- Kanser konusunda çok sakin bir tavrınız var.
- Size öyle hastalıklar sayarım ki, o hastalığa yakalanacağıma kanser olmayı tercih ederim. MS mesela... Ayak tabanızdan başlıyor, adaleleriniz iki-üç yıl içinde çalışmıyor ve yapacak hiçbir şey yok! Ve siz biliyorsunuz ki, akciğerlerinize gelecek, nefes alamayacaksınız. En son beyin gidiyor ama o çalışmaya devam ediyor, her şeyi fark ediyorsunuz. Bu daha mı iyi?
Şarap içsem olur mu?
"İletişim öyle bir şey ki, bir hastamı ameliyat ettim, gergin bir hastaydı. Ameliyattan çok korkuyordu. Ve ameliyat sonrası çok iyi geçti. Beş gün sonra evine gidecek. Ve ne kadar iyi durumda olduğunu belirtmek için, taburcu edeceğim gün 'Akşam eve gidin benden bir rakı için' dedim. Yani o kadar iyisin ki demek istedim. Gece 21.00'de telefon geldi; 'Rakı istemiyorum, şarap içebilir miyim?' diye.
Kanser bir hastalık adıydı benim için
- Siz de doktor olduğunuz halde sizi tedavi edenlere ulaşamamışsınız...
- Evet. Yakınlarımla konuşmak istediğim ama konuşamadığım zamanlar oldu. Sonradan öğrendim ki, onların da benimle konuşmak istedikleri ama konuşamadığı olmuş. Bu nedenle böyle bir işe soyundum. O zamanki bilgilerle tedavim üç buçuk sene sürdü. 30 yaşındaki biri için çok uzun bir tedavi, kolay değil. Doktorlar, hocalarım diyeceğim, dilediğim kadar vakit ayırmıyorlardı bana. Sorularımı dinlemekten çok, kendi kafalarındaki söylüyorlardı. '
- Hastaydınız, doktordunuz, hasta yakınıydınız... Bütün bu konumlarda kanser neydi sizin için?
-Hasta olmadan önce kanser benim için herhangi bir hastalık adıydı. Hocalarım kanser tanısı koyuyor, ben de ameliyat ediyordum. Hasta yakını olarak gerek ağabeyimde gerek ablamda en başından sonu görebiliyordum. Elimden geldiği kadar elimizdeki sürenin kaliteli olmasına odaklandım. Çok iyi tedavi gördüler ama olmadı.
Şikayetiniz varsa doktora gidin
- Hastaların doktorlara tavrı nasıldır genelde?
- Çoğu hasta yasakları seviyor. Mesela bir hasta 'Muhallebi yiyebilir miyim?' diye sorabilir. 'Muhallebi yeme, keşkül ye' dediğimde seviniyor.
- Kanser hastalarının yaptığı tipik hatalar var mı?
- Hata demeyelim ama en büyük 'doğru olmayan şey', herhangi bir şikayetleri olduğunda bunu kendilerince açıklamaları. Doktora danıştıkları takdirde gelecek yanıttan korktukları için kendilerince bir açıklama yapıyor ve hata ediyorlar. Benim bütün hastalarıma verdiğim bir örnek vardır: Kanser olmak 2. Şube'de sicilinizin olması gibi bir şeydir. Yani ben ameliyatla bir hastamı yüzde 100 iyi ettiğimi biliyorum. Ama hastam beş yıl sonra 'Benim gözüm normalden daha fazla seğiriyor' diye bana gelip bir şey söylerse benim görevim bunun kansere bağlı olmadığını kanıtlamaktır. Ama hastamın beş yıl sonra sürekli gazı varsa, midesinde bir rahatsızlık hissediyorsa bunu kendi kendine, 'Yağlı yedim, içki içtim, dur bir gaz çıkartıcı alıp geçireyim' dediği anda hata yapmış oluyor. Bir başka yanlış da şu, bir apartmanda biri bir hastalık geçirse bütün mahalle duyuyor. Ve hemen herkesin aynı tür hastalığı geçirmiş bir yakını oluyor. Birbirlerine ilaç öneriyorlar, bu kesinlikle yapılmamalı. - Sağlıklı biri mesela midesi ağrıdığında hemen doktora mı gidecek? - Bir hastam var, tam bir sene idrarı kırmızı. Bir sene geçer diye beklenir mi? İnsanın bir şikayet sonucu doktora gelmesi, kendi vücuduna ne kadar saygı duyduğu ile doğru orantılıdır.
Yahu ben galiba kanserim
- Kanser olduğunuzu anladığınızda ne hissettiniz?
- Semptomlar ortaya çıktıktan sonra geriye doğru düşündüm; 'Yahu ben galiba kanserim' dedim, ertesi gün biyopsi yaptırdım ve kanser olduğumu öğrendim. Kanserimi daha önceden fark etmeliymişim ama etmedim. Ben o zamanlar asistandım. İyi bir asistan olduğum söyleniyordu, ben de kariyer yapmak istiyordum. Önümdeki hayat çok parlak görünüyordu açıkçası. Sabah 06.00'da hastaneye giriyordum ve gece 23.00'e kadar orada kalıyordum. Öyle hızlı kilo veriyordum ki, abartıyorum ama tartıya çıktığımda neredeyse ben üzerindeyken ibre hareket ediyordu. Kendi kendime 'Çok erken hastaneye geliyorum, kahvaltı, öğlen yemeği yok, böyle bir tempo, normal kilo vermem' diyordum. Ama üç ay sonra parçaları birleştirdim ve gerçek ortaya çıktı. Henüz 30 yaşımdaydım, kızım ise iki yaşında. Duvara çarpmış gibi oldum. Çünkü yaşamınızın kontrolü sizden çıkıyor. Her gün 05.00'te kalkıp hastanede olan biri, yine aynı saatte kalkıyor ama hastane yok! Bana dikte edilen bir yaşam vardı artık. Dolayısıyla kızgınlık, korku, 'Kızımın büyüdüğünü görebilecek miyim?' gibi Kerime Nadirvari sorular birbirini kovalıyordu. O duygular o kadar karmaşık yaşanıyor ki duygusuzluk gibi oluyor, çünkü ifade edemiyorsunuz...
Doktor seçerken aileye birini alıyorsunuz
- Teşhis konuldu, tedavi yapılacak. Herkes bir şey söylüyor. Hasta yakınları ne yapsın ya da yapmasınlar?
- Hasta yakını iletişim olayında doktordan daha ön planda. Arabaya, doktor, hasta ve hasta yakını biner. Direksiyonda doktor vardır, sonra o arka koltuğa geçer, direksiyonda artık hasta ve hasta yakını vardır. Hasta yakınları, hastasıyla konuşmalı. Hastasında her zamankinden başka bir şey görüyorsa, mesela rengi daha soluksa bunu doktora söylemeli. Ama 'Çok soluksun, canım sen bugün kalkma' deyip, mutfağa gidip gözleri doluyorsa, bu çok yanlış. Kapalı kapılar ardında ağlamanın hiçbir faydası yok.
- İlk doktorun söylediğini hemen kabul etmek doğru mu, ikinci bir görüş almak gerekmez mi?
- Ben ikinci görüşlere çok açık bir doktorum. Ama bütün kanser hastalarına söylediğim bir şey var; bugün kanser için tedaviler gelişti ve hastalar yaşıyor. Doktor seçerken bir anlamda ailenize birini alıyorsunuz. Benim belirleyici kriterim bu
. - Hasta kendisini teslim edeceği doktoru seçerken neye göre karar versin?
- İnanın, bilsem muhteşem para kazanırdım. Bir ailede üç kardeşi ameliyat ettim, üçü de yıllardır yaşıyor. Dördüncüsü de kanser oldu ama bana gelmedi. Çok bireysel bir süreç.