"Bodrum'un hafızası" olarak nitelendirilen Hüseyin Şakar, bu kitabıyla Osmanlı döneminde Girit adasına yerleşmiş birçok Müslüman ailenin mübadele döneminde yaşadıkları zorlukların, sevinçlerin ve hüzünlerin bir portresini gözler önüne seriyor. Kitabı yayına hazırlayan Timuçin Binder de "Geçmişte kaybolmaya direniş, bir kültürün değişimi, bir göç hikâyesi" sözleriyle tanımlıyor bu değerli eseri. Kitabın yayın yönetmeni Selen Cambazoğlu ise tarihe kayıt düşen bu önemli kitap hakkında şunları söylüyor, "Tekne yapımcılığı, süngercilik, yemek kültürü, sosyal yaşantı ve birçok başka alanda Bodrum'un kültürel kimliğinin pekişmesinde rol oynamış zorunlu göç gerçeğini, kültürlerin değişimi ve kaynaşması olayını, Şakar'ın hafızası ve güçlü anlatımıyla otobiyografik bir hikaye olarak yayın dünyasına kazandırmaktan mutluluk duyuyoruz."
Bodrum'un saygın isimlerinden Şakar, 2019 yılının Eylül ayında ilk defa kökleri olan Spinalonga'yı ziyaret etme fırsatı buluyor. Ata toprağı hakkında edindiği bilgilerle babasından, aile büyüklerinden dinlediği hikâyeleri birleştiriyor ve Spinalonga'dan Bodrum'a uzanan bu sürükleyici göç hikâyesini yazmaya karar veriyor. Hüseyin Şakar, sadece ailesinin hikâyesini anlatmıyor, bir kültürün değişimini de bizlere aktarıyor. Girit'te büyümüş Klavura İbrahim Reis'in Yirminci Yüzyıl'ın hemen başında huzursuzlukların başlamasıyla ailesini de yanına alarak bir yelkenli ile Girit'ten Kos'a, ardından Bodrum'a olan göçleri kitabın ilk bölümünü oluşturuyor. İkinci bölümde ise ailenin Bodrum'da kurdukları yeni hayatlar okuyucuya aktarılıyor.
GELECEK KUŞAKLARA DEĞERLİ BİR ARMAĞAN
Hüseyin Şakar kitabı hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "Giritli atam, dedem Klavura İbrahim Reis'in hayatını ve babam Derviş'in on yaşında ailesiyle birlikte yaşadığı ata topraklarından kaçmalarına sebep olan acı olayların hikâyesini, babamın bizzat kendi ağzından canlı tarih olarak işittiğim şekliyle evlatlarıma ve gelecek olan nesillerime bir şekilde aktarmak arzusunu yıllarca içimde saklı tutmuştum. Sonunda doğan bir fırsat neticesinde gittiğim ata toprağım Girit'i görüp tanıdıktan sonra hikâyemi kaleme alma arzusu bende önü alınamaz bir tutku halini almıştı. Her neslin bir atası vardır. O ata, o ailenin büyük dedesidir. Dedelerimizin hayat hikâyelerini, babamızdan duyduğumuz şekliyle evlatlarımıza ve gelecek nesillerimize canlı tarih olarak aktarmak her babanın görevidir. Şahsen ben bunu kendime şiar edinmişimdir. 'Geçmişini merak edip öğrenmeyen nesiller, gelecek kuşaklarına, geçmiş nesilleriyle ilgili aktaracakları hiçbir bilgiye sahip olamazlar' düsturuyla yola çıkıp 'Meltemin Anatoli'ye Savurdukları, Dedem Klavura İbrahim'in Girit'ten Göçü' ismiyle naçizane kaleme aldığım bu kitabımı çocuklarıma ve gelecek olan kuşaklarıma armağan ediyorum."