TÜYAP
İstanbul Kitap Fuarı'na her yıl bir ülke onur konuğu oluyor. Bu yılın onur konuğu: Çin. Geçtiğimiz ay Çin'deki yayımcılığın durumunu yerinde görmek ve fuar hazırlıklarını gözlemlemek üzere Pekin ve Şanghay'daydım. Basın ve Yayın Birliği yetkilileriyle, yayınevi yöneticileriyle, yazar ve sanatçılarla görüştüm. Çin deyince aklımıza gelenleri kısaca sıralayalım: Nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesi... Yüzölçümü bakımından dünya üçüncüsü. Antik çağlara giden köklü geleneklere ve zengin bir kültüre sahip. Sürekliliğini iyi kötü koruyabilmiş özgün bir alfabe ve dil... Son dönemlerde 'meritokrasi' olarak tanımlanma eğilimi ağır basan kendine özgü bir politik sistem... Farklı toplumsal yapı ve dinamikler... Kendisiyle yarışan bir ekonomi. 20. yüzyılın başından beri Çin büyük bir yıkım ve yapım şantiyesi oldu. 1950'lere Büyük Yürüyüş, 1960'lara Kültür Devrimi damga vurdu. Parti yöneticileri bunları büyük devrimci hareketler gibi gördü. Görünen o ki bugün devrim kavramının yerini 'barış' ve 'uyum' almış. Ülkeyle, tarihle, toplumla, kültürle, hatta ekonomiyle barış... Konfüçyüs'ü ve diğerlerini yeniden hatırlayış... Bugünkü Çin'e baktığınızda 90'lı yıllarda (teknik olarak 89'da) başlayan reformların etkisi hissediliyor. Sınıf yaftaları terk edilmiş, eğitim herkese açılmış ve yaygınlaşmış, temkinli bir liberalleşme yaşanmış ve yaşanıyor. Kamusal olmayan işletmelerin etkinliği ve kişi başına düşen milli gelir artmış. Bir başka önemli gelişme de şehirleşme... Komünizme geçildiğinde nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşarken, günümüzde bu oran yüzde 42'ye gerilemiş. Nüfusu 1 milyonu aşan şehirlerin sayısı 100'ü aşmış durumda. Şehirler artık sefahatin, eşitsizliklerin ve ahlaksızlığın değil, akılcılığın ve dinamizmin sembolü olarak görülüyor. Geniş caddeler, büyük ve yüksek binalar, lüks oteller, AVM'ler... Şanghay ve Pekin birçok dünya kentinden daha dünya kenti. Ekonomi durmak bir yana, canlanıyor. Rakamsal bir çılgınlık yaşanıyor. Bu hızlı gidiş elbette birtakım geri dönüşlere de yol açıyor. Bu girizgahı yapma nedenim, biz oradayken alevlenen bir tartışma... Sadece Çin'i değil, Türkiye'yi, hatta bütün dünyayı ilgilendiren yaşlı nüfus konusu... 1 Temmuz 2013 tarihinde Jiangsu'daki bir mahkeme, Ma soyadlı genç bir kadını, iki aylık aralıklarla annesini ziyaret etmeye mahkum etti. Bu karar, gözleri ailenin korunmasıyla ilgili yeni kanuna çevirdi.
NÜFUS PLANLAMASI İLE AİLE ARASINDA
Girişte de anlattığımız gibi, Çin'de büyük bir şehirleşme ve göç hareketleri yaşandı. İnsanlar doğdukları yerlerden uzaklarda doymaya başladı. Çalışmak için ailelerinden uzaklaştılar. Aile ve toplum yapısı değişti. Eski Çin'de aile kavramı üç kuşağın bir arada yaşadığı bir klana eşdeğer iken, bugün aile dendiğinde karı, koca ve çocuktan oluşan bir çekirdek kastediliyor. Üstelik üç kuşaktır çok sıkı bir nüfus planlaması uygulanıyor. Bunun anlamı, her ailenin yalnızca bir çocuk yapmasına izin verilmesi. Bu tek çocuklar da eğitimlerini tamamlayıp yuvadan uçunca aile üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlıyor. Bunu gören Çinli yetkililer şimdilerde anne ve babanın tek çocuk olduğu ailelerde, iki çocuk yapılmasına izin verilip verilmemesini tartışıyor.
YASAYLA İLGİLİ TARTIŞMALAR
Nüfus artışını kontrol etmek önemliydi ama Çin kültürü için aileyi korumak da bir o kadar önemli. Yaşlılara saygı bu kültürün temel taşlarından... Kadim gelenekleriyle barışma sürecindeki Çin, gözlerini, 2013 verilerine göre 200 milyona yaklaşan 60 yaş ve üzeri yaşlı nüfusa çevirdi. Bu konudaki duyarlılık arttı. Yaşlı nüfusun bakımı sorunu gündemin ilk sıralarına taşındı ve yasal düzenlemelere yansıdı. Ma için verilen karar emsal oluşturacak nitelikte. Acaba diyenler de var. Çin'de karşılaştığım ve adını yazmamı istemeyen yaşlı bir yazar bana "Kültürümüze göre mahkemede karşı karşıya gelen aile fertleri arasındaki bütün aşk ilişkisi bitmiştir. Mahkeme zoruyla birbirini görmeye mecbur bırakılan ebeveyn ve çocuklar bu buluşmalarda muhtemelen birbirini tanımıyormuş gibi yapar. Ama yine de aile kavramına ve yaşlılık sorununa dikkat çekmesi bakımından bu yasayı önemsiyorum," dedi. Bir başka yazar ise,'insanların ikamet ve çalışma koşullarını değiştirmeden yasaları değiştirmenin sorunu çözmeyeceğini belirtti: "Herkes, anne ve babasını yanına alacak kadar büyük bir evde yaşamıyor. Birçok kişi aklına estikçe uçağa atlayıp onları ziyaret edecek kadar zengin değil. Bu yüzden aile büyüklerini ancak uzun yeni yıl tatillerinde ziyaret ediyorlar." Neticede yasa çıktı, ama nasıl işleyeceği konusunda soru işaretleri var.
China Daily'nin 6-7 Temmuz tarihli hafta sonu baskısında Raymond Zhou'nun yazdığı makaleye göz atalım: "Bir oğul, anne-babasını üç yılda bir ziyaret ettiği halde onlara düzenli olarak maddi ve manevi destek oluyorken, diğer bir oğul anne-babasını çok daha sık ziyaret ettiği halde onlarla ilgilenmiyorsa ne olacak? Tolstoy'un dediği gibi: 'Bütün mutlu aileler birbirine benzer, bütün mutsuz ailelerin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Bir farklılık da şehirde yaşayan yaşlılar ile köyde yaşayan yaşlılar arasında ortaya çıkacak. Şehirde yaşayanlar daha çok, emekli maaşına sahip olan ve çocuklarının yaptığı maddi yardımlarla bir şekilde idare edenler. Köyde yaşayanların tarımla uğraştığı düşünülecek olursa, hem maddi hem de psikolojik desteğe daha çok ilgi duyacakları açık.
KİRALIK EVLAT OLUR MU?
Yasa yürürlüğe girdikten sadece bir hafta sonra Batılı basın organları tarafından 'kiralık evlat' olarak adlandırılan bir girişim ortaya çıktı. Çin'in popüler e-ticaret sitelerinden Taobao'ya bir not bırakan Jiang isimli bir vatandaş, saati 150 yuan ile 300 yuan arasında değişen ücretler mukabilinde yaşlı ziyareti yaptığını ilan etti. Jiang bu ziyaretlere karısını da götürüyor. Ailenin sosyalleşmesine bir şekilde katkıda bulunduğu için bu girişim henüz yasa tarafından yasaklanmamış. Şimdilik Pekin'in de aralarında bulunduğu altı kenti kapsayan bu uygulamada 10 dakikası 8 yuan gibi tarifeler de bulunuyor. İnsanı gülümseten bu ticari girişimciliği bir yana bırakırsak, konunun ciddiyeti tartışılmaz. Sadece Çin değil, dünyanın bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bu sorunla zaman içerisinde yüzleşecek ve kendince çözümler arayacak. Deneme ve yanılmalar olacak. Sonuçlarını birlikte göreceğiz.
KİTAP FUARI'NA BÜYÜK BİR CİDDİYETLE HAZIRLANIYORLAR
Çinli yayıncılar, Tüyap'a büyük bir çıkarma yapmaya hazırlanıyor. Standda yer alacak yayınevleri belirlenmiş, kitaplar seçiliyor. Fuar alanında ve üniversitelerde düzenlenecek etkinlikler için sıkı bir planlama yapılıyor. Kitap fuarlarını yakından izleyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki, Çin bu konuyu en önemseyen ülke olabilir. Göreceğiz. Fuar için seçtikleri tema: 'Yeni İpekyolu, Yeni Başlangıç.' Adeta bir seferberlik başlatmışlar. Fuar kapsamında 17 Çinli yazar Türkiye'ye gelecek. Okurlarla buluşup, kitaplarını imzalayacaklar. Bu yazarlar arasında kitapları milyonlarca satmış, tanınmış isimler olduğu gibi, genç kuşağın temsilcisi başarılı yazarlar da var. Karşılaştığımız herkese Çinli yazarlar arasındaki kuşak çatışmasını soruyoruz. Herkes soruyu kendince cevaplamaya çalıştı. Yalnız genç yazar Zhou Jianing "Sorunuzu daha spesifik hale getirebilir misiniz?" dedi. Gördüğüm en önemli farklardan biri. Bir de Nobelli yazar Mo Yan meselesi var. Hikayesi Orhan Pamuk'unkine benziyor. Çinli yazarların bir çoğu Mo Yan'ı en büyük ve yetenekli Çinli yazar olarak görmüyor. Politik nedenlerle Nobel aldığı için bu kadar tanındığını düşünüyorlar: "İyi bir yazar, ama bizde birçok iyi yazar var."
SANAT FUARI
Her yıl Kitap Fuarı'yla eşzamanlı olarak bir de sanat fuarı düzenlenir. Çin bu fuara da katılacak. Fuardaki Çin sergisinin küratörlüğünü Joyce Xu yapıyor. Xu ile yaptığımız görüşmeye dünyaca ünlü kaligrafist Pang Zhonghua da davetliydi. "Moğollar için at ve Brezilyalılar için futbol neyse bizim için de kaligrafi odur," diyen Zhonghua da Türkiye'ye gelecek ve fuar alanında bir workshop düzenleyecek. MEBO Culture tarafından organize edilecek sergi ve etkinliklerinde geleneksel ve çağdaş Çin sanatından örnekler sergilenecek. Bu çerçevede
Chinese National Geographic dergisi de yaklaşık 200 fotoğrafın yer alacağı Beş Renkli Çin başlıklı bir sergi açacak. Bu arada, Çin coğrafyasını merak edenler için, sözünü ettiğim derginin
Scenic Splendor of China adlı İngilizce derlemesi harika bir kaynak. Rica ettim, fuara da getirecekler.
TÜRKİYE'NİN PLANI HAZIR
Türkiye yaşlı değilse bile yaşlanan bir ülke. 1985 yılında 65 yaş ve üzeri kişilerin toplam nüfusa oranı yüzde 4.2 iken, 2011 yılında bu oran yüzde 7.34'e yükseldi. Yapılan tahminlere göre 2050 yılında Türkiye'deki 65 yaş ve üzeri kişilerin sayısının 16 milyona yükselmesi bekleniyor. Bu sayı, toplam tahmini nüfusun yüzde 22'sine karşılık geliyor. Hükümetin yaşlılıkla ilgili vizyonunda şu başlıklara rastlıyoruz:
* Yaşlı aile bireylerini evinde barındırıp onlara bakanlar için yaşlı bakım maaşı tahsis etmek.
* Sağlık sorunları olan yaşlılar için evde bakım desteği vermek.
* Gündüzleri evde yalnız kalmak istemeyen yaşlılar için gündüz bakım merkezleri kurmak.
* Onlarca ya da yüzlerce yaşlının bir arada kaldığı huzurevlerinin yerine en çok dört yaşlının yerleştirildiği 'huzurlu ev'ler kurmak.
* Çalışmak isteyen yaşlılar için esnek çalışma ve kademeli emeklilik düzenlemeleri yapmak.
* Bunların yanı sıra Ulusal Yaşlanma Enstitüsü kurulması çalışmaları sürüyor. Yaşlılara yönelik şiddet konusunda yeni bir yasal düzenleme hazırlanıyor. Yalnız yaşayan yaşlıların acil durumlarda yardım isteyebilmeleri için panik butonu dağıtılması planlanıyor.