Ne acı, ne yürek burkan görüntülerdi... Sel sularında sürüklenen insanlar, araçlarının üzerinde kurtarılmayı bekleyenler ve üzerleri beyaz örtülerle örtülmüş, yan yana dizili, zavallı sel kurbanı şoförler... Gün boyunca gözümü kırpmadan haber kanallarını ve haber bültenlerini izledim. Herkes dehşeti olanca çarpıcılığıyla vermenin telaşındaydı. Ama o saatlerde ekran başındakilere en gerekli olanın
"bilgi" olduğunu sadece birkaç kanal hatırlayabildi. Bunlardan biri de
NTV idi.
Oğuz Haksever, afet yönetimi uzmanı
Prof. Mikdat Kadıoğlu ile konuşurken,
-Allah kullanmayı nasip etmesin- bu tür felaketler sırasında alınacak önlemlerle ilgili pek çok bilgiyi cebime koydum. Otomobille asla sel sularından geçmemek gerekiyordu. (İngilizler "Dibini görmediğin sudan geçme" diye boşuna dememişler.) Asla sel sularında yürünmemeliydi. Zira bulanık suyun altı türlü tuzakla dolu olabilirdi. (Açık kalan menfezler, çöken yolların yarattığı çukurlar, sivri ve kesici cisimler v.s.) Yolda sel baskınına uğrayınca yapılacak en iyi şey hemen geri dönmekti. Sel yüzünden bozulan ya da duran bir aracı inip, itmek intihar demekti. Hemen aracı terk edip, bölgeden uzaklaşmak gerekiyordu. (Tabii sular sizi alıp, götürecek kadar yükselmemişse...) Sel uyarısından sonra elektrikli aletleri fişten çekmek, vanaları kapatmak lazımdı. Selden sonra evde temizlik yapmadan önce de önlem almak şarttı. Çamurun, balçığın altında elektrik telleri olup olmadığına bakmak gerekiyordu. Suya bulanmış yiyecek ve içecekler asla tüketilmemeliydi. Sel sularına kanalizasyonların ya da sanayi atıkları ve kimyasal maddelerin karışabileceği asla akıldan çıkarılmamalıydı.
NTV'nin yayınını bu yönden son derece
"yararlı" buldum.
Mikdat Kadıoğlu'nun bir cümlesine ise çok şaşırdım.
"ABD'de bu tür felaketlerde televizyonlar sel sularında yürüyen insanları ekrana getirmezler. Diğerlerine örnek olmamak için" dedi. O sırada bizim muhabirler, caddelerde yarı bellerine kadar suya gömülmüş halde anons çekiyorlardı...