Bizim muhaliflerin işi gücü Türkiye'yi terörist devlet kategorisine sokmaya çabalamaktan ibaret. Paralelin sol kuklası Cumhuriyet ile paralelin ulusalcı kuklası Sözcü, iki gündür manşetten buna uğraşıyor. İçler acısı bir durum gerçekten. Saldırganların hepsinin Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olmasına, Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın açıklamasına göre saldırılar Suriye ve Belçika'da planlanmış olmasına rağmen, hatta MİTsaldırganlardan Ömer Mustafa'ya ilişkin Fransa'yı iki kez uyarmış olmasına rağmen muhaliflerimiz yılmıyor, illaki bir Türkiye parmağı bulmak için sinekten yağ çıkarmaya hazır bekliyorlar. Neymiş, saldırganlardan 'sahte Türk pasaportu' çıkmış. İyi de gerçeği hangi ülkeye ait? Sahte Türk pasaportunu, T.C. mi üretiyor? Sorsan 'Tayyip, T.C.'yi sildi' diye ortalığı ayağa kaldıranlar da bunlar. Neymiş, saldırganlar bir süre Ege Bölgesi'nde kalmış. Kaynak da Sırbistan'daki bir gazete... Hilal Kaplan/Sabah 'Özel sektördür, istediğiyle görüşür, istediğine destek verir'. Eyvallah, buna kimsenin lafı olamaz. Ancak, terör örgütü olunca durum değişir. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak adlandırılan 'paralel örgüt'ten bahsediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirmek için, her türlü yöntemi deneyen bu örgütle halen ilişkide olan işadamları var. Bir yandan devlete şirin gözüküp, bir yandan da bu örgütle bağlantısını kesmeyen, hatta destek olan gruplar şunu bilsin ki, bu şekilde kendi sonlarını hazırlar. 'Sen kimsin de böyle yazıyorsun?' diyenleri duyar gibi oluyorum. Bir kez daha uyarıyorum; PKK terör örgütüne başta finans olmak üzere destek verenle, 'paralel örgüt'e destek veren arasında hiçbir fark yok. Genel kurullarında, devlete ve yöneticilerine meydan okuyan, tehditkâr tavırlar sergileyen gün gelecek hesap vermek zorunda kalacak. Bu durum işadamları için de geçerli. Murat Kelkitlioğlu/Akşam ...Fethullah ekmeği yiyen bazı entellerimiz de işte bu yüzden 'Kürtler'i bırakalım gitsinler, daha küçük ve daha derli toplu bir Türkiye olarak üyelik şansımız artsın' diyorlar... Mesele öyle 'Merkel Hanım'ı hazır deniz kenarında yakalamışken ümüğünü sıkayım'kafasıyla çözülecek bir mesele değildir. Türkiye AB'ye üye olamayacaktır ama 'almazsanız almayın be' noktasına da gelecektir. Hem de, AKP iktidarı akıllı davranırsa, öyle çok uzak bir tarihte de değil, 2023 gibi... Şanghay Beşlisi'yle dirsek teması arayışları da bunun bir adımıdır. Fethullah'ın askerleri boş lafı bıraksınlar da, yakında vatan topraklarına kavuşacak gibi görünen ağababaları için şimdiden paçalı don, temiz fanila, limon kolonyası vs. hazırlasınlar. Seksenine merdiven dayamış adama bir de kodeste kendi çamaşırını mı yıkatacaksınız? Çok ayıp. Engin Ardıç/Sabah 1 Kasım sonuçları, muhalefetin, AK Parti'ye yönelik geliştirdiği 'Türkiye'yi Batı'dan kopardığı ve ülkeyi diktatörlükle yönettiği' suçlamalarını tümden geçersiz kıldı. Muhalefet cephesinin işlediği tezlerde gerçeklik payı olsaydı Türkiye, bugün uluslararası toplumda önemli bir aktör olamaz ve dünya liderleri de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için herhalde böyle sıraya girmezdi. Gerçek şu ki, muhalefetin suçlamaları arttırdığı bu son üç yıl aslında Türkiye'nin uluslararası toplumdaki yeri, gücü ve itibarının en çok arttığı yıllar oldu. Erdoğan, Türkiye'yi dünyanın önde gelen ülkeleri arasına sokmayı başardı; ayrıca G-20'deki performansıyla da kendisinin bir dünya lideri olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kurtuluş Tayiz-Akşam Ekim 2007 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanını doğrudan milletin seçmesi, bu makamın kimyasını değiştirmiştir. Makro siyasetin merkezi cumhurbaşkanlığına kaymıştır. Olmuş olan olmamış sayılamaz. Türkiye bir an önce kendisine has bir başkanlık sistemi ile rejimini tahkim etmelidir. Ne iyi ki, aynı davadan gelen iki siyasetçi yürütmenin birinci ve ikinci koltuğunu paylaşıyorlar. AK Parti'nin gücü ve felsefi farkından ötürü bu anomali sorun yaratmıyormuş gibi gözükse de, pimi çekilmiş bir bombanın üstünde oturuyoruz. Markar Eseyan/Yeni Şafak Şu an Türksat yönetiminde olaya tamamen devletin çıkarları ve hukukun gerekleri açısından bakan ve ticari bağlamda da devlet kasasının daha çok para kazanmasını hedefleyen bir olumlu zihniyet var. Türksat yönetimi Yeni Türkiye'nin vizyonuna uygun davranıyor. Eski Türkiyeiye kalıntısı RTÜK ise Türksat'ı resmen batırmak için uğraşıyor. Bir devlet kurumu diğer bir devlet kurumu zarar etsin diye uğraşır mı? RTÜK bürokrasisinin Türksat üzerindeki baskılarının anlamı bu. Yani RTÜK bir yandan AHaber gibi Yeni Türkiye'nin öncüsü kanallara sistematik zulüm yapıyor. Bir yandan da FETÖ kanallarını hukukun emrettiği şekilde banttan çıkaran Türksat'a sırf bu sebepten ötürü saldırıyor. Bu rezalet böyle devam edemez. RTÜK yeni hükümetin ilk el atacağı konudur... Rasim Ozan Kütahyalı/Sabah Kemal Bey, bir değil, iki kez söz vermişti. İlkinde, 'Başarısız olursam istifa ederim' şerhini düşmüştü, ikincisinde yüzde 40'ın altını göstermişti. İstifa etmedi. Koray Çalışkan, 'AK Parti yüzde 47 alsın, metodoloji bilen bir öğretim üyesi olarak istifa ederim' demişti. Ak Parti yüzde 50'ye dayandı, Koray Çalışkan istifa etmedi. Muhterem Aydın Doğan, bir iddialaşma üzerine, 'İspatlarsanız, kendimi Taksim'de asarım' demişti. İspatladılar, kendini asmadı. Gün geçti, devran döndü, aynı Aydın Doğan bir kez daha sahneye çıktı ve yine bir iddialaşma üzerine, 'İspatlayın... Bu kez gerçekten de kendimi Taksim'de asacağım' dedi. İspatladılar, yine asmadı. Değerli Yalova milletvekili Muharrem İnce, 'AKP kazanırsa, bu işi bırakırım. Gider kitap okurum, tavuk yetiştiririm' dedi. AK Parti kazandı, bu işi bırakmadı. Bilakis daha da asıldı. Ahmet Kekeç/Star IŞİD ve eylemleri, Müslümanlar ile seküler Batı dünyası arasında yeni çatışma sahalarının oluşmasını hedefliyor. Müslümanlara baskının artmasını, kendi insan kaynaklarının zenginleşmesi için gerekli buluyor. Çünkü örgütün bu paradoksa ihtiyacı var. Batılı liberal demokrasiler, IŞİD'in temel stratejisinin Batı dünyasının boşluk ve sahtekârlıkları üzerine kurulduğunu görmek zorundalar. Aksi takdirde bu yol, IŞİD'in korkmak bir yana gel gel yaptığı Melhame-i Kübra'nın, bir üçüncü dünya savaşının distopyasına çıkabilir. Nihal Bengisu/Habertürk Köprünün altından çok su aktı. Bugün 53 yaşında yeniden vekil olarak meclise giren Leyla Hanım tarihi tekerrür ettirdi. Bu kez daha şıktı, sesi eskisi gibi titremiyordu. Yeminin başında Kürtçe 'Onurlu bir barışın umuduyla' dedi. 1973'te en genç vekil olarak girdiği Meclis'in dünkü oturumunu bu kez 'en yaşlı üye'sıfatıyla yöneten Deniz Baykal Zana'dan yemini düzeltmesini istedi. Deniz Bey'in itirazı Kürtçe ifadelerden ziyade Zana'nın 'Büyük Türk milleti' yerine 'Büyük Türkiye milleti'demesiydi. Baykal Leyla Hanım'dan yemini tekrar temsini istedi, o ise yeniden kürsüye gelmedi. Kimse ölmedi. Leyla Hanım uygun bir zamanda gelip yemini kurallar'a göre okuyacaktır. Çünkü yasama faaliyetlerine katılması için bu gerekiyor. Bence çok takılmayalım. Takılmadıkça Leyla Hanımlar da ancak 90'larda anlamı olan bugünün Türkiye'sinde ise ajite bir çıkıştan fazlasını ifade etmeyen bu restlere başvurmaz. Kaldı ki 7-8 Ekim'de sokak çağrısı yapıp onlarca insanın ölümüne yol açan kurallara uygun yemin etti de ne oldu? Evet, Meclis'te geleceğe dönsün artık. Melih Altınok/Sabah Eğer tekneyle kaçmadıysa ya da Gürcistan üzerinden firar etmediyse halen Türkiye'de demektir. Savcılar ya da polisler Zaman gazetesinin bilgisayarlarına bakmalı. Ekrem Dumanlı yazılarını nereden gönderiyor, hangi e-postayı kullanıyor öğrenmeli. Böyle iş olmaz arkadaş. Hakkında tutuklama kararı olan bir adamın yazıları çıkıyor ama bulunamıyor. Ha bir ihtimal, başkası Ekrem Dumanlı'nın yazısını yazıyorsa o da tespit edilmeli. FETÖ yapısı içinde gazeteciyle polis arasında zerre fark yoktur. Yani Ali Fuat Yılmazer neyse Ekrem Dumanlı odur. Hepsi örgütün birer üyesi. Bu arada özellikle güvenlik bürokrasisinin Eyüp Can'a dikkat etmesi lazım. Malum MİT TIR'larını ilk haber yapıp savunan ve milli güvenliği ihlal eden Radikal gazetesi ve Eyüp Can'dı. Devlet bu ihaneti unutmadı. Bu arada Eyüp Can gayrimenkullerini satışa çıkardı. 'Ne var ki bunda' diyebilir ama kazın ayağı öyle değil. FETÖ militanlarının fırsatını buldu mu kaçtığına hepimiz şahidiz. Eyüp Can'ın kaçma ihtimali var. Mehmet Kamış, Abdülhamit Bilici, Bülent Korucu, Bülent Keneş, Tarık Toros, Erhan Başyurt dahi kaçabilir. Ayrıca sağda solda 'Eyüp Can, Fethullahçı değil' diyen saftirikler var. Kimse kendini kandırmasın ve Eyüp Can'ı korumaya kalkmasın. Cem Küçük/Star