Keyifle izlediğim bir dizi daha
atv ekranından yolcu ediliyor. Sebep?
Reyting Hazretleri'ne yaranamadığı için...
Ey Aşk Neredesin,
Yalancısın Sen ve
Aile Saadeti.... Üçü de ekranda tutunamadı. Üçünün de ortak özelliği
"romantik komedi" tarzında olmalarıydı. Daha önce de yazdım. Bizim seyirci romantizm ile komediyi birbirine pek yakıştıramıyor. Çünkü yerleşik düşünceye göre aşk ciddi (1) iştir. Öyle şakaya makaya gelmez. İlişkilerde mutlaka hasret olacak. Azıcık aldatma yaşanacak. Biri sevecek, diğeri farkında olmayacak.
Şirin için ille de dağlar delinecek. Aynı kadına üç erkek, aynı erkeğe bir kaç kardeş birden aşık olacak. Aşkın iç açılarının toplamı, mutlaka ve mutlaka bir üçgenin iç açılarının toplamına eşit olacak. Zira bizim televizyon izleyicisinin gözünde aşk eğer fasit daire oldu mu, monoton oluyor. Yani aşkın ille de
üç köşesi olacak!.. Bir de karakterlerden biri ya da bir kaçı mutlaka amansız hastalığa tutulacak. Cümle alem ona gözyaşı dökecek. İçine hastane odası kurulmayan diziden hayır gelmez çünkü! Sadece hastane mi? Hapishane de olacak mutlaka. Baş karakter ya da yardımcı karakterler mutlaka içeride çile dolduracak ya da en azından bir süre nezarette tutulacak. Yeter mi? Tabii ki yetmez. Aşk yemeğinin içine bolca barut ve kan eklenecek.
Reyting Hazretleri, içinde silah patlamayan diziye dönüp, göz ucuyla bile bakmaz zira... Bir de aşkın içinde mutlaka entrika bulunacak. İnce hesaplar, akla hayale gelmedik hinlikler, dört takla atmalar, gerdan kırmalar, dansöz gibi kıvırtmalar olacak. Yoksa, öyle
Tosun Paşa'nın sevimli bir uyarlamasına filan ekranda geçit bulamazsınız. Yok efendim
"Aile Saadeti"nin diyalogları şahane imiş, izleyince insanın içine neşe ve huzur doluyormuş, başta
Yetkin Dikinciler olmak üzere tüm oyuncular döktürüyormuş filan, bunların hepsi hikaye... Bugün
"Aile Saadeti" acele bir finalle ekrana veda ediyor. Kalan dizilere bakıp, salya sümük ağlamaya, burnumuzu çekip, gözlerimizi kızartmaya devam. Şu kadarcık
"saadeti" bile kendimize çok gördük. Bize müstahaktır!..