Akşam yazarı Tuğçe Tatari, sinema eleştirmenlerinin 'Recep İvedik 3' filmiyle ilgili gazetelerde çıkan yorumlarından yola çıkarak "Adın eleştirmense, senden eleştirinin hakkını vermen beklenmez mi? Ahmet ya da Mehmet efendinin eleştirisinden bir farkınız olmayacaksa... Bir durup düşünmek gerekir" diye yazmış. Tatari, haklı... Gazetelerde çıkan yorumlar hakikaten vasattı. Ancak Tatari'nin haklı olmadığı bir konu var. Eğer Tatari yazarlık mesleğine muhabir ve editör basamaklarını çıkarak başladıysa bu tür yorumların önce muhabirin, sonra editörün, en sonunda da yazı işleri müdürünün eleğinden geçtiğini biliyor olması gerekir. Genelde bu tür yorumlar paramparça edilip, başlığa çıkacak en çarpıcı bölümler, süslemelerden çıkarılarak, en sade haliyle sunulur. Ayaküstü verilen yorumlarla, kağıda dökülen eleştiriler arasındaki farkı da sanırım anlatmama gerek yok! Siz ne kadar iyi kalem oynatsanız da film çıkışı aniden uzatılan kayıt cihazına yaptığınız açıklamalar ile maç bitimi futbolcuların yaptığı yorumlar arasında pek bir fark olmaz. Olsa da genelde bu tür işleri rutin haber olarak gören muhabir sallamaz. Tuğçe, bu gerçekleri bilmiyor mu? Bilmiyorsa yazık, bilip de bilmemezlikten geliyorsa daha da yazık! Yani şimdi üç satırlık yorumdan yola çıkıp da Atilla Dorsay gibi Türkçe'yi en klas şekilde kullanan bir duayene "Yorumların sokaktaki Ahmet Efendi ile aynı" dersen ayıp olur. Tatari, bizdeki sinema dergilerindeki kaliteyi bilmiyor mu? SİYAD yazarlarının eleştirileri dünya standartlarındadır. İnanmayan varsa da yurtdışındaki eleştirmenlerin kalitesine dair örnekler verebilirim...