ARZUDAN SOYUTLANMIŞ BİR GÜZELLİK
'Yakışıklı' erkek çok, 'güzel' erkek nadirdir. Güzellik kavramı 'dişi' olduğundan olsa gerek, erkeğe pek güzellik sıfatı yakıştırılmaz. Yaygın anlayış erkeğe hep 'yakışıklı' olmayı uygun görür, çünkü "Erkeğin güzeli çirkini olmaz," derler. İnanmayın siz buna, bal gibi çirkin erkek olduğu gibi güzel erkek de olur. Kıvanç Tatlıtuğ'u 'güzel' bulan birçok kişi, belki de 'arzudan' soyutlatmış bir halde bu sıfatı uygun buluyor ona. Böylesi erkeklere bakmak, insanda herhangi bir 'arzu' uyandırmadan sadece zevk veriyor çünkü. Bütün güzel şeylere bakarken hissettiğimiz şey gibi. Güzellik mutlaktır. Çok tartışmaya gelmez. Yaygın inanışın aksine kişiden kişiye de öyle pek değişmez. Mevzumuza duhul olmuş kişi o kadar güzel bir erkektir ki, ayrıldığı dünya güzeli sevgilisi (Azra Akın) bile yanında sönük kalıyordu.
TATLICI ŞEVKET'İN TORUNU
İki kez gördüm onu. İlkinde filminin setinde, Heybeliada'da el sıkıştık o kadar, ikincisinde Yılmaz'ın doğum gününde, bu kez de sadece merhabalaştık. Yani yakından tanımıyorum. Muhabbetine ortak olmadım. Huyunu suyunu bilmem. Oynadığı hiçbir diziyi de seyretmedim. Verdiği hiçbir röportaj, Kelebeğin Rüyası'na kadar ilgimi çekmedi, onun için okumadım. Ta ki bu yazıya kadar... Şimdi bu yazıyı yazarken sağa sola bakıyor, malumat topluyorum hakkında. 1983 yılının 27 Ekim'inde Adana'da dünyaya gelmiş. Beş çocuklu bir ailede büyümüş. Baba Slav coğrafyasından, Yugoslavya göçmeni, anne Edirneli... (Ama sanki "Annenin kökleri Palu'ya falan uzanıyor," demişti hafızam yanıltmıyorsa Yılmaz. Şeyh Sait isyanından sonra buralara sürgüne yollanmış bir aileden mi geliyor yoksa annesinin kökleri?) Mütevazı bir aileden geliyor. Aile, Adana'nın meşhur pastacıları, Tatlıcı Şevket'in torunudur. Altı yaşına kadar annesi kız çocuğu gibi bakmış oğluna. Eve kuaför falan geliyormuş. O zamanlar saçları lüle lüle... Annesine çok düşkün, ana her akşam ballı muzlu sütle beslemiş oğlunu, o yüzden hep dizinin dibinde olsun istiyor annesinin. Baba ise -ki geçirdiği bir kalp rahatsızlığı münasebetiyle yolları İstanbul'la kesişiyor- onun gözünde ulaşılmaz bir adam... Hep babası kadar yakışıklı olmak istemiş. Ortaokuldan itibaren etrafındaki bütün kızlar arzulamış, bütün erkekler de nefret etmiş ondan. Aslında basketbolcu... Adana'da birçok takımda oynamış. Sonra Beşiktaş, ardından Fenerbahçe basket takımları... Daha Adana'dayken soyunma odasına giren kızlar aynaya telefon numaralarını yazıp "Lütfen beni ara," mesajları bırakıyorlarmış. Ama o basket oynayan bir kıza gönlünü kaptırmış, ilk sevgilisi beraber top koşturduğu birisi olmuş. Onca ilgiye rağmen, sadık kalmış, sadakatinin derecesini bütün Adanalılar gibi "Allah'ına kadar," diye ifade ediyor bize.