Centenary Elması (Yüzüncü Yıl Pırlantası) İşlenmemiş taş düzensiz girintili çıkıntılı bir şekle sahip olduğundan, onun iç güzelliğini taşa tümüyle zarar vermeden ortaya çıkarmak ancak büyük hünere sahip bir pırlanta ustasının işi olabilirdi. De Beers, bunun için dünyanın en ünlü taç kesicilerinden olan Gabi Tolkowsky ile anlaştı. Tolkowsky’nin karar vermesi gereken ilk şey onu nerde ve nasıl keseceğiydi. Sonunda, taşın alışılmadık biçimde orantısız olan şekline rağmen, onu parçalamadan tek bir taş olarak büyük bir pırlantaya dönüşecek biçimde kesmeye karar verdi. Bu karar Tolkowsky için hiç de kolay bir karar değildi, çünkü bu estetik tercihin ötesinde taşın kesilmesi, yani yıldırıcı zorlukta bir işlem vardı. Tolkowsky kendisine Centenary üzerindeki çalışması hakkında soru sorulduğunda pırlantasın kendisini etkisi altına aldığını söylüyordu. Bu taşta onun avucunun içi gibi bilmediği tek bir girinti bile yoktu. Tolkowsky, ısı ve titreşimlerin taşın berraklığına zarar verebileceğinden korktuğu için Centenary’i kesmek için testere ya da lazer bıçağı kullanmak istememişti. Bu nedenle, bunun yerine eski zamanlardan beri ustalığın timsali olmuş ve insanlarda saygı uyandıra gelmiş bir metot olan elle kertme (kesme) yönetimini seçmişti. Tolkowsy, tamı tamına yüz elli dört gün uğraştıktan sonra bu büyük taşın elli karat kadar azaltmıştı. “Kibrit kutusu” şeklindeki orijinal taştan arta kalan 520 karatlık bir pırlantaydı. Taşlayıp parlatma işlemi tamamlandığında bu hayret verici müthiş mücevher 273 karat geliyordu. Her ne kadar “Afrika’nın Büyük Yıldızı” ve “Afrika’nın İkinci Büyük Yıldızı ” büyüklükte onu geride bırakıyor olsa da, Centenary, dünyanın modern yöntemlerle kesilmiş en büyük pırlantası olma ayrıcalığına sahiptir. Cullinan Elması Hiçbir alıcı çıkmayınca, pırlantanın İngiltere Kralı VII. Edward’a hediye olarak verilmesine karar verildi. Çok ilginçtir ki, Kral da, bu kadar büyük bir pırlantaya ne yapacağını bilememenin şaşkınlığını yaşamıştı. Sonunda mantık baskın geldi ve bu büyük taş kesilerek iki parçaya bölündü: bunlardan birine Cullinan I denilirken diğerine ise Cullinan II olarak adlandırıldı. Bu iki taştan büyük olanına (Cullinan I) daha sonra “Afrika’nın Büyük Yıldızı” adı verildi. Bölünmüş pırlantanın eski büyüklüğü ile karşılaştırılamayacak kadar ufalmış olmasına rağmen, bu haliyle bile oldukça büyük olduğunu belirtmek gerekir (en geniş noktalarındaki boyutları 2,3 x 1,7 inç olarak ölçülmüştür). Cullinan’ın kesimi o kadar başarılıydı ki bu iki mücevher İngiltere Tacının süsleyen mücevherlere dâhil edildi. Kral Edward’ın kraliyet mücevherlerinden sorumlu saray kurumcuları, hükümdarlık asasını bile Afrika’nın Büyük Yıldızını içine alacak biçimde yeniden tasarımlayıp bu pırlantayı onun üzerine monte edecek kadar ileri gitmişlerdi. 1,7 x 1,5 inç ebadındaki mütevazı ölçülere sahip olan Cullinan II ise, Britanya İmparatorluğu’nun Devlet Tacı’nın ön yüzüne yakışacak bir biçimde monte edilmiştir. Güney Afrika Yıldızı Elması Koh-i-noor Elması Bunun üzerine, Nadir Şah, bir zafer kutlaması sırasında kurnazca bir plan yaparak İmparator’a Doğu kültüründe yaygın olan ve her iki liderin de türbanlarını birbirlerininki ile değiştirerek yerine getirdiği bir tür ayine katılmayı teklif etti. Bu ayin, kardeşlik bağlarını, içtenliği ve dostluğun ölümsüzlüğünü simgeliyordu. Bunu reddetmek, bu kahraman fatihe çok büyük bir hakaret olurdu. Daha sonra, o gece Nadir Şah kendisini ağırlayan imparatorun türbanını sıyırdığında mücevherin orda olduğu gördü. Pırlantayı gören Nadir Şah, “dağların ışığı” anlamına gelen “Koh-i-noor” diye çığlık attı. Mücevher tekrar İran’a götürüldü ve mülkiyeti 1849 yılında Punjab’a bağlı bir İngiliz’e geçinceye kadar da orada kaldı. Bundan üç yıl sonra, Londra’da halka açık bir serginin önünde bu mücevheri seyreden kalabalık, taşın parlaklığının kaybolmuş olmasının şaşkınlığı içindeydi. Mücevherin eski parlaklığını yeniden kazanması için tekrar kesilmesine ve 186 - karat tan bugünkü büyüklüğüne yani 108,93 karata kadar küçültülmesine karar verildi. 1853 yılında, Kraliçe Viktorya’nın uğursuzluktan getireceğinden korktuğu için bu büyük taşı iade edip etmeyeceği konusunda bir tartışma yaşanıyordu. Kraliçe bu soruları, taşı bir süs tacının içine monte ettirerek ve sayıları iki yüzü geçen diğer kraliyet pırlantalarının yanına koyarak yanıtladı. Yakın bir zaman önce, dünya liderleri arasında Koh-i-noor pırlantasının yasal mülkiyetinin kimin elinde olduğu sorusu yeninden gündeme geldi. Ne var ki, Koh-i-noor’un geçmiş hikâyesi göz önüne alındığında, belki de bu tür olaylar daima gündeme gelecektir... Taylor Burton Elması 1969′da müzayedeye çıkarılan bu mücevherin ilk alıcısı Cartier’di. Bunun hemen ertesi günü Richard Burton, miktarı gizli tutulan bir meblağ ödeyerek elması karısı için satın aldı. Elmaslara olan düşkünlüğü ile bilinen Bayan Taylor 10 yıl sonra bu Taylor-Burton’u müzayedeye çıkardı. Elmasın satışından elde edilen ghelir Botswana’da bir hastaneye kaynak sağlamak için gönderildi. Taylor-Burton, en son 1979 yılında yaklaşık 3 milyon dolara ismi bilinmeyen Suudi Arabistanlı bir alıcıya satılmıştır. Umut (Hope) Pırlantası .Umut adı verilen bu pırlantasın, ayrıca, 1830 yılındaki trajik olaylarla da ilişkilendirilmiştir. Önce, bu taşı kesen kuyumcu, pırlantasın kendi oğlu tarafından çalındığını öğrenince üzüntüsünden ölmüştür. Daha sonra ise, babasının bu biçimde can verdiğini duyduktan sonra kuyumcunun oğlu da kendi yaşamına son vermiştir. Ve bu pırlantası, genç adamın eşyaları arasında olduğunu keşfeden bir başka adam ise, anlatılanlara göre olayın hemen ertesi günü hayatını kaybetmiştir…Umut’un sahip olduğu karanlık güçlerin bir diğer kanıtı olarak düşünülebilecek bir başka hikâye ise yıldız sanatçı Follies Bergere’in onu taktığı ilk gün sahnede vurularak öldürülmesidir. Ve anlatılanlar bununla da bitmemektedir… Kötü şöhretli bu pırlantası, hiçbir şeyin kötü şans getiremeyeceğine inanan Bayan Evelyn Walsh’e satan ünlü mücevheratçı Cartier, pırlantasın mülkiyetiyle beraber olumsuzlukların da ona geçirmesine neden olacaktı.Her ne kadar pırlanta Bayan Walsh’ın doğrudan kendisi ile ilgili kötü bir etkiye yol açmamış olsa da bu sefer de ailesinin başına kötü olaylar gelmiştir. Bayan Walsh’ın büyük erkek kardeşinin, oğlunun ve kızının ölümü bu kötü olaylardan en önemlileridir. Acaba bütün bu olanları öğrenen bir kimse hala Umut adlı bu pırlantası satın almak isteyecek midir? Bunu cevaplamak için bu mücevheri görmek yeterli olacaktır. Bu pırlantasın safire benzer koyu mavi rengi o kadar eşsiz bir güzelliğe sahiptir ki onu görenlerde, bu taşın sahip olduğu kötü şöhreti unutturacak, dayanılmaz bir istek uyandırır. Bu taş o kadar benzersizdir ki, ona paha biçmek mümkün değildir. Bu pırlanta, 1762 yılında, Hope ve şirketi ticari unvanıyla (Umut ailesi) bilinen bir banker ailesine satılmadan önce başka bir isimle anılmamıştır. 44.5 karatlık bu pırlanta, 1958 yılında, Harry Winston tarafından Washington DC’de düzenlenen bir törende Smithsonian’a armağan verilmiştir. Sonunda, bu taşın taşıdığı doğal güzelliğin tadını çıkarmak, ona sahip olmaktan kaynaklı tehlikelere uğranılmadan mümkün olabilmiştir. Kaşıkçı Elması Kaşıkçı Son yıllarda yeni tartışılmaya başlanan ve doğru olması en muhtemel rivayet şöyledir: 1774 yılında Pigot adında bir Fransız subayı, bu elması Hindistan’ın Madaras Mihracesi’nden satın alıp Fransa’ya götürür. Bir zaman sonra tekrar satılığa çıkartılan elması Napolyon’un annesi satın alır ve uzun süre göğsünde taşır. Ne var ki, Napolyon sürgüne gönderildiği zaman, oğlunu kurtarabilmek için, annesi de elması mecburen satılığa çıkartır. İşte o sırada, Fransa’da bulunan Tepedelenli Ali Paşa’nın bir adamı, paşa adına 150 bin altın ödeyerek elması satın alır ve paşaya getirir. Sultan II. Mahmud zamanında, Tepedelenli Ali paşa, devlete karşı ayaklandığı gerekçesiyle öldürülür, paşanın varlıklarına el konulur ve nesi var nesi yoksa Osmanlı Hazinesi’ne gönderilir. Böylelikle, Napolyon’un annesinden satın alınan “Kaşıkçı Elması” hazineye girmiş olur. Conde Diamond Elması Star Of East Elması Ahmadabad Elması Daryainur Elması The Premier Rose Diamond Victoria Transvaal Star Season Dia Mondera Diamond The Dresden Green The Florentine The Incomparable The Blue Magic