Yine ağzımızda aynı cümleler:
'Biz zoru severiz...' 'Biz bitti demeden bitmez.' Peki neden? Milletçe mazoşist miyiz? Bu adrenalin bağımlılığı genlerimizde mi var? Niye sevinmek için bunca acı çekmemiz gerekiyor? Niye kahkahalarımız hep gözyaşlarımızdan sonra geliyor?
Niye zafer için 'mecbur kalmayı' bekliyoruz?
Sosyolog değilim ama benim de kendime göre gözlemlerim var.
Bu sorulara öncelikli yanıtım şu: Günübirlik yaşıyoruz...
Plan ve program yapmakla pek işimiz yok.
Kervanı yolda düzmeyi tercih ediyoruz. Dünya bile bunun farkında. 'Türk gibi başla, Alman gibi bitir' lafı da buradan çıkma. Her şeyimiz son dakika... Yumurtayı ne rafadan, ne çok pişmiş; sadece 'kapıda' seviyoruz. Tarihimiz de böyle örneklerle dolu değil mi? Bakın Çanakkale Zaferi'ne...
Düşman 'boğazımızı' sıkmadan, 'millet olduğumuz' aklımıza gelmemiş. Yedi düvel Anadolu'yu aralarında pay ettikten sonra Kurtuluş Savaşı'na girişmişiz. Kıbrıs'a çıkmak için ENOSİS darbesini beklemişiz.
Sadece tarih mi? Günlük hayatta da yumurtanın kapıya dayanmasını beklemiyor muyuz?
Bakın vergi dairelerine...
Verginin son günü yığılmıyor muyuz gişelerin önüne? Peki hangimiz, hangi sınava aylar öncesinden hazırlanmaya başlıyoruz?
Kendimden biliyorum; üniversitedeki vize sınavlarında elde kahve, son günün sabahına kadar kafamın kitapların üzerine düşmesini...
Peki her seçim öncesinde en büyük parti hangisi? Bildiniz, 'Kararsız Seçmenler Partisi' değil mi? Oy kullanma kabinine girmeden önce 'fikri olmayanlar' niye bu kadar çok? Yumurtayı bekliyoruz da ondan...
Milli Takım'ımızın Fransa 2016'ya gitmesi ayrı macera, grup maçları ayrı... 2002'de, 2008'de de öyle olmamış mıydı zaten? Hani İsviçre ya da Avusturya olsak anlarım.
Ama bizim 'heyecana' onlar kadar ihtiyacımız yok ki.. Maşallah her günümüz ayrı aksiyon filmi zaten!
Son sözüm: Kalbimi her seferinde bu kadar teklettikleri için Terim ve öğrencilerine tazminat davası açasım var.