SÖYLEŞİYE geçmeden önce, Tuna Kiremitçi-İclal Aydın polemiği olarak adlandırılan meseleyi bir parça anlatmak gerekir sanırız. İclal Aydın, Tuna Kiremitçi'nin yazısında bahsi geçen, müziğinde kelimelerini dans ettirdiği, 42 yaşında hayata veda eden çello sanatçısı Jacqueline du Pré'yi, Kiremitçi'nin sevgilisi olarak yorumlayınca işler karıştı. İclal Aydın 'Aaa artık ne susacam be" dürtüsüyle aldı kalemi eline. Aydın'ın yazısına dikkat ettik de "Biri beni durdurmazsa ben bu yazıyı gazeteye de gönderirim şimdi..." diyordu. Sonuçta yazan kişi ne yazdığını bilmez bazen, bu yüzden 'denge' kıvamlı editörler vardır, yazıyı yeniden okurlar. Bizim memlekette sistemde bir sorun var belki. Bu sorun neticesinde de elbet, yorumların ardı arkası kesilmedi. Kimisi "Yaredir sinede eski sevgili" açıklaması yaptı, kimisi Tuna Kiremitçi'yi haklı buldu, kimisi İclal Aydın'ı. Aydın ilk açıklamasını Akşam gazetesine yaptı bir kuple. "Aylardır kot kumlama işçilerini, açılımı vs. yazıyorum ama nafile," dedi. "Ah be İclal hanım, bu âlemlerin içinde biri olarak bilmez misiniz bu gerçekleri," der ve bir yandan da magazin arası kot kumlama işçileri aklamasından rahatsızlığımızı dile getirmek isteriz. Toplumsal hafızası bunca yerlerde sürünen bir toplum, bu hal ve şerait içinde magazin âleminde neler olup bittiyse, çivi gibi çivi gibi çakıyor kafaya malum. Bu durumda her birimizin kafacıklarında İclal Aydın-Tuna Kiremitçi ilişkisi, Les Ottomans'taki düğünlerinden, "Hadi ben o zaman sana karidesli makarna yapayım" finalli, bir edebiyat dergisi Picus'taki Kiremitçi-Aydın söyleşisine, birtakım karelerle dolu. İşte tam da bu sebeple, Tuna Kiremitçi'ye "Ben nerde yanlış yaptım"tan, "Yaralı âşık sendromu"na birtakım sorular da sorası geliyor insanın. Ancak öyle görünüyor ki artık, edebiyat'ın suları serinletecek Kiremitçi'yi. Belki de başından beri buydu da istediği, işler her zaman istediğimiz gibi gitmiyor değil mi? Mazhar abinin New York Sokaklarında şarkısındaki gibi ,"Beş dakikada değişiyor bütün işler" şu bizim küçük New York'ta da.
- Tam size soruları hazırlarken Twitter'daki sayfanızda ilk röportajın linkini gördüm. 'O ilk yılları düşününce, Yaşar Nabi Nayır şiir ödülü sebepli 1994 tarihli röportajı okuyunca, Tuna Kiremitçi neler hissediyor bugün?' diye soracaktım. - Tek kelimeyle merhamet... O röportajdaki, dünyaya ve insanlara güvenle bakan genç için üzgünüm. Keşke kendisini uyarabilsem: 'Boşuna hayale kapılma evladım, seni çok fena benzetecekler' diye. Bir Beatles şarkısı dinlerken mutlu olmaya, bir Oktay Rifat şiirinde hayatın anlamını bulmaya çalışarak büyüdük. Günümüzün kaba-saba dünyasına kafamız her zaman basmıyor.
- Madem Twitter'la yaptık açılışı, yine sizin sayfadan bir Asaf Halet Çelebi alıntısından devam edelim; 'Bana bakan gövdemi görür/ Ben başka yerdeyim'. Tuna Kiremitçi'nin 'gövdesine' bakan ne görüyor ve Tuna Kiremitçi nerede? - Benim gibi bir herifin magazinle işi olmaz. Hem bunun için fazla kırılganım hem de gösteri âlemini yalan ve boş buluyorum. Epeydir edebiyatın sakin burçlarına çekilmiş haldeyim. Zamanımı oğlumu yetiştirmeye ve üç-beş dostuma ayırıyorum. Roman araştırması için gittiğim Selanik'ten yeni döndüm. Bence edebiyatta iki yol var: Ya halk ozanlarının yaptığını yapıp aslanlar gibi yüzeyde kalacağız ya da hep daha derine gitmeye çalışacağız... Ben hep daha derine gitmeye çalışıyorum, artık ne kadar gidebilirsem.
- Şubat 2009'da şöyle bir soru sormuşsunuz köşenizden; 'Peki nasıl oldu bu iş? Son yıllarda bir romancının uğradığı en absürd linç operasyonundan nasıl sağ çıktım? Şu salak halimle nasıl geçebildim feleğin çemberinden?' Buldunuz mu cevabı? - Kimsenin adamı değilim. Arkamda hiçbir akraba, cemaat ya da klik yok... Bu yüzden kolay hedef gibi görünsem de aslında en güçlü yanım budur. Sadece okurları sayesinde ayakta duran, fikri hür, vicdanı hür bir yazarım.
- Neden böyle bir linç uygulandı sizce? - Bu biraz bizim töremizdir... Mesela Tanpınar kendisine 'sükût suikastı' uygulandığından bahseder. Şimdikilerse gürültü suikastı uyguluyor. Her kuşak kendi yazarını halletmenin yolunu buluyor yani.
- Jacqueline du Pre nasıl bir roman yazdırıyor size? - Kendisiyle üniversite yıllarımdan tanışıyoruz. Yıllar sonra, Murakami'nin bir romanında geçen Beethoven'in 'Arşidük Üçlüsü'nü ararken yeniden karşılaştık. Sahiden ahbabım gibi kendisi, onu dinleyerek çalışıyorum. Romanın yanı sıra bir dizi projesi vardı yazdığım, sağ olsun ona da eşlik etti. Arkadaşım diye söylemiyorum, kendisi 20. yüzyılın en önemli müzisyenlerinden (gülüyor). Bilhassa Elgar ve Beethoven yorumları benzersizdir. Herkese tavsiye ederim.
- Kısa zaman önce romanı bırakacağınızı yazmıştınız köşenizde. Roman bırakılır mı yoksa roman mı insanı bırakır? - Romanı değil de, yazdığım romanları yayımlatmayı bırakmayı ciddi ciddi düşündüğüm zamanlar oldu. Hâlâ da emin değilim... Roman yayımlatmanın gittikçe anlamsızlaştığı bir devirde yaşıyoruz. Her şey o kadar yüzeyselleşmiş ve bayağılaşmış durumda ki 'yayımlatacağım da ne olacak' düşüncesi herhalde her yazarın aklından en az bir kez geçmiştir. Ama tabii yazmamak mümkün değil... Yazmadan nasıl yaşanır onu bilmiyorum çünkü.
- Köşe yazarlığınızı bırakacağınızın emarelerini Rojin- Serdar Turgut olayında da belirtimişsiniz köşenizde. İclal Aydın'ın köşe yazısı biraz da bardağı taşıran son damla mı oldu? - Kimseyle kişisel bir hesabım yok. Sadece bu olayın editoryal bir sorun olduğunu düşündüğüm için istifa ettim.
Vatan'da geçen üç yıl güzeldi ama orada kalmam artık abes kaçacaktı.
- Siz de mesela istifa etmek yerine köşenizden bir cevap verebilirdiniz, neden yapmadınız bunu? - Polemik iyi hoş ama meseleleri kişiselleştirmekten hazzetmiyorum. İclal'le dünyalarımızın apayrı olduğunu zaten yıllar önce anlamıştık. Yine de kendisine kişisel bir şey söyleyecek olsam bunun için köşemi kullanmam. Gazete köşeleri fikir yazıları içindir. Aşkınızdan bile bahsetseniz onu kavramsallaştırıp fikir yazısı formatına sokmanız gerekir. Bence yazarlık budur. İstifa etmemin nedeni, kendimi gazetede artık iyi hissedemeyeceğimi anlamış olmam.
- Bir başka gazetede devam edebilir misiniz köşe yazmaya? Yoksa tamamen bitti mi bu iş? - Köşe yazmayı seviyorum. Edebiyatçı olarak kamu vicdanına seslenmek güzel... Sonuçta sosyal demokrat bir Atatürkçüyüm. Tekel işçisini, Iraklı direnişçiyi, yoksul insanları, azınlıkları ve sevdiğim fikirleri desteklemek için köşe yazarlığına devam edebilirim. Ayrıca takdir edersin ki zengin çocuğu da değiliz, çalışmak gerek (gülüyor).
- Devam etmeyecekseniz yerine ne gelebilir? - Hesaplı kitaplı davranmayı hiçbir zaman becerememişimdir. Dediğim gibi, bir dizi yazıyorum, Türk ve Avrupa tarihlerinin kesiştiği, güçlü bir aşk hikâyesi. O çok zamanımı alıyor. Roman araştırması kendi yatağında ilerliyor. Sonra
Radikal Kitap'a roman eleştirileri yazıyorum.