Türkiye perşembe akşamı Yılmaz Erdoğan'ın 'Maceradır' şiirini kendi sesinden dinlediğinde adeta 'tek bir göz pınarı' oldu.
İşte,gönüllü bir kompozitörümüzün 'Deprem Oratoryosu' olarak bestelemesini arzu ettiğim o şiir: (Kayıttan deşifre ettim. Umarım şairine bir saygısızlık etmemişimdir.)
Ülkeme aşk mektubumdur
Her yaban, neylersin ki yaban...
Edirne ötesi sabah kahvaltıları
Bizde "çay altı"dır onun adı
Ezine beyazı ve Gemlik siyahı olmadan olmaz
Bir de otlu peyniri çıkarırsanız, sizden tatlısı bulunmaz...
Yurdum sevmek maceradır
Öyle güzeldir ki çünkü, onu sevmek marifet bile sayılmaz
Ankara Keskin'in bozkırında tenini ısırırken gecenin süt dişleri
Ya da, peki, eyvah, de ki havar...
Erciş'te bir göçükte çocuk istihkakından çalıntıyla karılmış bir beton muammasının altında
Herkesten "Orda kimse var mı?" kadar uzakta misafir nefeslerle umut sayıklarken
Yurdum sevmek maceradır
Ya da büyük kalpli isimsiz bir koparıcı
Bir serdengeçtinin kuvvetli eli sıkısından kavrayınca seni
Bir bebek gibi gülümseyince kurtaranın yeryüzü
Yurdum sevmek maceradır
Yaralara değince çok uzaktan tanımadığın bir dostun merhemi
Gözpınarlarından taşınca memleket ve merhamet kelimeleri
Yurdum sevmek maceradır
Maceradır çünkü, sevmek esasen dilsiz
Gönderenin adı yok bu aşk mektubunu
Bu darb-ı mesel, bu cürm-ü masal sensiz olmaz...
Sensiz olmasın...
Sensiz olacaksa, olmasın...