Hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim: Türküler bizim haber güvercinlerimizdir. Bu ülkenin bir ucundan diğerine haber uçururlar. Kimi gün sevdaları, kimi gün hasretleri, kimi gün neşeyi ve kederi...
Yine öyle oldu... Van için düzenlenen gecelere en çok türküler yakıştı. Uzun hava, bozlak, mani... Sazın her teline vuruşta, gözyaşları sicim...
Volkan Konak için demediklerini bırakmadılar. Sözde, Van depremi umurunda değilmiş...
Ne güzel verdi cevabını sahnede hiçbir şey söylemeden; sadece Yılmaz Erdoğan'ın şiirinde usul usul ağlayarak...
Zaten bir damla gözyaşı değil midir, bazen sayfalar dolusu sözün yerine geçen?
Ve o şiir... Yılmaz Erdoğan'ın Van depreminden sonra yüreğinden taşan mısralar... Daha mürekkebi kurumadan okudu Yılmaz. Babası Van depremini yaşamış meğer...
'Maceradır' şiiri aslında bu ülkenin yeni Ergenekon Destanı olmasın sakın? Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkezi'yle, Türk'üyle ve inadına türküyle... Her afet bizim 'ortak maceramız' değil mi? Akıttığımız her damla gözyaşı ve kan aynı nehirde toplanmıyor mu?
Helal sana Yılmaz... Bir daha helal...
Ve Yavuz Bingöl... Hayırseverliği kim bilir kaç kez bu sütunlara konu oldu... Van için türkü gecesinin de mimarı, önderi oydu. Yine mahçuptu, yine bir adım geride... Tevazu ile geriye attığı her adımın, onu gönüllerde bir adım öne çıkardığını fark etmeden...
Bob Geldof'u hatırlayın...
13 Temmuz 1985'te Afrika'daki açlar için düzenlediği Live Aid konser dizisinin ilkinde 100 bin kişiyi Wembley Stadı'na doldurmuştu. Sonrasında düzenlediği yardım konserleri ile tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Hatta G8'i bile dize getirdi. Hizmetleri için East London Üniversitesi ona fahri doktora unvanı verdi. Gorbaçov Vakfı'nın Dünya Barış Ödülü'nü aldı. Ve son olarak İngiltere Kraliçesi onu 'Şövalye' ilan etti...
Peki Yavuz daha azını mı yaptı? Asla...
Eee? Ne duruyorsunuz o zaman? Bu 'şövalye'nin omzuna kılıç değdirecek bir devlet büyüğü, bir kuruluş yok mu yahu?