Bodrum'daki beach club'larda (Türkçe'sine ne desek bunun? Plaj kulübü mü?), iki gram kitap okuyup kafa dinlemeye imkan yok. Cırcır böceklerinin, dalgaların sesine hasret kalırsınız, hasret! Bam da bam, güm de güm! Türkçe poptan toptan nefret edersiniz yani, o derece. Sabahtan başlıyorlar, akşama kadar... O yüzden gitmiyorum hiçbirine. Havlumu alıp halk plajına iniyorum, mis gibi denize girip evime geri geliyorum.
İki gün önce arkadaşım dedi ki, "Ayşe kalk, Dodo Beach'e gidelim." Dedim, "Gitmem, o müzikleri çekemem." Öyleydi böyleydi derken gittik Yalıkavak'taki Dodo'ya.
Böyle bir güzellik yok. Doğanın içinde, çimlerin üstünde hamaklar, nefis bir deniz, hatta Bodrum'un en güzel denizi bile diyebiliriz. Mis gibi mis.
Kocaman bir alan, yemekler de güzel ama gelin görün ki saat öğlen 14.00'te sanırsınız gece 02.00 ve biz kulüpteyiz.
Yahu dönün bakın etrafınıza; aileler, çocuklar, ablalar takılıyor. Kop kop gençlik falan yok. Cumartesi değil, akşam vakti değil. Kimsenin dans ettiği yok. İnsanlar kafa dinleyecek. Bam bam, güm güm! Eller havaya! Üç yüz beş yüz!
Yetkiliyi çağırdım tabii, "Yahu bu müzik nedir?" sorusuyla. Bana, "Müşteri istiyor" dedi.
Şöyle bir baktım, o müziği isteyen bir kişi yok!
Zaten kötü ne varsa, sözüm ona müşteri istiyor. İyi de sen müşteriye daha iyisini sundun mu güzel kardeşim? Elbette müzik çalmayın demiyorum ama her saate ve mekana uygun müzik yok mudur? Senin mis gibi plajında, doğanın içinde koy lounge, chill, bossa nova, caz, akustik hallerden falan. Sesini kökleme kardeşim!
Yok, anladım ki buralarda başın ağrımadan çıkamazsın beach club'lardan. Her yer Türkbükü. Çünkü bize göre eğlence, eşittir sesi sonuna kadar açık avaz avaz müzik. Yapmayın, etmeyin.
Yine aynı yere dönüyorum; sonra millet neden Mikonos'a, Yunan adalarına, Kaş'a, Kalkan'a, Marmaris'e kaçıyor... Kaçar tabii.