15 Temmuz kalkışmasından önce en büyük derdimiz neydi? Siyasi uzlaşmazlık. Liderlerin; devletin bekası, milletin geleceği için en azından asgari müştereklerde buluşması, birbirlerine her gün hakaret etmekten vazgeçmeleri, millet adına birlik ve beraberlik görüntüsü vermeleri, özellikle de konuşma üsluplarını yumuşatmaları için bu köşeden çağrı üzerine çağrı yapıyorduk.
Darbeye karşı direniş, siyaseti de yumuşattı. Özellikle liderlerin el ele vererek oluşturdukları 'Yenikapı ruhu' hepimizi umutlandırdı. Gelin görün ki, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na bu yük (!) fazla geldi. Adli yıl açılış töreninin bir ay önce liderlerle bir araya geldiği Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılmasını 'Yüz karası' olarak değerlendirip 'mızıkçılık' yaptı. Bir kez daha önceliğinin uzlaşma, birlik ve beraberlik değil 'kuru kuruya muhalefet' olduğunu gösterdi.
Kılıçdaroğlu bu denli 'sevimsiz' bir portre çizip gerginlikten beslenmeye meyilli olduğunu kanıtlarken, Binali Yıldırım ise Başbakanlık görevini üstlendiği günden itibaren gülen yüzü, şakacı tavrı, nükteli konuşmaları ve alçakgönüllü tarzıyla sadece AK Parti'yi destekleyenlerin değil, milletin büyük bölümünün sempatisini kazandı. Yıllardır liderlerin asık yüzlü, hakaretamiz tavrından bıkmış olan vatandaş, neredeyse her konuşmasında stand-up'çılara taş çıkartan Binali Yıldırım sayesinde, siyasetle arasına koyduğu mesafeyi azalttı. (Yıldırım'ın özellikle cuma günü işadamlarına yaptığı konuşma, Cem Yılmaz'a bile ilham verecek ince zeka ürünü şakalarla bezeliydi.)
Demek ki neymiş? Gülümseyerek, şaka yaparak, tevazu göstererek de siyaset yapılabiliyormuş.