Ölen Anneye Mektup Örnekleri
Evet, anne bu gün Anneler günü…
Sen yine yoksun…
Sen gideli, tam üç yıl 21 gün 14 saat oldu…
Bunca zaman geçti hala sensizliğe alışamadım…
Sensiz bu hayat gerçekten çok zor…
Güneş biraz puslu mu doğuyor?
Esen deli poyrazlar senin yokluğunda, daha da mı deli esiyor?
Ben korkuyorum bu deliliklerden, sığınacak bir kucak arıyorum.
Sen yoksun anne…
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden.
Sana yazmak. "Sana Seni Yazmak".(Nasıl olacaksa?) Güneşin her doğuşunda, ben biraz daha batıyorum. Bu hayatı anlamsız, sensiz yaşıyorum, sensizliğe alışamadan!
Her gün seni özleyerek ve bekleyerek…
Hayatın son demine yaklaşırken artık günlerim normal günlerden, gecelerim normal gecelerden daha uzun. Bu uzun gecelerde sığınacak bir liman gibi kucak arıyorum…
Sen yoksun anne…
Sen gittiğinden beri her acıyı tattım…
Her çileyi gördüm…
Hayatın her cilvesine alıştım anne.
Biliyor musun? Her şeye alıştım, yalnız senin yokluğuna alışamadım anne…
Evet, şimdi daha iyi anlıyorum. Senin gidişin bana; acıdan, hasretten, gözyaşından başka hiç bir şey vermemiş…
Gelecekle ilgili, senin verdiğin manevi destek olmayınca, yıkılan hayallerime, yok olan geçmişime, kaybolan geleceğime hep ağlıyorum annem…
Annem; bunlar benim içimde yaşadığım olaylar. Sen şimdi oradan, ben seni toplum içinde böyle mi davranasın diye yetiştirdim diyebilirsin!
Sakın deme!
Bu benim seninle olan özel bir konuşmam…
Annem, yattığın yerde rahat uyu…
Annem, öbür yanda babamla aranız nasıl?
Yan yana yatıyorsunuz ama… Bilirim babamla yan yana olmak sana her zaman keyif verir…
Annem, hiç merak etme!
Burada her şey senin bıraktığın gibi… Emanetlerini korumaya, hep birlikte büyük özen ve itina gösteriyoruz. Tıpkı senin bize öğrettiğin gibi…
Canım Anam… Burada yanı başımda olmasan da, bu özel ve de güzel günde, bir kere daha ANNELER GÜNÜNÜ kutluyorum…
TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN...
Mesut KARİP
BEDİRHAN GÖKÇE SOL YANIM ACIYOR ANNE SÖZLERİ
Doğurulmuş çocuktan ölmüş anneye mektup;
Olmuyor anne, özlüyorum işte, arıyorum varlığını. Belki seni özleyebilecek kadar bile vakit geçiremedik. Belki resimler olmasa yüzünü bile her ayrıntısıyla hatırlayamayacağım. Ah anne, gülüşünü hatırlamıyorum; hiç gülmemişsin ki fotograflarında. Birinde bile. Bencilliğin dibe vurduğu anlar sen en çok yanımda istediğim anlar biliyorum. Hem haberin var mı? Bir gün kimseye ihtiyacım yok diye yırtınıyorum, diğer gün "annem nerede"? diyorum böğürerek ağlamalarımın arasından. Ah anne o kadar zor ki, sen bilemezsin bu acıyı, sen annesiz kalmadın çünkü. Bende senden kalanlarla paylaştım acını yıllardır. Anne korkuyorum, tüm anneli şarkıları dinliyorum yokluğunda, seni unutamıyorum. Ben seni istiyor, seni özlüyorum. Bu aralar en çok '' Ah annem olacaktı şimdi yanımda...'' ile başlıyor cümlelerim. "Bi tek annem olaydı bana bişey olmazdı diyorum. Sonra bakıyorum kendime aslında oldukça ucuz atlamışım sensizliği ben. Hiç de fena gitmiyorum ama özlüyorum işte yine de.
Dön diyemiyorum bile, öyle bir gittin ki, nasıl olduğunu neresi olduğunu tahmin bile edemeyeceğim bir yerdesin. Belki her yerde, belki de hiçbir yerdesin. Küçükken ben yine, bir rüyamı hatırlıyorum, iki üç gelişinden biriydi zaten. Bir sonraki gün matematik sınavım vardı ve sen bir gece önce rüyamda bana rakam dolu bir kâğıt gösterip hiç konuşmadan yüzüme baktın, düşünceli bir bakıştı bu. Seni, mimiklerini bilmediğimden anlamamıştım, ama o sınavı geçmiştim anne. Yine sınavım olsa yine girer misin rüyalarıma? Neden bir daha hiç gelmedin ki sanki? Ne sınavlar atlattım ben yokluğunda.
Bazı filmler, diziler çektiler anne, komedisi dramı. Konusu da şuydu; bir insanın sevdiği birinin ölümüyle başlıyordu ve sonra ölen kişi geri dönüyor ve filmin sonuna ya da diğer bölümlerde o kişiyle yaşıyordu sanki hiç ölmemiş gibi. İtiraf etmeliyim ki bazen derin nefesler çekip ah keşke.. Dediğim oldu. Bencillik dolu nefesler işte. Öyle ya, belki dünyada göremediğin göremeyeceğin huzuru buldun gittiğin yer de? Ne diye rahatsız etmek isteyeyim ki seni? Bencillik işte? Bir gün kavuşacağız ümidiyle yaşamak güzel de hiçbir şeyin garantisi yok ki. Ya seni son görüşüm.... Kahretsin, o anı bile hatırlamıyorum ki. Son doğum günümden kalan birkaç renkli fotograftasın sadece. Elbette ruhun adın varlığın hep kalbimde ama ben seni de istiyorum anne. Karşımda, yanımda, derdimde, mutluluğumda, hüznümde başarımda, aşkımda geleceğimde istiyorum seni. Kuşak çatışmaları, ne giydin böyle tartışmaları,saat kaç oldu neredesin sen kavgaları.. hiçbirini yapamadık seninle. Kimseyi yerine koyamıyorum, koyamam anne. Çocukluğum sensiz daha kolay geçti belki de, ama şimdi iyiden iyiye koyuyor anne. İlk adımlarımı, ilk kelimemi, ilk oyuncağımı hatırlayan kimse kalmadı hayatta anne. Sen, kavuştuğumuzda bana bunları söylersin değil mi? Söz ver anne. Ya da dur verme, çünkü son hatırladığım, birlikte çok mutlu yaşayacağımıza dair verdiğin sözdü. Her anımda yanımda olacağına dair verdiğin söz. Neyse,boş ver anne. Belki de,hayatta olup ta beni sensiz bırakandansa,her gece ruhuna dua etmek belki daha iyidir anne. İşte senin arkandan oynadığım oyun anne,mutlu olma oyunu. Nasıl ama,kendimi iyice kaptırmışım değil mi? Seni seviyorum anne.. Bu kadar çok anne demek yazmanın kurallarına aykırı ama bu kelimeyi doya doya söylemeyi öyle çok seviyorum ki anne. Yazması da pek bir keyifli geliyor anne.
Geriye bir bakıyorum 22 yıl oldu sen gideli. Tam 22 yıl öncesinin tam Mart'ın 13'ünün tam da Salı'sı.Sonra hemen önüme dönüyorum fena geliyor. Belli ki kart atacağın ya da arayabileceğin bir yerde değilsin yoksa çoktan gelmiştin. Küçükken tesadüfen öğrendiğim o şarkıda geçen gemiye mi bindin anne? Bana uzunca bir tatile gittiğini söylediler ama maalesef ki şimdikinden daha çoktu belki de aklım o zamanlar. Ama inanmış gibi yaptım bu yalana. Çünkü inanmak için geçerli bir sebebim vardı: çocuktum. Çocukluğun verdiği bu lüksü kullandım inanmış gibi yaptım.
Hani olsaydı ne olurdu? dediğimiz durumlar vardır ya. İşte konu sen olunca meraktan çatlıyorum ben. Olsaydın ne olacaktı, ne olacaktım, ne olacaktık? Bizi birbirimize emanet bıraktığın anan bazen kafamı bozmuyor değil haberin olsun. İyice yaşlandı yahu. Ama keşke sen de... tamam tamam sustum biliyorum bizim ailede yasak kelime; keşke. Hadi öptüm bay o zaman. Kapıyorum ben fazla yazmasın . Başımda ağrıyor zaten uyuyacağım daha.
Biliyorum ölmek için yaşıyoruz. Eh o halde : Geldiğimde görüşürüz.
Ferhan Petek
Anneye Mektup
Kokun sinmiş yatağımın baş ucuna be anne
Beni uyandırmak için yanıma otururdun ya
Yüzümü her gece, tam oraya yaslıyorum
Nefes alamıyorum, ama kokuna doyamıyorum
Ne yapayım, sensiz yapamıyorum anne
Şimdi artık hayat anlamsız, ayrılık zamansız
Yokluğuna alışmam anladım artık imkansız
Sokağımıza yağmur ağır ağır çiseliyor
Odama sağak sağnak hasretin yağıyor
Hava kararınca dışarı çıkmamı istemezdin ya
Şimdide çıkmıyorum, o sokaklar beni boğuyor
Yatarken sıkıca giydirirdin üzerimi
Artık ince bir gecelikle yatıyorum
Üşümüyorum ama yokluğunla yanıyorum anne
Hayat boş, gönlüm sarhoş
Ne olur gel artık dünya gözümde bir hoş
Sevdiğin çiçekleri koydum odama
Menekşeni, kırmızı gülünü bide sarmaşık
Sensiz hayat inan anne karma karışık
Bazen bayraksız vatan
Bazen de vatansız bayrak gibi
Anlamsızım
Sen yürekteki sızım
Sen en büyük yaram
Söyle anam
Sensizliğe nasıl dayanam
Canımın Ötesi Annem / Mektup
Güne kattığım ilk nefeste, yokluğun var annem…Zamanla küllenir demişti herkes sensizliğin acısı için. Yalanmış annem. Gecenin koyu yalnızlığı gibi düşlerimde, günün ilk tokadı gibi sabahımda yokluğunun keskin sızısını yaşıyorum. Hatta belki günden güne acısı artan, sırtıma saplanmış bir bıçağın kanattığı ve günbegün ince ince kanayan bir yara sensizlik…
Hayatımın fotoğrafını çekiyorum her gün. Şöyle bir bakıyorum. En iyi teknikler kullanılmış, malzemede masraftan kaçınılmamış, dekorun cıvıl cıvıl olduğu bir kare elimdeki. Ama biliyor musun, asla netleşmiyor, hep flu bir fotoğraf bu. Çünkü bir eksik var. Hem de yeri hiçbir şeyle doldurulamayacak bir eksik…Anne sıcaklığının yerini hangi fotoğrafçı doldurabilir ki…
Bazen de bir film haline geliyor hayatım. Ayaklarımı uzatıp, beyazperdenin büyülü dünyasına adım atıyorum. Hem tek seyircisi, hem başrol oyuncusu olduğum bir film bu. Ve seyirci olarak izlerken, baş aktrisin benden başka hiçbir seyircinin okuyamayacağı tanımsız acısının izini okuyorum gözlerinde. Çünkü en neşeli sahnede bile, gülerken gözlerinin ışığı eksik annem. Sen eksik olunca, ışık da eksik. Filmin süresi uzun mu olacak, kısa mı olacak onu kestirmem mümkün değil. Ama eminim, o ışık son sahnede bile geri gelmiş olmayacak o gözlere. Çünkü onlar ait olduğu yerde. Senin özleminde yitirdim annem…
Bazen de en keyifle okuduğum kitap oluyorsun. Bilirsin bir kitabı okurken o dünyanın içine girer, kaybolurum ben. Nasıl büyük bir zevkle okuyorum senin romanını bir bilsen. Sonunu hep merak ederim kitapların. Bu kitabın etmiyorum. Hatta hiç son sayfaları okumayayım diye dua ederken, bir de bakıyorum son sayfaya gelmişim. İsyan duyguları kabarıyor içimde. Ne yazık ki haykıramıyorum dilimin ucunda yapışıp kalan sızımı. Çünkü kitabın yazarı eşsiz bir yazar. Ve hepimizin hayatını o yazıyor. Ne söylesek, ne yapsak da biliyorum ki tüm kitapların sonu aynı. Kitabın ince mi kalın mı olacağına karar vermek yetisi kahramanlarının değil. Yazara saygı duymanın gerekliliği içinde, boynumu eğip, kitabın bittiği gerçeğini kabullenmeye çalışıyorum. Baş kahraman öldü ama, tutunduğu yürekteki yeri sapasağlam.
Sürekli olarak geri dönüşlerle dolu anlar yaşıyorum. Çalışırken, konuşurken, kitap okurken, müzik dinlerken, her an ama her an bir yanım tamamen seninle. Hastanede yaşamdan koptuğun anları yeniden yaşıyorum bazen, bazen de çocukluğumun en sıcak günlerine geri dönüp, eşsiz sıcaklığına sığınıyorum. Seni kızdırdığım ve üzdüğüm günler de dün gibi aklımda, en yakın dostun olup dertleştiğimiz anlarda. Ama biliyor musun annem, sen aslında hiç kimseye kendini tam olarak açmadın gibi geliyor bana. Hayatın içindeki karmaşık bütün sorunları kendi kendine çözmeye çalışan, çok kırılgan, bir zamanlar çok acılar çekmiş kadın olmana rağmen hep kendine sakladın hüzünlerini…O buram buram acı kokan yanını, canın kadar çok sevdiğin babamı bile ortak edip etmediğin konusunda tereddütlerim var. Zorluklarla kendi kendine savaşmaya çalışan yorgun bir savaşçıydın sen. Ne yazık ki artık savaş bitti, savaşçı gitti…Ölüm 1 – 0 galip.
Tatlı annem, mektubumun üstüne pul diye sevgimin şeklini yapıştırdım, zarfın rengi kara belki ama yüreğin değdiği anda şeker pembe olacak şekilde özel olarak ayarlandı. İçine konan mektubu ise o güzelim yeşil gözlerinle değil, anne önsezinle okuyacaksın.Özel ulağımız ise beyaz kanatlı bir melek…Yokluğunun acısı ile boz bulanık olan evlat sevgimle, yaşama doymayan gül yüzünü öpüyorum canım annem…
Sizin Hiç Anneniz Öldü mü? Benim Öldü
Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
bak mevsim umut mevsimi
papatya mevsimi, gül mevsimi
mevsim bahar
dağlar kar
suların coşup taştığı zamandır...
Kalk yarasına merhem olduğum kalk
ben geldim uyan da bir bak
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz n'olur
yatma öyle çaresiz
aç gözlerini yaşadığını bileyim
gülersen güleyim
ağlarsan gözyaşını sileyim
oynat kirpiklerini bulutlar uçsun gözlerinde
bahar yağmurları yıkasın saçlarını
ölmek gerekiyorsa ben öleyim...
Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
ben geldim uyan da bak
kime bu nazın, kime bu küsün
bu inat niye
konuş benimle, Allah aşkına konuş
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz kurban olduğum
bir ses ver, bir nefes
yaşadığını bileyim...
Kalk anam kalk, Allah aşkına kalk
ben geldim uyan da bir bak
saklandığımız kovuklarda
şidetli yağmurlar yağsın yine
rüzgarlar essin, fırtınalar kopsun, şimşekler çaksın
koynuna al beni, sarıl sımsıkı
başımı göğsüne yaslayayım
yeneyim bütün korkularımı
ve sen beni hiç bırakma, bıkma n'olur
Koynuna al yine,
sarıl sımsıkı üşüyorum
korkuyorum yıldızlar uykuya yattığında
tut elimden güneşe götür beni
saçları sümbül anam, yanağı gül anam
sayki, küçük bir çocuğum daha hiç büyümedim
şimdi ben ne yaparım, nereye giderim
kime gösteririm kanayan dizlerimi...
Uyan anam bak sümbül vakti, gül vakti
bin hayat tomurcuğu umuda kızarır dallarda
usul, ağır, yorgun uyuyor bedenin
ah ne kadarda güzelsin anam
uyan kurban olduğum uyan da bir bak
rüzgar vakti dağlarda, sevda vakti...
Tut elimden kırlara gidelim
beyaz papatyalar toplayayım sana
düşersen yalnız kalırım
gidersen öksüz
taşıyamaz yüreğimin ağrısını hiç bir beden...
Kalk Allah aşkına kalk
böyle yapayalnız boynu bükük koma beni
senin sıcaklığından ayrı, sevginden uzak
kime koşarım, nasıl yaşarım böyle bir başıma
teninin kokusunu özledim anne, sımsıcak nefesini
yavrum diyen o nazlı yumuşacık sesini
hadi uyan canyoldaşım, gözbebeğim
sarı gülüm, altın kalplim, iyilik meleğim
gözlerime acılar yağdıran
kalk ki, yine türküler söyleyeyim sana
Ey dağlar taşlı dağlar
başı telaşlı dağlar
ben anamı yitirdim
gözlerim yaşlı dağlar
Bağların gülü kaldı
gamlı bülbülü kaldı
ah komşular komşular
ben annemi yitirdim
boynum bükülü kaldı
Kalk anam kalk Allah aşkına kalk
sensiz bu yürek nasıl dayanır
derdini kalem olup yazmaya, dil olup söylemeye
sana sarılmayı özledim, nazlanıp darılmayı
kanayan gözlerimde sızılar akıyor bak
kırmızı yağmurlar yağıyor üzerime
ıslanıyor sensiz kalan yanım
hadi uyan yüreğini öptüğüm
koma beni buralarda yalnız
bırakıp gitme
yıkılırım
kahrolurum
bir kez değil, her gün bin kez ölürüm...
Sarılki
kokun sinsin tenime anne
sevgin işlesin yüreğime
bu yalancı dünyada kimim varki senden başka
gözlerimden öpecek, üstümü örtecek
karanlık soğuk gecelerde...
Kalk anam Allah aşkına kalk
karanlık çöküyor bak goncagül sevinçler üstüne
boynunu büküyor yaşam
yaralı ceylanlar meliyor uzak dağbaşlarında
turnalar da geçmiyor artık
kalk Allah aşkına kalk
sen bir maral ol, ben ceylan
dağlar gökkuşağı olsun, ovalar seyran
Sarıl sımsıkı tenim ol, beni bırakma
tut ellerimi benimle ağla, benimle yan
benimle uyu, benimle uyan
birlikte çıkalım dağlara bak yayla zamanı
ben munzur suyu olayım, sen teyran
sen nisan ol, ben haziran...
ben küçük bir pınar, sen çağlayan
akıp gidelim koyun koyuna...
Sen yoksan kurur kurnalar
dereler susuz, koyunlar kuzusuz kalır
melemez bir daha ardından koyunlar
kan süzülür kirpiklerden yüreklere
keklikler de ötmez bir daha, turnalar da geçmez buralardan
bir daha koşamam çayır kuşlarıyla, yarışamam deli sularla
bastırıp göğsüme acılarımı küserim yaşama...
Kalk anam kalk Allah aşkına kalk
bulutlar da ağlıyor bak
kalk şiirler dizilsin yollara, türküler dizilsin
eğilsin önünde kavak ağaçları, akakasyalar
selama dursun çiçekler
yaşamın adı sensin, senin adın yaşam
düşersem omuzuna
üşürsem yüreğine yaslanayım
tut ellerimi sevinçlere yürüyellim anne
nasıl taşıdıysan beni dokuz ay karnında
ben sırtımda taşıyayım seni bir ömür...
.......
Ah! nazlı anam
uzansam
dokunabilir miyim? yüreğindeki incinmişliklere
durdurabilir miyim? zamanı
gözlerinin içindeki yaşları öpebilir miyim?
anlayabilir miyim? yaşamı ve ölümü
anlatabilir miyim? acının dayanılmazlığını
yaşamın umursamazlığını
kim dinler beni...
Ey benim dağ dağ kalbime gömdüğüm nazlım
benki, düşleri ıssız nehirlere akan o küçük çocuğum daha
kar yağıyor, rüzgar uğultuları dışarda
al sıcaklığına sar beni, üşüyorum
ya gece, gecede üşür mü anne
kimsesiz kalınca
bırakıp gitme n'olur
.........
Ben başımı nasıl taşlara çalmazım dağlar oy
gözyaşımı nasıl çaylara salmazım dağlar oy
ah komşular komşular hele deyin
ya ben nasıl, ya ben nasıl ağlamazım dağlar oy...
Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim öldü! ...
Nuri Can
Hasret Çiçekleri (Ölmüş bir anneye yazılan mektup)
Ben sensizliğin acısını, içimi yakmasına rağmen yudum yudum içen bir hayat yolcusuyum.Ölüm ise sana olan duygularımı istismar etmiş bir yaban çiçeği... Ve hasretim kapanmamış yarama tüm acılarıyla basılmış olan tuz...
Acın, bir damlacık şebnem misali düştü yüreğime. Fakat yüreğim onu bile kaldıramadı, dayanamadı hasretine.O ani ölümünün üzerinden tam üç kere geldi geçti bahar. Martılar uğramaz oldu senden sonra bu diyara... Ya ben annem? Kader seni ellerimden çekip aldıktan sonra yüzümün güldüğünü mü sandın? Seni günden güne unutmak isterken,aksine daha da karanlıklar hapsoldum. Hayat elime ayağıma zincir vurdu, esir düşürdü beni... Ama en acısı da, sana tatlı tatlı annediyememek, atlayamamak boynuna ve sarılamamak doyasıya...
Anne sevgisi denen şey bu olsa gerek... Şu an dilimin susmasına rağmen, gözlerimden akan yaşlar kalbimi delecek şekilde ''anne'' diye çığlık atıyor.İstemem annem! Çünkü kalbimin ortasında sen varsın. Seni bir kere kaybettim, bir daha kaybetmek istemem. Benliğim,mahşer çıplakları gibi hayatın ortasında yapayalnız kaldı. Sana hiç bir zaman '' keşke senin yerine ben ölseydim'' diyemedim. Çünkü ben,senin arkamdan dökeceğim bir damla gözyaşına dayanamazdım. O zaman bana deselerdi ki: '' Annenin ağlamasını istemiyorsan, senin kalbini bedeninden ayırarak ve ruhunu da içine hapsederek cehenneme atalım '' ben de onlara: '' annemin gözünden bir damlacık yaş düşmesin, cehennem ateşlerine bin kere girmeye razıyım'' derdim, hem de seve seve...
Şimdi sana iyi bir evlat olamadığıma mı yanayım, yoksa sana yaşatamadıklarıma mı? Oysa ben, gökyüzünün mavisini başına tül,semadaki yıldızları yakana gül olarak takmak isterdim. Nisan yağmurlarının ardına kendini gösteren semayı, üzerine elbise olarak giydirmek isterdim. Ve işte ben, gökteki bütün melekleri başına toplayıp seni kanatlandırmak isterdim. Fakat sonuçta sende bir melektin ve kanatlarında ruhunda gizliydi; bu yüzden bu dileğim hiç bir zaman gerçek olmadı. Çünkü ölüm randevusuz gelirmiş...
İşte.... Mezarının başındayım...Görüyorum ki, toprağına damlayan gözyaşlarım, mezarında beyaz beyaz çiçeklerin bitmesine sebep olmuş. Bu çiçeklerin ismi ''HASRET ÇİÇEKLERİ'' olsun annem. Çünkü sana olan sevgimi, özlemimi bu çiçekler açıklamaya yetiyor da artıyor bile...Yalnız senden çok çok dilerim. Çünkü sen cennet bağının gülleri arasında dolaşırken, o güzellerden alıkoydum, bunca üzdüm annem... Ama boş yere mahrum etmedim seni cennetten:
ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN!...