"Vampirler
şöyle olur, zombiler böyle" devri, türün klasikleriyle karşılaştırmalar vs. tamamen sona erdi. Her filmde ayrı bir melez yaratık ve onun çokça tanıdık fakat yine de kendine has kuralları... Sonuçta önemli olan, birtakım yaratıklar var ve 'surround sound system'in hakkını verecek gürültüde hayvan sesleri çıkarabiliyorlar. Çoklar, bulaşıyorlar, yiyorlar ve medeniyetin çöküşünden sorumlular. Dehşet sinemasının günümüzdeki en yaygın temalarından biri bu. Haftanın yeni filmlerinden
Vampir Cehennemi (
Stake Land) de aynı kategoride bir felaket senaryosuna sahip. Yapımcılar, elbette sadece 'tutan formül'ü suyu çıkıncaya kadar yeniden uygulamakla ilgileniyor, ama tutan formüller de kolektif bilinçle daima 'yakinen' ilgili. Örneğin, bir çeşit kıyamete yaklaşıldığı konusunda küresel mutabakat sağlanmış sayılır. Artık bu yeni bir dünya harbi mi olur, kıtlık, bulaşıcı hastalık ya da nükleer serpinti mi, fazla fark etmiyor. Ama suyun hem mecazi hem de gerçek anlamda kaynamakta olduğuna emin gibiyiz. Gerçi uzun zamandır bu haldeyiz. Belki de dikkate daha çok değen, senaryoların 'bildiğimiz anlamda medeniyet' çöktükten sonra olabileceklerle ilgili kısımları. "Eyvah, herkes yaratık!" filmlerinde, toplumu vahşet ve ilkelliğe sürükleyecek bir kaosa dair karamsar beklentinin karşısına, sadece ve sadece hayatta kalmak için mücadele edecek küçük (diyelim bir aile büyüklüğünde) dayanışma gruplarının romantizmi çıkabiliyor.
Vampir Cehennemi'nde, tam karşımızda duruyor.
KÜÇÜK MARTIN ERKEK OLMAYI ÖĞRENİYOR
Martin (Connor Paolo), filmin başında belirttiği gibi, eskiden sahiden de normal bir yeniyetme oğlandı. Bütün o zombivari vampirler ortaya çıkmamış olsa, Martin herhalde
Toy Story 2'nin kahramanı gibi oyuncaklarını tavanarasına saklayıp koleje gidecek, Şükran Günü eve geldiğinde kendisini yine çocuk gibi hissetmeye devam edecekti. Öyle olmadı. Tüm ailesi katledildi, sığınacak resmi merci filan da zaten kalmamıştı ve o esnada 'Mister' (Nick Damici) belirdi: Hayatta kalmayı bilen kişi! Mister, yani Bay ya da Bey, eski usul bir kahraman. Herhangi bir anlamda anti-kahraman değil. Muhakkak ki bir kişisel öfkeden kaynaklanmakta olan müthiş savaşçılığına rağmen, otobüste yetim, yaşlı, gazi ve hamilelere yer vereceğinden şüphe etmeyeceğiniz biri. Onun görevi, Martin'e arkaik bir manada 'erkek olmayı' öğretmek. Kadın, kariyer, para vs. değil de, canavar avlayabilen ve rol icabı değil de hakikaten 'nerde / ne zaman / ne yapılacağını bilen' bir erkeklik durumu. Filmde Mister'in Martin'e çeşitli hayat bilgilerini (genellikle savaşla ilgili olmak üzere) aktardığı sahneler, epey duygusal bir müzik eşliğinde ve adeta bir 'rüya' gibi geçiyor. İstikamet, 'Yeni Cennet Bahçesi' diye bir yer. Söylenenlere bakılırsa, orası henüz yaratıklar tarafından ele geçirilmemiş. İşte burada yeniden hayata başlanabilir. Rüşdünü ispat etmiş genç bir erkek, sağlıklı bir kadın. Gerekirse sıcak savaş. Her şey net. Herkes çıplak.
Lost dizisine ya da günümüzün diğer 'yaratıklı' filmlerine benzer biçimde, böyle bir özlemin filmi
Vampir Cehennemi. 1960'larda yazılan
Maymunlar Cehennemi'nden farkı, bu durum karşısında pek de ah vah etmiyor oluşu. Bahçeden kovulmuşluk hissiyatı derinleştikçe, önümüzdeki bahçelere bakma ihtiyacı da artıyor olmalı.