Bizim mahalleli dedikoduyu seviyor; bugünlerde de yeni nesil bir sendromdan bahsediyorlar. Nişantaşı sakinlerinde bu sendrom pek sık görülüyormuş. Daha önce hiç duymadığım bu sendrom neymiş biliyor musunuz?: Arkadaşsız kalma sendromu! Haydaaa bir bu eksikti! Böyle bir semtte insan yalnız kalır mı ya? Her köşe başında açılan ufak tefek barlar ve kafeler; bu sendroma yakalananlarla 7/24 dolup taşıyormuş. Yani kalabalığın gerçek sebebi buymuş! Bir zamanlar alışveriş hastaları vardı; Nişantaşı butiklerle dolup taşardı. Neyse ki onu atlattık. Şimdi genç nesil sendromlularımız; semtin mini minnacık mekanlarında takılıp uykularıgeldiğinde eve girmeyi seviyormuş. Çünkü evde duvarlar üstlerine üstlerine geliyormuş! Günümüz insanının arkadaşlık kurma yetisi git gide azalıyor ve yalnızlaşıyoruz. Mesela benim Snapchat ve Instagram'daki takipçi sayıma kanmayın, bir de evin içini görün; yapayalnızım işte... Hiç böbürlenmeyin, dijital dünyanın ve takipçi sayınızın etkisine kapılmayın. Araştırmalar; yakın arkadaşı olmayan kişilerin sayısının 2000'li yıllarda üç kat arttığını gösteriyor. Özellikle erkekler, bu konuda sınıfta kalmış. Oxford Üniversitesi'nden Psikolog Prof. Robin Dunbar, "Hayatınızda üç-beş yakın arkadaşınız olsa yeter" diyor. Zaten beyniniz maksimum 150 kişiyi kaldırıyormuş. Yakın ilişki kurduklarımızın sayısı da 15'te kalıyormuş. Buna aile bireyleri ve iş arkadaşları da dahil. Akıl sağlığınızı korumak, bağışıklık sisteminizi güçlendirmek ve stresten uzak durmak istiyorsanız, sağlam bir arkadaş edinin. Bırakın bu sendromları falan; mutluluğun formülü, elbette sevgiden geçiyor.