Hafta sonu Yedikule Hayvan Barınağı'na gittim. Arada bir yaptığım gibi arabanın arkasına kuru mama torbalarını doldurup sevimli ama kadersiz dostlarımın halini hatırını sormak için...
Her zaman dolu gözlerle ayrıldığım bu mekandan, bu kez umut dolarak çıktım. Çünkü Fatih Belediyesi'nin gözetimindeki barınak yenileniyor, genişletiliyor.
Şimdilerde
orada hummalı bir inşaat çalışması var. Hayvanlar, cins ve kategorilerine göre ayrılacakmış. Sakat ve rehabilitasyon gerekenler ayrı bölümde toplanacak, onlara rahatça gezip dolaşabilecekleri alanlar ve kum havuzları yapılacakmış. İnşaatın başında aynı zamanda mimar olan bir gönüllü hanımefendi var. Adı Meral Olcay, barınağın yöneticisi... Hem mimari bilgi, hem hayvan sevgisi, hem analık içgüdüsü... İşte her barınağın ihtiyaç duyduğu sihirli kokteyl. Yedikule'dekiler bu şansı bulmuş. Darısı diğerlerinin başına...
MUCİZENİN DİĞER ADI
Bir saat boyunca mıncık mıncık yaptığım kuçular arasında biri vardı ki; azmiyle, yaşam arzusuyla bana ders üstüne ders verdi.
Puik barınağa getirildiğinde bel kemiği kırıkmış. Belden aşağısı tutmuyormuş. Ama hayata dört patisiyle birden tutunmayı başarmış. Şimdi tasmasını çözdüğünüzde fır dönüyor. Hareket ettiremediği arka ayaklarını arkasında sürüye sürüye size kendini sevdirmeye geliyor.
Hatta yeni durumuna öyle alışmış ki, tutmayan o ayaklarının üzerine oturup ön patilerini kaldırarak sizi selamlıyor. Yürüyüşe çıkacağı zaman ise kendisi için özel olarak yaptırılan arabasına biniyor.
Puik'in ve onun gibilerin size söyleyeceği çok şey var. Bazen iki çift kara göz, size sayfalar dolusu kitaptan çok daha fazlasını anlatır. Gidin ve bu romanları sevimli dostların gözlerinden okuyun.
NOT: Barınağa terk edilen hayvanların çoğu, ebeveynlerin bir hevesle çocuklarına 'oyuncak' olarak aldıkları ama sonra sıkılıp sokağa attıkları kadersizler. Ama unutulmamalı ki; çocuğunun hayvanını terk etmesine göz yuman anne-babalar, gün geldiğinde yine çocukları tarafından sokağa, huzurevine terk edilecektir.