Sakın ola ki abarttığımı sanmayın; gerçekten de bir yakınım ölmüş gibi hissediyorum...
Hiçbir filmini kaçırmadığım tek aktördü. Filmlerinin Türkiye'de vizyona girmesini dört gözle beklerdim. Çünkü neredeyse bir tek onun filmleri beni tamamen içine alabiliyordu.
Sadece onun filmlerinde, refleks haline gelen 'eleştirmen gözümü' kapatıp sadece gönül gözümü açık tutabiliyordum. Kendi kimliğini, kişiliğini; canlandırdığı karakterin içinde bu kadar kolay eritebilen bir başka oyuncu daha yoktu bana göre... Robin Williams'ın kendisi o kadar nötr, o denli saydam olmasa; canlandırdığı karakterler bu kadar 'gerçek' gelemezdi ki zaten... Aşklarıyla, sansasyonlarıyla, siyasi ya da ekonomik kimliğiyle asla gündem olmadı. Şov dünyasının 'karakter jeneratörü' gibi çalışıp durdu. Gelgelelim, böylesine yaratıcı ve üretken bir aktöre 'intihar etme olasılığını' dahi yakıştıramıyorum. Bence kendi hayatının son sahnesini bu kadar 'çalakalem' yazmış olamaz.
NASIL UNUTULUR?
Yine de Ölü Ozanlar Derneği'ni, Can Dostum'u insan nasıl unutabilir ki? Ne diyordu Ölü Ozanlar Derneği'nde genç edebiyat öğrencilerine?
"Şu duvardaki ölü ozanlara iyi bakın. Tıpkı sizin gibi heyecanla, ışıl ışıl bakıyorlar. Ama şimdi hepsi çiçeklere gübre oldu."
Robin Williams da hepimiz gibi gübreye dönüşecek tabii ki... Filminde söylediği gibi, 'solucan yemi' olacak. Keşke hepimiz, Robin Williams kadar 'besleyici' bir yem olabilsek...