Geçtiğimiz
hafta NTV'nin ekran yüzü Banu Güven'in işine son verildi... Bu olay üzerine medyada bir 'ifade özgürlüğü' tartışması çıktı. Hâlâ da sürüyor. Banu Güven, kendi işine son verilmesinin 'AK Parti'nin kanala yaptığı baskı' sonucu olduğunu söylüyor. Yani AK Parti yetkilileri Banu Güven'i 'hükümet muhalifi' olduğu için NTV'den kovdurmuş! Neyse ki akıllara seza bu saçmalık pek de rağbet görmedi, çünkü en azılı hükümet muhalifleri bile, AK Parti 2001'de kurulduğundan yana en sert muhalefeti edenler dahi bu lafların zırvalık olduğunu iyi biliyor. Bilakis NTV'nin 'steril ve hijyenik' ekranına yıllardır hiç davet edilmeyenlerin başında bu bahsettiğim tutarlı ve omurgalı muhalifler geliyor. Birazdan bu durumu izah edeceğim. Banu Güven'den biraz daha zeka içeren bir işten çıkarılma gerekçesi söylemesini beklerdim. Bu açıklama Uzan medyasının ekran yüzlerinden Cevher Kantarcı'nın ekranlara veda ederken "Hükümet muhalifi olduğum için susturuluyorum," demesinden farksız... Öte yandan Banu Güven NTV ekranının 'sinsi metodlarla Ergenekon propagandası' yapan isimlerinden değildi. Daha düz, renksiz, kokusuz biriydi... Güven'in 'tarafsız' görünüp 'Eski Türkiye'nin devamından yana' operasyonel yayınlar yapan bir tavrı yoktu. Oysa NTV böyle sinsi ve sahtekar tiplerin ekranı haline gelmişti son dönemde. NTV'deki birçok isim açıkça 'eski Türkiye' rejiminin devamını istiyor ama bunu açıkça belli edemiyordu. Sonrasında da 'tarafsız'mış süsü vererek 'sinsi metodlarla Ergenekon propagandası' yapılan operasyonel yayınlar kurgulanıyordu... Çiğdem Anad ve Mirgün Cabas'ın hemen hemen tüm 'objektif' tartışma programları bu sinsi tezgahın birer parçasıydı. Oğuz Haksever gibi nadir adaletli ve dürüst isimlerin dışında genel olarak NTV ekranı bu sinsi zihniyetin ekranı olmuştu. Ruşen Çakır'ın tüm programları ve eylemleri bu sinsi propaganda tezgahına su taşıyordu, hatta belki bu 'dolaylı propaganda' konseptinin fikir babası Ruşen Çakır'dı...
KAYPAK TAKIMININ HAKSIZ KAZANCI
NTV'deki sinsi taktik şöyle işliyordu: AK Parti'yi destekleyen muhafazakar ya da liberal isimler yayına 'objektiflik' gereği çağrılır ama o isimler kasıtlı olarak tek bırakılır, karşılarına doğrudan ulusalcı/Kemalist de olmayan ya eyyamcı ya da PKK eğilimli ama Kürt de olmayan sosyalistler çağrılır. Bu tipler hem Ergenekon'un hem PKK'nın argümanlarını sağlı sollu o 'tek' kişiye yükledikçe yükler, konular o 'tek' kişiyi zor duruma sokacak şekilde ayarlanır, KJ'ler yani altyazılar tamamen operasyonel şekilde bu tezgaha uygun yazılır, moderatör de soruları bu sinsi tezgahı tamamlamak üzerine sorar... Mesela malum
Basın Odası programı da bu şekilde Nazlı Ilıcak'ı tek bırakıp, zor durumlara sokmak üzerine kurgulanmıştı. Aynı tezgahı Mustafa Karaalioğlu'na da yaptılar ve sonunda Karaalioğlu haklı olarak bu sinsi programı bıraktı... NTV'nin en başarılı, toplumsal temsil kabiliyeti en yüksek ve yeni dönemde de sağlam kalacak nadir programlarından Barlas-Kongar'lı
Yorum Farkı'nda bile alta yazılan KJ'lerin tarafı belliydi. NTV, açıktan taraf olsa, 12 Eylül halk oylamasındaki bölünmeden gidersek yüzde 42'nin yanında net tavır alsa, yüzde 42'lik bu toplumsal kesimin çok sevdiği isimlere ekranında yer açsa, o isimlere program yaptırsa bu dürüst ve saygın bir tavır olurdu. O zaman ben de sonuna kadar NTV'nin ifade özgürlüğünün yanında olurdum... Oysa NTV yönetimi bunu tercih etmedi. 'Ne şiş yansın ne kebap' mantığıyla eyyamcı, ikiyüzlü ve toplumdaki karşılığı sıfıra yakın isimleri ekranına doldurdu. Yüzde 42'yi gerçekten temsil eden isimleri 'korkaklık ve kaypaklık' yüzünden ekranına çıkarmadı. Nitekim milliyetçi, ulusalcı, laikçi, Kemalist popüler isimler de NTV'nin kendilerine boykot uygulamasından haklı olarak şikayetçi. Bunun yerine her tarafa oynayan, bazen her tarafa karşı rollerinde olan, sofistike eyyamcılık ustası ve dünya görüşü toplumun yüzde 1'ine ancak denk gelebilen, izlenme oranı da çok düşük olan tipler NTV ekranını doldurdu. Çoğunluğu 'Ben komünistim,' diye övünerek sallayan bu tipler Türk medya ortalamasının çok üzerinde, objektif kriterlerle göre hak etmedikleri yüksek maaşlar alarak, yeri geldiğinde de sermayenin ağababalarına yalakalık yaparak işlerini götürdüler. Alınteriyle çalışan ve gerçek anlamda NTV'yi NTV yapan muhabirler üç-otuz paraya çalışırken 'komünist' olmakla övünen bu kaypak takımı idare-i maslahatla haksız kazançlar elde ettiler. İşte artık bu dönemin sonuna gelindi. NTV'de değişen de budur... Yeni Türkiye'de bu 'eski NTV' modeli işlemez, haksız kazançlar ve toplumda karşılığı olmayan eyyamcı takımının dönemi sona ermiştir... Bilakis bu dönem omurgalı, tutarlı ve toplumsal karşılığı yüksek olan muhaliflerin yükseleceği bir dönem olacaktır. Sakın toplumsal karşılığı olan gerçek muhaliflerle, eski NTV ekranını doldurmuş toplumda karşılığı olmayan kaypak takımını birbirine karıştırmayalım. Bu eyyamcı takımının 'ifade özgürlüğü' palavralarını kimse yutmaz...