Türkiye'den uçakla 25 saat uzaklıktaki Ekvador'un Devlet Başkanı Rafael Correa, iki yıl önce kendisiyle İstanbul'da yaptığımız röportajımızda "Başkent Quito'ya indiğinizde yarım saat sonra Amazon bölgesine ulaşırsınız. Bu, bir kent merkezinden Amazonlara en yakın mesafe" sözleriyle, Amazon Havzası'ndaki diğer ülkelere açık ara fark atmıştı. Correa ile vedalaşırken "Mutlaka Ekvador'a bekliyorum" davetinin gerçeğe dönüşmesini iki yıl bekledim. Sonunda başkent Quito'dan başlayıp Amazon bölgesindeki Lago Agrio'da sona eren uçak yolculuğuna çıktım. Seyahat boyunca beni (ve sizi) bir yanardağ patlaması ve Amazon yağmur ormanlarının maruz kaldığı dünyanın en büyük doğa katliamının görüntüleri bekliyor. 'Bakir ve mutevazı' Güney Amerika ülkesi Ekvador'un başkenti Quito, UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ndeki yerleşim
bölgelerinden biri. Çevresi dağlarla örülü kentin simgesi El Panecillo heykeli, Rio de Janeiro'daki Hz. İsa heykeli gibi kentin her yerinden görülüyor. 'Eski kent'te, yani UNESCO'nun koruma altına aldığı kent merkezinde yerli halk köşe başında meyve ve dondurmanın yanısıra sıcaktan korunmak için de şapka ve şemsiye satıyor. Kent merkezinde, tarihi binaların dokusunu bozmadan satış yapan dükkanları gezdikten sonra havalimanına, Lago Agrio'ya doğru yola çıkıyoruz. Bizi alanda Ekvador Hava Kuvvetleri'nin uçağı bekliyor.
ÇEVRE KATLİAMINDA 30 BİN KURBAN
Yol boyunca gökyüzünde muhteşem bir şölen var. Üzerinden geçerken ülkenin en aktif yanardağı Cotopaxi, bizi selamlıyor. Yanardağın zirvesindeki karın beyazlığından gözümüzü ayıramamışken, karşımıza birden Amazon yağmur ormanlarının, Monet'nin renk paletinden daha zengin yeşil örtüsü çıkıyor. Ancak havadan hayranlıkla izlediğimiz, dünyanın her yerine oksijen veren bu doğa harikasının 1962'den bu yana yaşanan bir çevre katliamına maruz kaldığına birazdan şahit oluyoruz. Amazon bölgesindeki petrol rafineri alanına adını veren Lago Agrio kasabasının havalimanına iniyoruz. Hava sıcaklığı 20 derecelerde, ancak hissedilen sıcaklık nemle birlikte 30'u buluyor. Şimdilik yakıcı bir güneş var. Ancak çevre katliamının yaşandığı, en az 30 bin kişinin öldüğü bu alana vardığımızda -tahmini bir saat sonra- yağmurluk ve çizmelerimizi yanımıza aldığımıza dua ediyoruz. İlk gözlem noktamız, Ekvador hükümetinin Amazon ormanlarında ekolojik katliama yol açmakla suçladığı, ABD'li petrol şirketi Chevron'un bölgede 1962-1992 yılları arasında açtığı ham petrol kuyusu ve çevresinde oluşan havuzlar oldu. Bu havuzlar, Ekvador'un burada yaşanan çevre faciasını dünyaya göstermek için en büyük delili... Giysilerini nehir suyunda yıkayan ve çiftçilik yaparak geçinen yerliler için yaşam, Chevron'un 30 yıl süren faaliyeti nedeniyle cehenneme dönüşmüş. Zira petrol içme suyuna ve nehirlere karışmakla kalmamış, petrol kuyularının yakınlarında oluşan binlerce petrol havuzu toprağın altına işlemiş. Yerli halkın içtiği suya, ektiği toprağa zehir karışmış. Zamanla da asit yağmurları, çocukların oynadıkları topraklarda ayakkabılarının yapışmasına neden olan atıklar, yavaş yavaş ölen hayvanlar, zehirle olgunlaşan meyveler, engelli doğan çocuklar, düşük yapan kadınlar artmış. En çok da kanser... Pek çok türde kanser. İkinci durağımız Lago Agrio, petrol havzasındaki rafinelerin bulunduğu Shushufindi köyündeki PetroAmazonas üssü... Burada bizi bölge halkını temsilen Alejandro Soto ve Norma Pineda bekliyor. Her ikisinin de anlatımları, insanların sıcak savaşta olduğu gibi hemen değil; sinsice, zaman içinde zehirlenerek öldüğünü gösteriyor. Soto ve Pineda, bu trajediden petrol çıkarma işlemini 1992'ye kadar gerçekleştiren ABD'li şirketi sorumlu tutuyor. Dört çocuğundan biri zihinsel engelli doğan Pineda "Bize, çocukken hiç görmediğimiz petrolün cilde yararlı olduğu söylenmişti. Ham petrolü vücudumuza sürdüğümüzü hatırlıyorum. Vücudumuzda bir süre sonra yaralar çıktı. Ardından yaşadığımız yerlere yakın noktalarda petrol arama kuyuları açtılar. Toprağımızın altı simsiyah oldu" diyor.
BURADA DOĞDUK, BURADA ÖLECEĞİZ
Babasını kanserden kaybeden Soto da petrol kuyularından çıkan atıkların temizlenmediğini, bir süre sonra insanların hastalanmaya başladığını belirterek, gerçeğin daha sonra günyüzüne çıktığını anlatıyor. Ekolojik cinayeti gerçeğe dönüştüren ikinci delilse, 26 bin nüfuslu Lago Agrio kasabasının merkezindeki onlarca eczane... Çiftçilik yaparak aylık ortalama 100-200 dolar kazanan hasta yerliler, kazandıklarını ilaca yatırıyor. Kendisini Lago Agrio'daki yerlilerin hikayesine adayan Brezilyalı gazetecifoto muhabiri Raoni Maddalena ile sohbetimizse, yıllar içinde yeşilden siyaha dönüşen tabloyu resmediyor: "Kitabı yazmak için geçen yıl zarar gören yerli ailelerle (Afectados) görüştüm. Bir adamın evine gittim. Kafatasının bir kısmı olmayan çocuğu bizi izliyordu. Adam bana toprağındaki petrolü gösterdi. Sonra ağaçtan bir meyve kopardı ve bana ikram etti. Ne diyeceğimi bilemedim... O, hiç aldırış etmeden yerken, benim şaşkınlık içindeki bakışlarıma karşılık 'Yemekten başka şansımız yok ki. Burada ne ekiyorsak onu yemek zorundayız. Toprağımızı bırakıp gitmeyeceğiz. 'Burada doğduk, burada öleceğiz' dedi."
20 YILDIR SÜREN HUKUK SAVAŞI
Peki ama bu katliama karşı kimse harekete geçmedi mi? Yerliler, 20 yıl 6 ay önce ABD ve Lahey'de bireysel davalar açtı. Sonuç alamadılar. Daha sonra birlik olup 'Afectados' adını alarak Ekvador'da hak arayışına girdiler. 2011'de çıkan 9,5 milyar dolarlık tazminatın ödenmesi kararına yanaşmayan Chevron, Ekvador ve ABD'li davacı avukatlarının yolsuzluk yaparak delilleri kirlettiğini, 30 yıl süren operasyonları boyunca çevreyi toksiklerden arındırma işleminin gerçekleştiğini ve zarar vermediğini savunuyor. Ulaşmaya çalıştığımız Chevron yetkilileriyse yorum yapmıyor. Davayı ölümüne savunan Afectados'ların avukatı Pablo Fajardo ise "Biz çevreye zarar verildiğini kanıtladık. Ellerinde çevreye zarar vermeyecek teknoloji vardı. Ancak pahalı olduğu için bu teknolojiyi kullanmadılar" sözleriyle çaresizliğini anlatıyor. Başkent Quito'da yüzlerce yerlinin dava dosyalarının yığıldığı odada görüştüğüm Fajardo, bu dava uğruna erkek kardeşini kaybettiğini ve ailesinin ölüm tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. "Kardeşimi ben sanarak öldürmüşler. Polis bana bu bilgiyi verdi. Kim öldürdü bilmiyoruz" diyen Fajardo, 2007'den bu yana görevde olan Correa hükümetinin bu sorunu çözmekte samimi olduğuna inanıyor. "Correa ABD'li şirketle görüşmüyor. Bize zarar gören aileleri savunmamız için her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu söylüyor" diyen modern zaman Don Kişot'u Fajardo, Chevron'un 2 bin avukatına karşılık, binlerce Afectados'u savunan beş avukattan biri... Facianın siyasi boyutuna gelince... Ekvador hükümeti, yerlilerin davasına uluslararası platformda destek bulamamaktan yakınıyor. Quito'da görüştüğüm Ekvador Dışişleri Bakanı Ricardo Patino, medyatik çevreci isimlerden destek alarak seslerini duyurmaya çalıştıklarını söylüyor. "Burada ırkçı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Karşı taraf bizden çok güçlü. Bu yüzden uluslararası kamuoyunun desteğini istiyoruz" sözleriyle beni umutsuzluğa sürüklüyor. Evet, Amazonlar can çekişiyor. Ancak Limoncocha Biyoloji Rezervi'nde çıktığımız kano gezintisi, maymunların ağaçların bir dalından diğerine atladığını görmek, Amazon'da yaşayan pavo hediondo kuşunu dinlemek, su kaplumbağalarının kabuğunu sevmek ve hatta piranhaları yakından izlemek, insanı doğaya ve bu insanlık katliamına daha çok yaklaştırıyor. Quito dönüşünde uçaktan Reventador Yanardağı'ndan çıkan gaz bulutunu izlemekse, Limoncocha halkının dediği gibi insanı 'doğa ananın' yüceliğine ikna ediyor.
Yeşil siyah oldu
Ekvador Çevre Bakanlığı yetkilisi Jose Luis, 1962-1992 arasında 3 bin 885 kilometrekarelik (bin 500 mil kare) alanda Lago Agrio'da yabancı petrol şirketi tarafından gerçekleşen petrol çıkarma ve işleme işlemleri sırasında en az 16 milyar galonluk zehirli atığın boşaltıldığını söylüyor. Bize bu zehrin kanıtları olan ham petrol havuzlarını gösteren Luis, elini petrol çamuruna batırdığında simsiyah oluyor.