Bu hafta üç ayrı televizyon programında küfür hadisesi yaşandı. Zuhal Topal'ın izdivaç programında yaşlı bir amcamız, başından geçen olayları anlatırken, "S..tir git" deyiverdi. Zuhal Topal hemen canlı yayında amcaya özür diletti. "Disko Kralı"nda sabaha karşı DJ Ece Toprak'ın ağzından, dün bu sütunlarda değindiğimiz "t...k" kelimesi çıktı. Pazar günü de "Yetenek Sizsiniz Türkiye" yarışmasında jüri üyesi Ali Taran'ın ağzından galiz bir küfür duyduk... "Yahşi Batı" filmindeki küfür ve argo kullanımını bu sütunlarda eleştirirken işte bu "tehlikeyi" haber vermek istemiştim. Eğer küfür, günlük hayatın "vazgeçilmez" bir unsuru, iletişimin "olmazsa olmazı" olarak görülür ve gösterilirse, sonunda olacağı budur. Bazı insanlar "A.... koyayım" lafını, kelimeler arasında virgül gibi kullanıyor olabilirler. Ama bu memlekette herkes böyle konuşmuyor. Küfürden rahatsız olan çok büyük bir kitle var. Küfrü eğer "sıradan" bir "mimik" gibi gösterirsek, sonunda ağız bozukluğu bir "hastalık" olmaktan çıkıp, "samimiyetin, doğallığın göstergesi" olarak algılanır. Ne kadar küfürlü diyalog yazarsam, filmim o denli "sahici" olur diye düşünenler yüzünden insanların canlı yayınlardaki "otokontrol mekanizması" zaafa uğramıştır. Ali Taran, zaten programın en başından beri "lan"lı "lun"lu konuşmalarıyla "bitirim ağzını" benimsemiş görünüyordu. Bu "rahatlık" en nihayetinde "sınır ihlalini" getirdi. Şimdi kimse çıkıp da, "Aman efendim herkes İstanbul Türkçesi mi konuşuyor yani? Sokaktaki insan küfürsüz cümle kurmuyor" deyip, işin içinden sıyrılmaya kalkmasın. Unuttuğumuz bir gerçek var: KÜ- FÜR, SUÇTUR!.. Birine küfretmenin, hakaret etmenin, kanundaki karşılığı hukuki yaptırım ve cezalardır. Ayrıca küfür yüzünden yaşanan cinayet ve yaralama olayları, mahkemelerin arşiv odalarından taşarken, bu "illeti" nasıl olur da "sahicilik" ya da "samimiyet" göstergesi olarak niteleyebilirsiniz ki? Ali Taran, "Ben canlı yayında olduğumuzu bilmiyordum" dedi. Bence özrü, kabahatinden büyük. Canlı yayında olsun olmasın, yanında bir hanım varken (Hülya Avşar), o küfrü savurmak ne kariyeri, ne mevkii, ne de centilmenliği ile örtüşür. Reklamcılık gibi "iletişim" eksenli bir sektörün en ileri gelenlerinden birinin, iletişim kurmak ya da tepkisini dile getirmek için ilk önce "küfre" başvurması ise hiç affedilmez.