Spor
yazarı Ali Ece'nin bir anekdotuyla başlamak istiyorum: "Türk futboluna unutulmaz bir damga vuran Cevat Prekazi anlatmıştı: Bir adam Split'te doğup büyüdüyse, sadece Hırvatistan'ın kalan şehirlerinden değil, dünyanın genel ortalama insanından da farklı olur. Herkesin kolayca yapabileceği standart şeyler Splitliyi kesmez. Mesela ben Split'in tozunu yutmuş adamım, o yüzden Monaco'ya o frikiği, mesafeye bakmadan kaleye vurdum! Gol oldu, kahraman oldum, gol olmasa herkes Prekazi'yi 'delinin teki' olarak hatırlardı!" Prekazi bir sezon oynadığı Split'ten böylesine bir etkiyle ayrılmışsa, doğma büyüme Splitli olan Slaven Biliç'e ayrı bir gözle bakmak lazım. Beşiktaş'ın yeni teknik direktörü Slaven Biliç, çok farklı bir futbol figürü ve bakalım artık Türkiye'de kariyerine neler ekleyecek.
Babası, Split Hukuk Fakültesi dekanı, annesi öğretmen. 1970'li yıllardaki Hırvat Baharı'nda (otonomi için yapılan gösteriler) baba Biliç, etkin rol oynamış. Biliç, Hajduk Split günlerinde Yugoslav Milli Takımı'na alınmamasını, babasının devlet tarafından kara listeye alınmasına bağlıyor (Kitap tavsiyesi:
Behind the Curtain / Jonathan Wilson).
Aile kavramına büyük önem veren Biliç'in sol kolunda, oğlu Leo'nun ismi Tibetçe yazıyor. Sağ kolunda ise dört temel elementin simgesi, bir kadının siluetinin yanında yer alıyor ki bu kızı Alana'yı temsil ediyor. Biliç'in üçüncü dövmesinde ise 1992'de evlendiği ve 2007'de boşandığı eski eşi Andrijana'nın ismi yazıyor. Hırvat teknik adam, evliliklerinin 10. yılına özel bu dövmeyi yaptırmış.
Biliç, eşi Andrijana ile hâlâ görüşüyor, ama dört yıl önce gönlünü kendisinden 15 yaş küçük Ivana Djeldum'a kaptırdı. Djeldum'un o dönem üniversite öğrencisi olması nedeniyle çift, Hırvat basınının büyük ilgisini çekti.
"Eğer müzik olmasaydı yaşayacak enerjiyi bulamazdım," diyen Biliç'in bir rock grubu var. 'Sert mizaçlı' anlamına gelen Rawbau, Metallica, AC/DC ve Aerosmith'ten etkilenen bir grup. Biliç de favorisi 'kırmızı Gibson' gitar çalıyor. Guns N' Roses hayranı. Grubun 2008'de söyledikleri
Vatreno Ludilo (Öfkeli Çılgınlık), Hırvatistan Milli Takımı'nın resmi olmayan marşı olarak kabul edilmişti.
Biliç, hard rock seviyor, ama İrlandalı müzik grubu U2'nun hayranı. Bir röportajında "Bill Clinton'ın yanı sıra U2 üyeleriyle tanışmak hayalim," demiş.
Hukuk mezunu Biliç, futbolcu olmasaydı matematik veya arkeoloji alanında ilerlemek istermiş. Biyografilerden hoşlanan Biliç, grup psikolojisiyle ilgileniyor. 13-14 yaşlarındayken para kazanmak için Split sokaklarında gazete satmış.
Biliç gelecek için "Daha hızlı, bazıları için kaliteli, çoğunluğun üzgün olduğu bir hayat," öngörüsünde bulunuyor.
En sevdiği filmler arasında Charlie Chaplin'in Adolf Hitler ve Nazileri eleştirdiği
Büyük Diktatör var. Futbol motivasyonu için Yul Brynner, Eli Wallach, Steve McQueen'li
Muhteşem Yedili'den ilham alıyor.
"Kendisini Hz. İsa'ya bağlı bir Hırvat vatanseveri," olarak niteleyen Biliç, 1998 Dünya Kupası'nda Almanya maçı öncesi teknik direktörü Miroslav Blazevic'in yaptığı konuşmayı, hayatında duyduğu en iyi konuşma olarak niteliyor: "Bugün ülkenize olan borçlarınızı ödeme günü. Gerekirse sahada ölün."
Biliç, Hırvatistan'a çok bağlı olmasına rağmen doğruları söylemekten çekinmeyen birisi. Euro 2012'de Hırvat taraftarların İtalya'nın siyah oyuncusu Mario Balotelli'ye muz atmasına en sert tepkiyi o vermişti: "Modern açık görüşlü bir ülkede yaşayan bir Hırvat, bir baba ve bir sporcu olarak bu insanlardan utanıyorum. Bu insanların futboldan uzaklaştırılması için ne gerekiyorsa, yapmalıyız."
"Futbol sizin için ne anlama geliyor?" şeklindeki bir soruya "Futbol hayat demek," yanıtını veren Biliç, kadın hayranlarının fazla olmasıyla ilgili ise şu yorumu yapıyor: "Kadınlara saygısızlık etmek istemem, ama hayatta futboldan daha güzel bir şey yok."
Futbolculuk döneminden bu yana sigara içen Biliç "Avrupa'da bu konuya çok takılıyorlar. Benim takımımda (Hırvatistan) üç-dört oyuncum içiyor mesela," demişti.
NASIL BİR FUTBOL FELSEFESİ VAR?
Biliç'in futbol felsefesinin temelinde takım ruhu yatıyor. Oyuncularının bir baba figürü gibi gördüğü Biliç "Odalarına çekilip konsol oyunları oynayan, birbirinden bağımsız hareket eden bir grubun başarı şansı yok," diyerek oyuncularının arkadaşlığı ön plana çıkarmasını istiyor. Sistemin ve formasyonların önemini bilse de sahada kaosun veya anarşinin iyi sonuçlar doğurabileceğine inanıyor. Yine de "Sisteme bağlı olmayan bir doğaçlama oyunun yaratacağı sonuçlar süreklilik getirmez," görüşünde.
Özetle: Kişisel yeteneklerin, katı bir sistemle kısıtlanmadığı, ama oyuncuların sisteme inandığı bir oyun anlayışı var. Beşiktaş'ın eski yöneticilerinden İbrahim Altınsay, Euro 2008'de Biliç için "Hırvat 'organize kaos'unun mimari Euro 96'nın karizmatik savunmacısı Biliç. Adam hem hukukçu hem de müzikçi... Bir orkestra şefi gibi uyumlu yönetiyor takımını. Yavaşlarken de uyumlu, hızlanırken de. Bunu elde ettiğinde bu kez bir 'rockçı' gibi serbest bırakıyor 'player'larını..." diyor.
Sonuç: Düzenden öte sürekli doğaçlama. Bu yanıyla 'yeni Mourinho' dense yeri. Biliç'in Lokomotif Moskova'da bir sezon süren macerasına şöyle de bir yabancı eleştirisi var: "Biliç ülkesinde başarılıydı, zira futbolcuların birlik olmasını sağlıyordu. Burada ise taktik yetersizliği çok belirgindi."
Son bir not daha: Teknik direktör olarak Marcello Lippi, Arsene Wenger ve Fabio Capello'yu örnek alıyor. Bir dönem Wenger ve Lippi'yle fikir alışverişinde bulunduğu biliniyor.