İnsanın hayatını bir başkasına adaması zordur. Ama daha da zoru var: İnsanın kendini, kendine adaması...
Ajda Pekkan'ın Şamdan dergisine verdiği röportajda söylediği "Hayatımı Ajda'ya adadım" sözünü duyunca bunu düşündüm.
Bir insan düşünün ki, yarattığı Süperstar'ın esiri olmuş. Ajda Pekkan kötü görünebilir ama Süperstar asla! Ajda Pekkan o gün sahneye çıkmak istemeyebilir ama Süperstar asla! Ajda'nın o gün gözleri şişmiştir ama Süperstar'ın böyle bir hakkı yoktur. Ajda'nın içinden salaş bir tişört ve blue jean ile sahne almak gelir. Ama Süperstar sahnede geçen yıldan daha seksi görünmek zorundadır. Ve taşlı mayosunu kuşanır. Ajda Pekkan sahilde denize bakıp tek başına ağlamak ister. Ama paparazziler Bebek'te Süperstar'ı o haliyle yakalar...
Ve... Ajda Pekkan her ölümlü gibi yaşlanır. Süperstar'ın buna asla hakkı yoktur!
Ajda Pekkan'ı sahnede o taş gibi kıpır kıpır haliyle her gördüğümüzde nasıl "Vay beee!" çekiyorsak, o heykelin kaidesinin harcında bolca hüzün, özveri ve gözyaşı olduğunu da bilmemiz gerekir.
"Amaaan!.. Şöhret olmuş, paraya boğulmuş, bir de onun için mi dertleneceğiz?" diyenler olacaktır tabii ki... Ama bu şöhret dedikleri 'içi seni, dışı beni yakar' cinsinden bir göz bağı, bir janjanlı ambalajdır. Çünkü bu memlekette şöhret olmak kolay, 'şöhret kalmak' zordur. Yarattığınız ikonu gözyaşınızla, terinizle ve hatta kanınızla sulamazsanız, solar, gider... Uzaydaki kara delikler gibi, yarattığı girdaba sizi de çeker; bir daha var olamazsınız. 40 yıldır Süperstar Ajda olmak işte bu nedenle kolay değildir.
Ajda Pekkan tüm varlığını Süperstar'ı yaşatmaya adamış bir bahçıvandır. Kendini budayıp durur. Duygularını, heyecanlarını, arzularını... İşte bu nedenledir ki, insanın kendini, kendine adaması ilk bakışta bencillik gibi görünse de, aslında fedakarlığın en büyüğüdür. Ve yine bu nedenledir ki, Süperstar, gerçek Ajda'yı anlatabilmek için şarkıların tercümanlığına muhtaçtır:
"Kendimi sakladım görmeyi bilenlere, vitrinime değil, iklimime gelenlere..."