- Nasıl bir insansınız?
- Bu topraklara, bu ülkedeki kültüre ve insanına âşık bir adamım. Tabiatın içinde kendini bulan, en az insanlar kadar her canlıya saygı duyan bir insanım. Yaradan'ın gücüne, sevgisine layık bir insan olmaya gayret ettim hep.
HAYAT DEVAM EDİYOR, YAŞAMAYA MECBURSUN
- Depremden sonra psikolojiniz değişti mi?
- Üç gün kaldığım o molozların altındayken de, depremden sonda da psikolojim çok farklı değildi. Her zaman her şeyi tevekkül içinde karşılamayı bilmişimdir; ölüm de, doğum da haktır... Her şeye rağmen hayat devam ediyorsa, mecbur yaşayacaksın... Ve yaşadım. Bugün tırmanış, su kayağı, rüzgar sörfü, motor sporları, tenis, basketbol, dalış gibi 'Yaşamak işte bu' dediğim etkinlikleri yapıyorum...
- İnsanın bacağını kaybetmesi zor bir şey. Bu durumla nasıl barıştınız?
- İnsan uzuvlarını kaybedebilir ama kaybetmemesi gereken onuru ve hayata karşı omurgası, dik duruşudur... İnsanı ayak taşımaz, insanı bir yerden bir yere götüren içindeki sevgidir. Bunu bildiğim için, benim açımdan ayaklı veya ayaksız olmak sorun değil. Hem şu an istediğim gibi boyumu uzatma veya kısaltma gibi bir lüksüm bile var! Yorulunca çıkarıp kenara koyduğum, sökülüp takılan ayaklarım var!
- Büyük bir sorunu olmayan ama sürekli mutsuz insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Onlara sadece yaşamayı sevdirmeyi düşünüyorum... Hikayemi dinleyip veya okuyup hâlâ küçük şeyleri dert ediyorlarsa, yapacak bir şey zaten kalmamıştır. Onlara 'Sıkılınca beni düşünün, iyi gelirim bu gibi durumlarda insana' diyorum.
- Psikolojik destek aldınız mı?
- Hayır. Bilakis uzuvlarını kaybeden insanlara ben psikolojik destek oldum, oluyorum da...
BEN UMUT ETMEM, UMUT KÖLELEŞTİRİR
- Sizce mutluluk nedir?
- Mutluluk, sağır dilsiz bir kızın sizi telefonla arayarak dert anlatmasıdır. Mutluluk, konuşma güçlüğü çeken bir arkadaşımın beş dakikada 'Teşekkür ederim' demesidir. Mutluluk, dalış yaptırdığım zihinsel engelli bir çocuğun suyun altında sana göz kırılmasıdır. Deprem benim için bir milat değil, engel ise sadece dinlendiğim kısa bir andır.
- Bir araştırmaya göre piyango kazanan kişi de, uzvunu kaybeden kişi de üç yıl sonra, bu olaydan önceki mutluluk seviyesine dönüyor...
- Hiç piyango kazanmadım hayatta. Benim servetim, hayata bakış açım ve hayatı yaşayabilmek. Yaşadığım o olaydan üç yıl sonra mutluluk seviyemde bir değişiklik oldu mu bilemiyorum ama benim hayata bakışım ve yaşama hevesim hep aynı! Fakat şunu biliyorum: Travmalar sonrası insan vücudu, beynin sağlığını yitirmemesi için bir salgı salgılıyor. Bu sıvı üç hafta ile üç yıl içinde vücuttan tamamen çekiliyor... Belki kişilerin eski mutluluk seviyelerine dönmelerinin altında bu yatıyordur.
- İnsan başına bir 'felaket' gelince hayatın değerini daha iyi mi anlıyor?
- Hayat hep anlamlıydı. Maalesef insanların bunu anlamaları için bazı felaketler yaşaması gerekiyor... Ben de zaten hikayemi bu sebepten ötürü anlatıyorum, insanlar başlarına kötü şeyler gelmeden de yaşamın kıymetini bilsinler diye...
- Tutumunuzla pek çok insana örnek oluyor, hayat aşılıyorsunuz... Kendinizi pozitif biri olarak tanımlar mısınız?
- Aslında yaptığım şey, sıradan her insanın yapması gereken şey, yani yaşamak. Bu, pozitif ya da negatif olarak değerlendirilebilecek bir durum değil. İnsan kusursuz yaratılmıştır. İyi şeylerin üzerine maalesef biz örtüyoruz.
- Sizin hiç umutsuzluğa kapıldığınız oluyor mu?
- Ben umut etmem, umut insanı köleleştirir. İnat ederim!
GERİLİM DE BİR YAŞAM MOTİVASYONUDUR
Bir hedef belirlemek ve ona yavaş yavaş yaklaşmak... Zirveye gidilen yoldaki çaba ve çıkılan her bir basamak aslında mutluluktur
- Mutluluğu nasıl tarif edersiniz?
- Aslında mutluluk yerine doyum gibi bir kelime kullanabiliriz belki. Doyum almış olmak, içinde bulunduğun koşullardan hoşnut olma hali, keyifli olma hali, güvenli olma hali, yarına umutla bakabilme hali... Başlayan ve durmaksızın devam edecek bir şeyden söz edemeyiz.
- Yani ara ara mutsuz olmayı kabullenmek gerekir mi demek istiyorsunuz?
- Yaşamın olağan akışı içinde iniş çıkışlar vardır ve mutluluk bu iniş çıkışlar içindeki tepe noktalarını oluşturur. Tersinden yola çıkarsak, hepimizin hayatında bir gerilim var. Zaman zaman da bu gerilim, kriz noktasına varır. Bunlar en mutsuz olduğumuz zamanlardır. Diğer taraftan olması gereken bir bazal gerilim de var. Çünkü yaşamın motivasyonu odur. Yine bir de bazal mutluluk durumu vardır. Yediğimizden, içtiğimizden, sabah sağlıklı kalkabildiğimizden, yakınımızdaki güvenilir insanlar olmasından duyduğumuz temel bir mutluluk hali... Buna mutluluk denir mi? Hayır, bu, bazal güvenlik ve doyum duygusu. Mutluluğun yüzde 50'si genetik özelliklerden, yüzde 10-20 civarı çevresel koşullardan oluşur. Geriye kalan bölüm de insanın kendisini hazırlamasıyla oluşur. Mutluluk sadece zirve noktası değil. O zirveye giden yoldaki çabalar ve çıkılan her bir basamaktır. Bir hedef belirlemek ve o hedefe giden yolda ona yavaş yavaş yakınlaştığını hissetmek ve ulaştığını görmek, kendini var ediyor ve varlığını hissediyor olmak hali bir doyum sağlıyor.
- Yani kendi mutluluğumuzu kendimiz yaratabiliriz...
- Yüzde 30-40'ı kendi seçimlerimiz dedik ya... İşte o seçimlerle beraber mutluluğumuzu hazırlayabiliyoruz.
- Peki piyango kazanan adam, adım adım elde etmediği için mi daha sonra mutsuz oluyor?
-Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde hiçbirimiz yarına yönelik bir güven duygusu yaşamıyoruz. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Bir anda bizi alıp bir ziyafet odasına sokuyorlar. Açık büfeden hapur hupur yiyoruz. Ne olur? Mide fesadına uğrarız. Kalanları değerlendiremeyiz. Çünkü nasıl değerlendirebileceğimizi bilecek bir tecrübemiz de yok. '
- Ya aç olmayan adamı o ziyafet odasına soksalardı?
- Bu noktada, bireysel anlamda sosyoekonomik durumun ötesinde, sosyokültürel özellikleri biraz işlemek lazım. İnsanların yaşamlarına ilişkin birtakım hedeflerinin olması lazım. Bir duruşunun, belirli değerlerinin olması lazım. Hedefleri olmayan birinin önüne çok para koyduğunuzda bunu ne için kullanacağını bilemiyor ki...
- Bu yılbaşında büyük ikramiyeyi kazanan insana ne yapmasını önerirsiniz?
- Yaşam standardını birden değiştirmemesini öneririm. Dün kuru fasulye yiyorsa, yarın Fransız usulü bilmem ne yemeğine geçmesin. Birtakım hedefler oluşturması, adım adım bir rota belirlemesi ve yaşamını nasıl düzenleyeceğiyle ilgili bir karar vermesini öneririm.
- Uzvunu kaybeden adamın ruh hali nasıl oluyor?
- Bir insan çaresizken, adım adım gün ışığına çıkmaya çalışıyor. Yeniden bir şeyleri hissetmeye, fark etmeye, yapabilmeye başlıyor ve sadece hayatı uzuvdan ibaret haline gelmiyor bir süre sonra. Çünkü uzuv kaybı olduğunda bütün odaklandığı şey kaybı. Ama zaman içinde hayatın diğer alanlarında da var olabildiğini görüyor.
MUTLU İNSAN NEYİ FARKLI YAPAR?
Psychology Today dergisinde yer alan habere göre, hayattan memnun olmanın yolu risk almaktan geçiyor.
Risk alır ödülün keyfini çıkarır
Eve yemek siparişi vereceksiniz. Karnınızın doyacağından emin olmak istiyorsanız pizza ya da burger arasında seçim yaparsınız. Çünkü Tayland yemeği ısmarlamak bir risktir. İşte mutlu insan bu riski göze alandır. Mutlu insanlar için mutluluk hissini korumanın yolu alışkanlıklarını sürdürmekten değil, risk almaktan geçer.
Ağaçları değil ormanı görür
Mutlu insanlar analiz etmez, detaylara odaklı değildir. Karşısındaki kişiye şüpheyle yaklaşmaz. Yabancılara karşı önyargılı değildir. Karşısındakini ufacık bir hareketinde "Gözlerini neden devirdin?" diye suçlamaz.
İyi günde arkadaşının yanındadır
Yapılan bir araştırmaya göre en mutlu insanlar, işler iyi gittiğinde arkadaşının yanında olan ve onu takdir edenler. Kazanımları ve başarıları arkadaşları tarafından takdir edilenler de mutlu oluyor.