SİNAN MEYDAN
Çarpık ve yanlı bir tarih anlayışından esinlenilmiş
Sinan Meydan (36), bir tarihçi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans yapmış. Kitaplarında ağırlıklı olarak Atatürk'ün hayatını, Cumhuriyet tarihini, tarih ve dil çalışmalarını irdeliyor.
Hür Adam filmine ilişkin olarak Said Nursi karşıtı argümanlarıyla tanınan Meydan, filmin bir propaganda filmi olduğu iddiasında. Ona göre film, tarihsel gerçekliği yalın haliyle ortaya koymuyor. Filmdeki pek çok iddiaya karşı çıkan Meydan, Nursi'nin 1950'lerden itibaren Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı çevrelerin bayrağı haline getirildiğini öne sürüyor. Nursi'yle ilgili anlatıların belgelere dayanmadığını ve efsaneyle karışık bir tarih anlayışıyla aktarıldığını söyleyen Meydan, "
Hür Adam da bu çarpık tarihten beslenmiştir," diyor.
Pek çok iddia gerçek değil
Hür Adam'a film olarak değil, bir tarihsel figür olarak bakmaktan yanayım. O konuda da kafa karışıklığı var. Bir tarihçinin söylediği, diğer tarihçinin söylediğini tutmuyor. Belgeye ulaşma sıkıntısı var ama artık her yere girebiliyoruz. Açıklanmayan; sadece Latife Hanım'ın mektupları ve İstiklal Mahkemesi tutanakları. Filmde anlatılanlar Said Nursi tarihi yazımına uygun, onu anlatanların kaynaklarına uygun olarak yazılmış. Ben orada anlatılan biyografiyi eleştiriyorum ve pek çok şeyin gerçek olmadığını söylüyorum.
Atatürk'le görüştüğüne dair belge yok
Meclis'e gidip orada konuşma yaptığını Meclis zabıtlarından doğruluyoruz ama görüşmeye dair bir arşiv belgesi, bir tutanak yok. Said Nursi'nin hayatının belgeleri şunlar: Said Nursi'nin yazdıkları, Cemal Kutay'ın yazdıkları. Kutay'ın yazdıklarında kaynak kullanmadığını görüyoruz. Kitabı yazmak için 100 bin lira aldığını söylemiş. Nursi'nin 1916'da Bitlis'te bir mücahitlik döneminden bahsedilir. Tarih yazarken karşılaştırmalı kaynak kullanmak gerekir. Karşımızdaki kim olursa olsun, söyledikleri bir yere kadar belgedir.
Gayri resmi tarih yoktur
Resmi tarih ya da gayri resmi tarih yoktur; tarihe nasıl baktığınız vardır. Said Nursi'nin Ruslara karşı savaştığına ve albaylık rütbesi aldığına dair hiçbir belge yok. Said Nursi'nin eğitim hayatına dair bile bir şey bilmiyoruz. Anılarında ümmi (okuma yazma bilmeyen) olduğunu söylüyor. 1950'lerden itibaren Atatürk karşıtı çevrelerin bayrağı haline getirilen Said Nursi konusunda müthiş bir bilgi kirliliği var. Onunla ilgili kitaplarda efsaneyle tarih iç içe geçirilmiş durumda.
Hür Adam filmi de bu çarpık tarihten beslenmiştir.
Kurtuluş Savaşı'na destek vermemiştir
Said Nursi'nin Kurtuluş Savaşı'na tek katkısı, İstanbul Müftüsü'nün Mustafa Kemal aleyhine verdiği fetvayı geçersiz kılan 'Hutuvat-ı Sitte' adlı bildiriyi hazırlamasıdır. O belgede de 84 din adamının imzası vardır. Said Nursi'nin 'hür adam' olabilmesi için Kurtuluş Savaşı'na katılması gerekirdi. Kuvvacı din adamları işgallere karşı halkı örgütlemeye çalışırken, Said Nursi İstanbul'da, Teali İslam Cemiyeti, Yeşilay Cemiyeti ve Darül Hikmet'ül İslam gibi örgütlerde yer almıştır.
Kürt cemiyetlerine üyeydi
Kürdistan Teali Cemiyeti'nin ve Kürt Neşriyât Cemiyeti'nin kurucuları arasında Said Nursi'nin de adı vardır. Ayrıca hiç masum olmayan Teali İslam Derneği'nin de üyesidir. Said Nursi, savaş sırasındaki Kürt isyanlarını bastırmak için dişe dokunur bir adım atmamıştır. Öte yandan Nursi'nin Kürtçe, Arapça, Türkçe üniversite kurmak isteyen çağdaş bir İslam alimi olduğu iddiaları gülünçtür.
Mebusları hain ilan etmiştir
Said Nursi, Ankara'ya geldiğinde 'İslam ve İbadete Çağrı' bildirileriyle meclise gelip milletvekillerini namaza çağırdı ve namaz kılmayanları 'mardut' (hain) ilan etti. Mustafa Kemal'le bu yüzden karşı karşıya geldi. Ancak onun namaza çağıran bildiriler dağıttığı günlerde, vatansever gerçek din adamları Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinde milli hareketin örgütlenmesi için çalışmaktaydı.
Demokrat Parti'ye açık oy verdi
Said Nursi, Isparta'da sürgündeyken Demokrat Parti (DP) iktidarı tarafından serbest bırakıldı. Tahsis edilen bir otomobille DP'nin propaganda gezilerine katılmıştır. Cemal Kutay, Said Nursi'yi parlatmak için yazdığı
Çağımızda Bir Asrı Saadet Müslümanı Bediüzzaman Said-i Nursi adlı kitabında DP'nin isteği doğrultusunda Nursi'yi nasıl arayıp bulduğunu, ABD'nin isteklerine uygun bir din adamı olarak tanıttığını anlatmaktadır. 1950 seçimlerinde DP'ye açık oy kullanmıştır, risaleler DP döneminde basılmıştır.
Amerika'ya destek komünizme savaş
Said Nursi; 'Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika'nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Asya ve Afrika'da İslamiyetle beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini' bütün dünyaya ilan ediyor! Said Nursi'ye göre Amerika baş otoriteydi. Hükümetin Kore'ye asker gönderdiği dönemde; "Bana da izin verseler 5 bin genç Nur talebemle komünistlerle harp etmek için giderim," diyor. Said Nursi hem eski Almancı, yeni Amerikancı hem İslam birliği yandaşı hem Osmanlıcı hem de Kürtçü. Amerika'nın ılımlı İslam projesinin Türkiye'deki kanaat önderidir.
YAVUZ BAHADIROĞLU
Tarihi kişilikleri kadeh gibi tokuşturmamalıyız
Yavuz Bahadıroğlu'nun (66) gerçek adı Niyazi Birinci. Pek çok roman, öykü, senaryoya imza atmış ve kendisini 'Bediüzzaman'ın talebesi' olarak nitelemiş eski bir gazeteci. Said Nursi'yle ilgili yazdığı
Barla'da Diriliş ve
Bediüzzaman Said Nursi adlı kitapları da var. Ona göre sanat eserleri, hikâyeler, romanlar toplumun hafızasını uyandırıyor: "Bir insan, ölümünden 50 sene sonra bile manşetlere çıkabiliyorsa, o insan etkili bir insandır. Bir mektup, yazılmasından 80 sene sonra, manşete çıkıyorsa mektubun yazarı önemli bir kişiliktir." Türkiye'de 'beyinsel kirlenme' altında olduğumuzu söyleyen Bahadıroğlu, önemli olanın tolerans olduğuna dikkat çekiyor. Said Nursi ve Mustafa Kemal arasındaki çekişmeleri doğru anlamak gerektiğini söyleyen Bahadıroğlu'na göre, tarihi kişilikleri kadeh gibi tokuşturmamak ve özgür analize açık olmak gerekiyor.
Bir kareye odaklanmak yanlış
Hayat filmlerden öğrenilmez; kitaplardan, belgelerden öğrenilir. Biz filmden hareket ederek bir kavga geliştirdik, bu yanlış. Üç saatlik bir filmde de "Bacak bacak üstüne atar mıydı, atmaz mıydı?" sorusuna odaklandık. Tarih böyle ayrıntılar vermez, o yönetmenin muhayyilesine ilişkin bir hadisedir. Binaenaleyh sadece bir kareye odaklanmanın yanlış olduğunu, bütün olarak değerlendirilmek gerektiğini düşünüyorum. Bütün olarak değerlendirdiğimizde de birtakım eksikler olduğunu söylemek mümkün.
Atatürk'le görüşmesinin tanıkları var
Atatürk'le görüşmesinin tanıkları vardır. Onlar da Şebinkarahisar milletvekili Ali Sururi, Siverek milletvekili Abdulgani Ensari ve Hüseyin Aksu'dur. Bediüzzaman çok tanınan bir insan. İstanbul'a gelişi bile 'Ateşpare bir zeka İstanbul ufkunda tulu etti,' tarzında haberleştiriliyor. Cemal Kutay'ın 100 bin lira para aldığına inanmıyorum. Ayrıca kaynak olarak Eşref Edip'in hatıraları, Sinan Ovır'ın hatıraları da vardır. Hatırat belge değildir ama aynı yoldan hareket edersek, o zaman İstiklal Savaşı tarihinde de
Nutuk ilk kaynaktır.
Gadre uğramış birin belgesi olmaz
Elbette bir gayri resmi tarih vardır. Anılar başka anılarla doğrulanmışsa o bir belgedir. Bediüzzaman'ın Rusya'daki esaretinin belgesi yoktur. Esaretin belgesi mi olurmuş? Bu karşılaştırmanın bir tarafında devleti yöneten, bir tarafında da gadre uğramış, ötekileştirilmiş bir insan var. Atatürk'le ilgili bütün belgeler elde, fakat Bediüzzaman'ı yazan dergiler bile elde değil. Kendisine 'ümmi' demesinin nedeni yazısının güzel olmamasından. Medrese eğitimi görmüş birinin ümmi olması mümkün mü? Risalelerini bu yüzden katiplere yazdırmıştır.
Halkın diri kalmasını sağlamıştır
Bediüzzaman, Kurtuluş Savaşı'na katılmıştır. Hutuvat-ı Sitte, hem daha önceki fetvayı etkisiz kılar hem halkı işgale karşı direnişe çağırır. İstanbul işgal altındadır, İstanbul'un yüreğini diri tutmak lazımdır.
Hutuvat-ı Sitte'yi yazan bir insanın katkısı yok denebilir mi? Bir milletin devletinin varlığı tehlikeye girerken birtakım insanlar da başka roller yüklenir. Bunlar Selçuklu çökerken Mevlana ve Yunus'tur, Osmanlı çökerken de Şeyh Sunusi'dir, Bediüzzaman'dır. Halkın dirilişini sağlamak ulemanın görevidir.
Ayrılıkçılığa karşı çıktı
Bediüzzaman bu derneklere üye değildir ama Jöntürkler dahil kurulan bütün cemiyetlerle ilgilidir. 'Kürdi' olan lakabını da tedbiren 'Nursi' olarak değiştirmiştir. Katiyen kavmiyetçilik yapmaz. Kürtçe- Arapça-Türkçe üniversite modeli o zaman uygulanabilseydi, şu anda PKK olmazdı. Buna rağmen Kürtçülükle suçlanmış, adı kasten Şeyh Said'le karıştırılmıştır. Kendisine bir teklif mektubu yazan Şeyh Said'e "Biz Müslümanız. Onlarla kardeşiz. Kardeşi kardeşle çarpıştıramayız," demiştir.
Şafii olduğu için böyle bir yorum yapmış
Said Nursi, Meclis'te ayakta alkışlanıyor ve dinleyici locasından çıkıp kürsüde konuşma yapması isteniyor. Mustafa Kemal'e söylediği namazla ilgili hüküm; Şafii mezhebine göre vardığı bir hükümdür. Çünkü kendisi Şafiidir. Milletvekillerinin namazı ihmal ettiklerini tespit ediyor. Orada namaza dikkat çekmesinin bir nedeni de Hz. Muhammed'in ölmeden önce namaza dikkat çekmesidir. Kendisini 'dindar bir cumhuriyetçi' olarak tanmlıyor, sizce böyle birinin namaza dikkat çekmesi tuhaf mı?
En büyük zulüm Demokrat Parti zamanında oldu
En büyük zulüm DP döneminde yaşanmıştır. Halkın üzerindeki CHP baskısına karşı bir cesaret örneği olarak açık oy kullanıyor. Diyor ki: "DP ehven-i şerdir." O dönem 'ezanınız serbest olacak,' diyen bir partiyi desteklemek gayet doğal. CHP döneminde camilerin terk edilmesi, satılması, kiralanmasına karşı DP umut vermektedir. Risaleler için ise sadece kağıt tahsis edilmiştir ama sonrasında davalar açılmıştır. Ancak Nur şakirtlerinin tabutluklara atıldığı davalar ve Bediüzzaman'a işkenceler de DP döneminde yapılmıştır.
Bir dindarın komünizme karşı çıkması doğal
Bediüzzaman, Sovyetler Birliği'ne karşı ABD'yi desteklemiştir. Komünizmle Mücadele derneklerine de destek vermiştir. Çünkü komünizmin bir dinsizlik algısı vardır, ki öyledir. Dinsizliğe karşı olmak da bir hocanın görevidir. Rusya'nın bütün Balkanları istila ettikten sonra İslam dünyasına sarkması ve Türkiye üzerinde emeller beslemesi nedeniyle de NATO'ya dair olumlu mesajlar vermiştir.