- Nasıl başladı 11 Eylül sabahı?
- 11 Eylül'den bir gece önce, ev arkadaşımla birlikte geç vakitlere kadar dışardaydık. Sabah erken kalkmak istemedim. Şirketi aradım ve yerime başkasını göndermelerini rica ettim. Onlar da benim yerime Porto Ricolu bir çalışanı gönderdi. Saat 09.00 gibi uyandım, önce bankaya uğrayıp maaş çekimi bozdurdum ve ofise geçtim. Şirkette herkes İkiz Kuleler'de yangın çıktığından bahsediyordu. Daha ne olduğunu tam dinlemeden kendimi sokağa attım, bir an önce oraya gitmek istedim. Dünya Ticaret Merkezi'nin içinde fotoğrafçılık yapan, Oğuz diye Türk bir arkadaşım vardı. Yoldan onu aradım 'Ne oldu?' diye. O da tam o esnada sigara içmeye aşağıya inmiş; yangın çıktığını, helikopter gibi bir şeyin binaya çarptığını söyledi. Trene atlayıp bölgeye gittim. Brooklyn Köprüsü'nün orada trenden indim. Yanan binaları gördüm ve kulelere doğru yürümeye başladım. Saat 10.30 civarıydı. Bir anda binanın kaybolduğunu, aşağıya doğru indiğini gördüm.
- Nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
- İlk hatırladığım, çok karanlık ve çok sıcak olduğuydu. Gökten yağmur gibi kağıtlar yağıyordu. İnsan görünce, yaşayıp yaşamadıklarını kontrol ediyordum. Her yer itfayeci doluydu. İçerde iki oğlunun olduğunu söyleyen bir itfayeciye rastladım. İçeri girmek istiyordu. 'Tamam, girelim,' dedim. Bir polis de bize katıldı. Biz ikinci binaya doğru ilerlerken, patlama sesleri geldi. Meğer onlar, binadan atlayanların yere çakılma sesiymiş. Kendimi cehennemde zannettim. Tüm bunlar üzerine bir anda yıldırım çarpması gibi bir ses duyduk. Kafamızı kaldırdık ve mavi bir ışık patlaması gördük. 'Koşun!' diye bağırarak kaçmaya başladık. Hayatımın en hızlı koşusunu yaptım ve önümüze çıkan ilk arabanın içine atladık.
- İkinci binanın yıkılma anı mıydı bu bahsettiğiniz?
- Evet, binaların yanmasından birkaç saat sonra çökmeler başladı.
- O ana dair neler hatırlıyorsunuz?
- Siren sesleri, bağrışmalar. Uzağı pek göremiyorduk. Sadece alışveriş merkezinin bulunduğu alana doğru yürümeye başladık. 'Yaşayan varsa, ancak oradadır' diye düşündük. İçeri girdiğimizde, zor durumdakileri dışarı çıkarttık. Biz insanları taşırken, kimileri de mağazaları taşıyordu.
- Neredeydiniz üç gün boyunca?
- Bölgeyi polisler çevrelemişti ve giriş çıkışlar kontrol ediliyordu. Ben tam çıkmak üzereyken, iki memur beni durdurdu ve kim olduğumu sordu. Gönüllü kurtarma çalışmalarına katıldığımı söyledim. Kimliğimi istediler, ne iş yaptığımı sordular. Doğum yerim Mekke; dinim İslam yazıyordu. Bu arada üzerimde çalıştığım firmanın, Air Line yazılı tişörtü ve cebimde iş icabı taşıdığım telsiz vardı. Kulelere uçak giriyor ve ben Air Line tişörtü ve elimde telsizle polislere yakalanıyorum! Bir anda beni kelepçelediler. Etrafım sarıldı. İtfayecileri beni yumruklamaya başladı. Ben sadece yardımcı olduğumu anlatmaya çalıştım ama dinlemediler, polis istasyonuna götürüldüm.
-Mağazalar mı yağmalanıyordu?
- Üniformalıların, kollarına dörtbeş Rolex saat geçirdiklerine şahit oldum. Hatta şaşkın şaşkın bakınca, içlerinden biri bana 'Hakettik bunları, çekinme sen de al,' dedi. Oraya bunun için gelmediğimi söyleyip uzaklaştım. Dışarı çıktığımda ilk gördüğüm ambulansa yöneldim. Bölgeden yürüyerek uzaklaşmaya başladım. Bu esnada abim dediğim Özbil Tezcan'ı arayıp iyi olduğumu söyledim. Sonra üç gün benden haber alınamadı.
- Avukat istemek aklınıza gelmedi mi?
- 'Suçsuz olduğum nasılsa ortaya çıkacaktır,' diye düşündüm. Avukat aklıma bile gelmedi o an. Bir odada sorguladılar. Beni terörist sandıklarını ve büyük bir belaya bulaştığımı anladım. Ne sordularsa anlattım. Dinci olup olmadığımı, patlama sırasında neden o bölgede olduğumu sordular. Üzerimde 400 dolar vardı; o parayı çaldığımı düşündüler. Açıklamama fırsat dahi vermediler.
- İşkence ya da dayağa maruz kaldınız mı?
- İşkence görmedim ama, üç gün boyunca beni hücrede tuttular; ayakkabılarım bile yoktu. Günde defalarca çapraz sorguya alınıyordum. Üç gün sonunda da beni hakim karşısına çıkarıp tutuklattılar. İngilizcem çok iyi olmadığı için her şeyi anlamıyordum ama avukat, terör başta olmak üzere sekiz ayrı suçtan yargılandığımı söyledi. İkiz Kuleler'e yapılan saldırılardan sorumlu tutulduğumu öğrendim. Queens'te bir hapishaneye, tek başıma bir odaya koydular.
YASAK BÖLGEDE BULUNMAKTAN CEZA ALDIM
- Oradan çıkamayacağınız hissine kapıldınız mı?
- Başlarda kapılmıştım ama hapishanedekiler bana avukatımı değiştirmem, tercüman istemem gerektiğini söylediler. Ben de öyle yaptım. Savcıya, iki ayın sonunda hâlâ cebimde olan külleri gösterip, 'Bunlar toz değil, yardım etmeye çalışırken yanan insanların külleri. Ben masumum,' dedim.
- İnandılar mı?
- İnanmış olmalılar. Araştırmaları sonucunda da terörist olmadığımı anladılar ama beni serbest bırakmak istemediler. O yüzden avukatım benimle pazarlık yapmak istedi. Suçlardan birini kabul edersem serbest kalacağımı söyledi. Çok düşündüm, koğuştakilere danıştım. Sonunda yasak bölgede bulunmak suçundan ceza aldım. İçerde geçirdiğim üç ayı cezaya sayarak beni serbest bıraktılar.