıran, kentleri yaşanılır düzeye getiren bu rejime destek verdi. Fakat son 15 yıl içinde insanlar yolsuzluğa bulaşan ve Rafsancani döneminde olduğu gibi kendi kabahatlerini örtmek için şeriat sistemini daha katı uygulamaya kalkan yöneticilere karşı çıkmaya başladı. Ve tepkisini sandıkta göstererek en son seçimde Hasan Ruhani ekibini iktidara taşıdı.
TAHRAN METROSU 21'İNCİ SIRADA
İran'da şehirler de çok değişmiş. 2001'de geldiğimde Tahran metrosu yeni açılmıştı ve kısaydı. Sonraki yıllarda her yıl 15 kilometre eklenerek şu anda 140 kilometreye ulaşmış. Tahran metrosu dünyada 21. sırada yer alıyor. Fakat bütün bunlara rağmen 15 milyonluk şehirde trafik keşmekeşi sürüyor. Tahran'ın dışında Tebriz, Meşhed, İsfahan, Şiraz, Ahvaz, Meşhed, Karaj ve Kum gibi sekiz büyük şehirde de metro sistemi var. Persepolis başta olmak üzere Yezd, Kaşhan, Tebriz, İsfahan ve Şiraz gibi dünyanın en eski şehirlerine sahip olan İran, kentleşme konusunda ileri seviyede. Sürekli artan araba sayısına cevap vermese de şehir içi yollar geniş ve ferah. Tahran İstanbul'a benziyor ama güneye gidildikçe şehirlerdeki yeşil alan oranı artıyor. Bir de İranlılar ağacı, yeşili ve çiçeği tutku derecesinde seviyor. İsfahan'ın ve Şiraz'ın bahçeleri üzerine dünyada kütüphaneler dolusu kitap yazılmış. Başı döndürecek kadar güzel olan, içinden sular akan, havuzlarındaki fıskiyelerinde gün ışığının dans ettiği bu bahçeler gibisi yok dünyada.
ANNELERLE KIZLAR AYNI ANDA ESTETİK OPERASYON YAPTIRIYOR
İranlı orta yaşlı bir mimarla sohbet ederken "İranlı kadınlar çok güzelleşmiş" dedim. Bıyık altından gülerek "Evet haklısın. Bunun için estetik cerrahlara ve kozmetik endüstrisine teşekkür etmeliyiz" dedi. Bu uyarının ardından insanların yüzüne daha dikkatli bakmaya başlayınca gördüm ki kadınların büyük bir bölümü burunlarını estetik cerrahlara teslim etmiş. Zaten sokakta da her adım başı burunlarının üzerinde şeffaf bandajlarla dolaşan çok sayıda genç ve orta yaşlı kadına rastlamak mümkün. İsfahan çarşısında bandajlı bir anne ve genç kız görünce doğrusu biraz şaşırdım. Bari sırayla yaptırsaydınız! Kadınların işgücüne katılma oranının yükseldiğini de görebiliyorsunuz. Her yerde kadınlar var ve kadın nüfusu erkeklere oranla iki kat fazla yabancı dil biliyor. Ayrıca üniversitelerde kadın öğretim üyesinin sayısı bundan üç yıl önce erkekleri geçmeye başladı. Çalışma hayatında olduğu gibi sokaklarda da kadınların etkisi fazla. İran'da araba kullananların yüzde 30'unu kadınlar oluşturuyor. Bu arada başörtüsü de artık bir aksesuvara dönüşmüş gibi. Ergenlik dönemindeki bazı kızların başlarına çeşitli şapkalar takarak yasak savdıklarına tanık oldum. Bazı kadınların göğüslerinin üzerine düşürdükleri saçlarını lacivert, eflatun, pembe boyalarla renklendirdiklerini gördüm.
RUHANİ SÖZÜNÜ TUTTU AHLAK POLİSİ DEVRE DIŞI
Hasan Ruhani'nin ekibi seçimlerde verdiği sözleri tuttu ve sistemi yavaş yavaş liberalleştirip yumuşatmaya başladı. Yeni hükümetin ilk icraatı sokaklarda saçları birazcık gözüken kadınları yaka paça gözaltına alıp insanların haysiyetiyle oynayan ahlak polisinin yetkilerini kaldırmak oldu. Bundan 13 sene önce İran'a geldiğimde kadınların büyük bir bölümü 'çador' adı verilen yerel çarşafla dolaşıyorlardı. Şu anda çadorlu kesimin sayısının büyük ölçüde düştüğünü gördüm. Yapılan araştırmalara göre de şu anda kentli kadın nüfusunun yüzde 20'si çador giyiyormuş. İranlı kadınlar büyük bir rahatlama içinde. Gençler kızlı erkekli gruplar halinde özellikle hafta sonları gece yarısına kadar sokaklarda dolaşıyor, parklarda oturup oyunlar oynuyor. Eskiden aleni flört etmek kesinlikle 'memnu' yani yasaktı. El ele tutuşup dolaşan ya da parklarda ürkek serçeler gibi öpüşüp koklaşan birkaç çifte evli olup olmadıklarını sordum, olmadıklarını söylediler. İranlı kadınlar sürmeli güzel gözleri ve anlamlı derin bakışlarıyla ünlüdür. İslami rejim ilk yıllarda sürmeyi bile yasaklamıştı. Ama bu yasak ancak birkaç yıl dayanabildi. Devrin büyük din adamlarından biri sürmenin gözlere yararlı olduğunu belirten bir fetva yayınlayarak bu yasağı kaldırdı. O dönemde sürme çekmekten korkan kadınların büyük bir bölümü şimdi ful makyajlı dolaşabiliyorlar.
TAPINAKTA BİNLERCE YILDIR SÖNMEYEN ATEŞ
İran nüfusunun yüzde 90'ı Şii Müslüman, kalanı ise diğerleri. En büyük grup Sünni Müslümanlar. Sonra Hıristiyanlar, Zerdüştler ve Yahudiler geliyor. Her cemaat kendini parlamentoda temsil ediyor. Çünkü mevcut anayasa azınlıklar için parlamentoda kontenjan ayrılması gerektiğini emrediyor. Zerdüştlerin en eski yerleşim alanlarından biri olan Yezd'deki ateş tapınağını görebilmek için dünyanın dört bir yanından yüzbinlerce turist bu şehre akın ediyor. Tunçtan yapılmış dev bir ayaklı kadehin içinde üç bin yıldır hçi sönmeden yanan bir ateş var. Tapınağın giriş kısmı bir müze, ziyaretçiler müzeden ateşin olduğu bölüme geçemiyor. Bir camekanla ana mekandan ayrılmış olan o kısım sadece Zerdüştlere ait. Yezd'in hemen birkaç kilometre dışında kalan Sessizlik Kuleleri de olduğu gibi korunmuş. İnsanın tüylerini diken diken eden bu kuleler iki büyük tepenin üstüne inşa edilmiş. Zerdüştler eskiden ölülerini yırtıcı kuşlar tarafından yenilsin diye bu kulelerin içindeki çukura bırakırlarmış. Binlerce yıl öncesinden yapılmış olan bu kuleler ve etrafındaki tüm tarihi yapılar olduğu gibi korunmuş.
PARKLARDA MANGAL YASAK
İran'da mangal olayı çoktan tarihin kirli ve dumanlı çöp tenekesine atılmış durumda. İranlılar da bizim kadar ete ve ızgaraya düşkün. Şah döneminde eline mangalı alan parklara koşarmış. Devrimden sonra bu saçma kirliliğe birkaç sene daha izin verilmiş. Ama 1988'de bir karar alınarak şehir içi parklarda mangal yakılması yasaklanmış. İranlılar parkları bizim kadar fazla kullanıyor. Hatta bazı parklarda çadırlar için standart alanlar yapılmış. İnsanlar parklara geliyor, çadırlarını muntazam olarak kuruyor, yanında getirdikleri öte berileri çadırın içine atarak görüntü kirliliğini ortadan kaldırıyor. Küçük bir ücret karşılığı çadır yeri kiralayan piknikçiler bazen bu parklarda birkaç günlerini geçiriyor. Ama yanlarında genellikle dolma, haşlanmış patates, salatalık malzemesi, meyve gibi soğuk yiyecekler getiriyorlar. Arzu edenler çay yapmak için küçük bir tüpü de parka sokuyor.