Yaz geldi, tam vakti. Deniz kenarında gölgede kırk derece, güneş altında kavrulmayı sevenlerden değilseniz, kuzeylerin iki güzel şehri Kopenhag ve Stockholm'e biletleri kapmalısınız. Çünkü hava sokakta gezinmeye, kahvelerde avarelik etmeye, parklada kitap okumaya, batmayan güneşi bir dönme dolap tepesinden izlemeye çok uygun, hayat bunları görmeden geçip gidemeyecek kadar kısa.
Kopenhag'a gitmek için 8 neden
1. Danimarka'nın büfelerinde karşınıza hep Smørrebrød çıkacak. Kendisini bir ekmek dilimi üzerinde yemek cenneti diye anlatmak lazım. Smørrebrød'in en iyilerini yapan yer ise
Royal Café (Amagertorv 6, Indre By).
2. Amerikalılar'ın Anthony Bourdain'i, İngilizler'in Jamie Oliver'ı, Fransızlar'ın Paul Bocuse'ü varsa, Danimarkalılar'ın da
Claus Meyer'i var. Kendisi televizyonda popülerleşen kariyerini Meyers Deli şubelerinde sürdürmekte.
3. 20. yüzyıl İskandinav tasarımlarını müze gibi gezmek için Bredgade caddesi boyunca yürümek lazım. Ama asıl atlanmaması gereken dükkan:
Klassik. Hans Wegner, Finn Juhl, Poul Henningsen, Poul Kjaerholm isimlerini aklınızda tutun ve eserlerini gördüğünüzde 'Eve alsak mı?' diye tüm imkanları zorlayın (Bredgade 3, Nyhavn).
4. Dünyanın en iyi şefleri listesinde pek çok yıl birincilik almış olan René Redzepi, yine aynı kaderi paylaşan
Noma restoranını sunar. Faroe Adaları'ndan gelme langustalar, İzlanda kıyılarından toplama somonlar ya da Grönland'ın yabani mandaları burada tabağınıza servis edilecek yemekler (Strandgade 93, Christianshavn).
5. İskandinavya'nın en ünlü gümüş mutfak malzemelerini yapan marka Georg Jensen. Bu yüzden İznik'e gidince çini alır, Bursa'dayken iskender yer gibi eviniz için bir şeyler almak isterseniz adres:
Danish Silver (Bredgade 12, Nyhavn).
6. Jean Nouvel'in söylediği gibi "Mimarlık, müzik gibidir." Bunu anlamak için de Kopenhag'da
Danish Radio Concert Hall'ın 1800 kişilik salonuna kurulmak gerekir. Binanın içine girmek için sizi cezbedecek bir neden bulamazsanız; geceleri üzerinde video gösterimleri, filmler yapılan binasını izlemeye, yakınlarında durmalısınız (Emil Holms Kanal 20, Vestamager).
7. 16.00 dedin mi kapılarını açıyor, saatler ilerledikçe yer bulmak zorlaşıyor. Bu yüzden tavsiye erken saatlerde
Ruby'nin özel odalarından birine ya da bar taburelerine kurulmak. Sonrasını barmen beye bırakacaksınız, o ne derse içmek lazım (Nybrogade 10, Indre By).
8. København V şehrin en orta yerindeki tren garı. Binasının ihtişamına çakılı kalmak haricinde 20 dakikada bir kalkan
Louisiana Müzesi trenine atlamanız ve geçici sergilerine hayran kalmanız lazım.
HAYAT STOCKHOLM'DE GÜZEL!
Gröna Lund eğlence diyarına gidip Insane tepesinden güneşin batmayışını izledin mi;
Östermalm mahallesindeki Riche'de reuben sandviçleri yiyip, Bern's Hotel'in akşamüstü çayına kaldın mı;
Gamla Stan'dan yokuş aşağı vurup, Nobel Müzesi'nin ve Kaffekoppen'in olduğu Stortorget meydanına vardın, bütün gün gelen geçen insanları izleyip, pazartesi akşamları jam session yapılan caz bar Stampen'e uğradın mı;
Djurgarden'de pötikareli masa örtüsü üzerinde piknik yapıp, yanından geçen bisikletlileri, kaykaycı oğlanlar, köpekli ve çocuklu çiftleri seyrettin mi; Södermalm'deki fotoğraf müzesi Fotografisca'nın camlarından yat yarışlarını izledin, Södermannagatan caddesindeki Grandpa ve Fabrique dükkanlarına baktın; Skarinegatan etrafındaki barlara dalıp çıktın; İsveçli ressamlardan Eugène Jansson, Carl Larsson, Bruno Liljefors, August Strindberg, Anders Zorn ile
The Thiel Gallery'de; Matisse, Warhol, Lichtenstein, Duchamp, Picasso ve Dali gibi sanatçıların orjinal eserlerinin olduğu
'Modern Museum duvarları arasında gezindin mi; Hayat sana Stockholm'de çok güzel.
GURME İŞİ TUR
Pelikan: Anthony Bourdain onayı vermiş. Körili somon yanında gelen kremalı patates ya da maydanozlu patates salatasının arkadaşlığında süt danası. Menü sağlam. Anneanne yemekleri usulü (Blekingegatan 40).
Mathias Dahlgren: Mathias Dahlgren yönettiği, kendi adını taşıyan restoranda deniz ürünlerinin ağırlıkta olduğu yenilikçi İsveç mutfağı menüsü yaratılmış (Grand Hotel Stockholm).
Djuret: İsveç, beklendiği üzere denizden babam bile çıksa yerimgillerin memleketi. Ama arada bir canın iyi et, yanında tereyağlı patates, güzel de şarap çekecek (Lilla Nygatan 5).
Lisa Elmqvist: Üstü kapalı balık pazarı olan, yerli halkın her türlü sebze, et, kahve, peynir alışverişini yapmak için geldiği Salu Hall içindeki Michelin yıldızlı restoran
Lisa Elmqvist. Körili balık, tütsülenmiş somon, biberiyeli patates gibi enfes lezzetler sunuyor. Ekmeğinin üzerine konan peynirinde bile bir balık tadı sezdim.
KOPENHAG MAHALLELERİ
Bir şehri sevmenin, neresinde gezeceğinizi kurgulamanın en kolay yolu, mahallelerini anlamak. Hippi özerk cumhuriyeti olarak Avrupa'da çok özel bir konumu olan
Christiania'nın yerlileri paralarını bisiklet yapmakla kazanıyor. Burada yaşamak için tek mecburiyet maddiyatı kenara bırakıp maneviyatı içselleştirmiş olmanız. İnsanlar, tüm gün müzik yaparak, jonglörlükle vakit geçiriyor, bir yandan da turist kafileleri etrafta geziniyor.
Tivoli Kopenhag'ın lunaparkı. Ama lunapark demek kendisine büyük bir haksızlık etmek olur. Bütün bir günü o dönme dolaptan bu kamikazeye binerek geçirebilir, yemek vakti geldiğinde de Madklubben masalarına kurulup şarap soslu etlerden ısmarlayabilirsiniz. "Bohem insanlar, reklam ve mimar camiaları nerede takılır?" diye merak ederseniz
Norrebro'daki The Laundromat Cafe'ye uğrayacaksınız. Alternatif, Karaköyvari Kopenhag için
Vesterbro'ya çıkarıyor sizi yollar. Baisikeli'den bisikletinizi kiraladıktan sonra da Ingerslevsgade Caddesi üzerindeki küçük dükkanlara dalıp çıkıyor, sonra da organik yemeğin en iyi şubesi Bio Mio'da akşama başlıyorsunuz. Turist olmayı sevseniz de sevmeseniz de
Nyhanvn'a gideceksiniz. Burası Kopenhag'ın boğaz hattı. Ortasındaki kanaldan
Opera Festivali gemisi geçip seni mutlu edebilir.