İlk doğduğum evden hatırladığım az şey var... Hizmetçimiz sümüklü neneydi... Bana bakan nene çay kaşıklarının gümüşlerini çalarmış, sonra "Çocuk yuttu" dermiş...
İlkbaharda vücudumda sivilceler çıkardı. Hayvani gıdayı kestiler. Kalsiyum eksikliğim varmış, duvarlardaki kireçleri yermişim.
ABLAM HAYATIMI KURTARDI
Ablamlar benden on yaş kadar büyük ve beli sıkı elbiseler giyiyorlar. Bir gün komşunun kızı beni pencereden itiyor, boynum pencereden içeri giriyor. Aynur ablam o sırada okuldan dönerken olayı görüyor. Mahalledekiler beni tam pencereden caaarf diye çekeceklerken, ablam soğukkanlılıkla camları tek tek boynumdan ayıklayıp, beni çıkartıyor.
Aynur'un bir kaç kere hayatımı kurtarmışlığı vardır. Bir kere de bana araba çarpıyor, yere düşecekken ablamın kucağına düşüyorum. Güya babam benim üzerime yemin etmiş, yeminini tutmayınca başıma bu gelmiş.
MELEK DÜMBELEK DERLERDİ
Annem Ankara'da Ulucanlar Cumhuriyet İlkokulu'nda öğretmen. Bütün fakir fukara çocuklarının, Dörtyol-Bahçeli minibüs yamaklarının öğretmeni... Annem beni elimden tutup okula götürürdü, arkasından Melek dümbelek diye bağırırlardı.
Sokakta misket oynanırdı, ceviz, süt kapağı, sigara kapağı... Daha sonraları cevizlerin arkasına konan demir paralar. Bir gün mahalle arası savaşta suratımın ortasına doğru yerden seke seke gelen bir taş hatırlıyorum. Yanağımdaki gamze oradan hatıra kalmıştır.
Babamın öldüğü yıl beni İstanbul Maarif Koleji'ne naklettirdiler. Bütün okul erkek... Teneffüste mastürbasyon için tuvalete koşuyorlar... İlk sömestr, annemle Altıyol'da durakta karşılaştık. Omzumda bir ağla gitar, çal gitar... Elimdeki karnede 9 kırık. İftiharlara alışmış annemin halini siz düşünün. "Nedir bu oğlum" dedi. "Ne diyeyim anne" dedim. Ah ne bileyim ben...