O
bir zevk adamı. Hayatını sevdiği şeyleri yaparak geçirmiş, üstelik bundan para kazanmış şanslı insanlardan. Kendisini hem tiyatrocu hem araştırmacı bir koleksiyoner (bazen 'biriktirici' de diyor) hem de müziği seven biri olarak tarif ediyor ve bu üç uğraşını adadığı 60 yıllık yaşamı geçtiğimiz günlerde kendisi gibi zevk sahibi arkadaşları tarafından Otto Santral'de kutlandı. Hem de neredeyse hepsinin gittiği Paul Simon konserinden bir gün sonra. Üstelik nev-i şahsına münhasır bir hediyeyle. 85 arkadaşı el birliği yapıp bu zevk sahibi adama hayatının baştan sona anlatıldığı ve onun hakkında en dobra sözlerle doldurdukları tek nüsha basılmış bir kitap hediye etti. Kitabın adı ise 60 yıl önce konmuştu:
Gökhan Kitabı. Evet, 'biriktirmek' fiili ve 'Gökhan' ismi yan yana gelince akla gelecek tek kişiden bahsediyoruz: Gökhan Akçura'dan.
MERAKLI BİR ÇOCUKTU
Son yılların en popüler tarihçilerinden biri aslında Gökhan Akçura. Bakmayın yazdıklarına 'ıvır zıvır' diye adlar takılmasına, aslında o biriktirdiklerinin bu toprakların esas tarihi olduğuna can-ı gönülden inanıyor. Kendi merakını tatmin ederken, Türkiye'nin gösterilmeyen öteki tarihine dair perdeleri birbir kaldırıyor, kimine önemsiz, 'ıvır zıvır' gelse de: "Türkiye'de tarihe çok önem veriliyormuş gibi konuşuluyor ama tarih yok ediliyor. Hiç kimse ne kendi tarihini topluyor ne de en ufak bir bilgi edinmeye çalışıyor. Bütün müzeler, arşivler, arkeolojik çalışmalar sefalet içinde. Bizim gibi kendi kendilerine araştıran insanlar samanlıkta birkaç iğne durumunda." Dedik ya meraklı bir adam Akçura, hem de çocukluğundan beri böyle. O merakıyla beş yaşında tek başına sinemaya giden, 11'inde klasikleri birbir deviren, çocukken sayısını bilmediği kadar kitaba sahip bir kütüphanenin sahibi olan bir çocuk. Maden mühendisi babasının görevi nedeniyle Türkiye'nin dört bir yanında geçirdiği çocukluğunun son durağı İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi. Lise ayrıca küçük Gökhan'ın hayatı boyunca onulmaz aşkları arasında yer alan sinema, tiyatro ve rock müzikle de tanıştığı mekan. Ve elbette hâlâ savunmaktan vazgeçmediği sosyalizm düşüyle de. Ancak Karşıyaka'nın Dev-Gençlileri için bir handikapı vardır bu meraklı çocuğun, uzun saçlarıyla 'devrimci' racona aykırı bir küçük burjuvadır. O yüzden 12 Mart öncesi ve sonrası birkaç yılını bu 'şekilci' siyaset anlayışından uzak geçirir, ta ki TİP'le tanışana kadar. DTCF'den sonra kurucularından biri olduğu İzmir Güzel Sanatlar Fakültesi'nde hocalık yaparken TİP'lidir ve darbeyle birlikte istifayı basıp, hiç tanımadığı bir kente, İstanbul'a gelir henüz yeni evlendiği eşi Saime'yle. Ki ömrünün büyük kısmının tanığı olan eşini, hâlâ en yakın dostu olarak niteleyecek kadar büyük bir sevgiyle evlenmiştir onunla.
İSTANBUL YILLARI
Eski bir THKO'lu olan Ersin Salman'ın ajansında başlayan reklamcılık, onu Yeşilçam'a götürür. Sinan Çetin'le yaşadığı kötü bir deneyimden sonra, Ertem Eğilmez'le çalışır. Pek çok sektör dergisinin kurucuları arasında yer alır bir yandan da, artık bir yayıncıdır. Ve halen dramaturg olarak görev yaptığı İstanbul Devlet Tiyatrosu dönemi. Ama 'toplama'ya çoktan başlamıştır; bugünkü meslek hayatını asıl belirleyen topladığı bu 'ıvır zıvır'lar olacaktır. Toplar da toplar, topladıkça biriktirir, biriktirdikçe daha çok merak eder. Türkiye'de caz öncesi caz'dan plajlara, bisikletten ambalaj tasarımına, kadın berberlerinden
Süreyya Opereti'ne ne bulursa biriktirir. Şimdi biriktirdiklerini depoladığı ve 'aşağıdaki ev' olarak nitelediği arşiv evinin temelleri o yıllarda atılır. Eline ne geçerse toplar ama onun için bir şeyin aslına sahip olmak o kadar önemli değildir. Bu yüzden kendini koleksiyoncu saymaz. "Bir gün kullanırım," mantığıyla topladıklarını, bir gün kullanır gerçekten de. Asıl derdi merakını gidermektir; araştırmak, keşfetmek. Yazmak ise en sıkıcı tarafıdır işin. Bu arada, 10 bin CD, 5 bin plak yanında ne kadar kitabı, broşürü, kupürü olduğunu bilemez tabii. Çünkü bir yandan toplamaya devam eder, bir yandan da dağınık bir adamdır. Üstelik ona sorarsanız tembel! Her çalışma için, bütün o yığınları yeniden, tek tek elden geçirmesi gerekir. Ama Allah için, bildiğimiz koleksiyoncu harisliğinden çok uzaktır; çalışmasına güvendiği herkes onun bilgisinden, belgesinden yararlanabilir. 60 yılın dökümünü sadece yukarıdaki birkaç satırdan mütevellit sanırsanız, yanılırsınız. Gökhan Akçura yazdığı 20'ye yakın kitapla, hepimizi kendi kişisel tarihlerimizle ve ülkemizin karmakarışık tarihiyle de o kadar çok yüzleştirdi ki. Hangi birini sayalım? Tek başına bir külliyat olan ve neredeyse 10 kitaplık bir seriye ulaşan
Ivır Zıvır Tarihi'ni mi, tiyatro dünyasının unutulmaz isimlerinin yaşam öykülerini yazdığı Bedia Muvahhit, Muhsin Ertuğrul kitapları mı, yoksa elektriğin tarihinden reklamcılığa, hatta bisküviye varana kadar yazdığı ve önümüze hazır bir lokma gibi koyduğu her biri birer derya olan araştırmalarını mı? Ya ömrü birkaç sayılık olsa da 'Ne güzel dergiydi,' diye andığımız
Albüm? Kim unutabilir ki onun Açık Radyo'da yaptığı tadı hâlâ damağımızda olan
King Kong'unu ve
Arzın Merkezine Seyahat'ini? Unutulabilir mi? İşte bunların tamamı 15 Temmuz 1951'de doğan ve 'huysuz'luklarıyla sevilen 60'lık bir delikanlının ömrünün kısa bir özeti. Sayfanın sınırları nedeniyle ancak bu kadarını naklettiğimiz bu hayatın sahibine geç bir doğum günü hediyesi olsun bu yazı: İyi ki doğdun Gökhan Akçura.
ARKADAŞLARI AKÇURA'YI ANLATIYOR
SEVİN OKYAY
"Şöyle söyleyeyim, gıcıktır. Her şeyden anlayan insanlara her daim gıcık olmuşumdur. Hocalık düzeyinde tiyatroya ve yukarıdakilere, cins cins koordinatörlük, editörlük, danışmanlık da ekleyin. Ne var ki Gökhan'ın tanım itibariyle gıcık olması, ne yazık ki şahıs itibariyle gıcık olmasıyla sonuçlanmamıştır. Tersine, kendisini sevimli bulurum."
ERSİN SALMAN
"Gökhan Akçura, Robin Hood. Bilinmesi gereken tabii ki sadece bu değil... Tarihe meraklı olanlar, belge biriktiriciler, arşivciler için şaka yollu da olsa bir 'sevimli hırsız'lık ithamı vardır genelde. Şimdi bunca yılın ardından Gökhan'a bakıyorum da dostlar, ben böyle bir Robin Hood görmedim desem yeridir. Zenginden alıp yoksula vermek gibi bir şey neredeyse Gökhan'ın ömür boyu yaptığı. Yaşamdan alıp, yaşadığı günden, hemen bu günden alıp, sonsuzluğa vermek, tarihe, bütün bir insanlığa vermek diyebiliriz sanırım onun mesleğine. Üstelik değer katarak, yeni zenginlikler kazandırarak."
NAİM DİLMENER
"Koleksiyoncunun/yazarın nekesi ömür törpüsüdür; içinizi kurutur. Cömerti ise bir yaşam kaynağıdır; o hep ortada olsun, siz hep etrafında dönün istersiniz. Gökhan Akçura bir yaşam kaynağıdır, güneştir."