Birinci Dünya Savaşı'nın en çetin günlerinde bir Osmanlı subayı, bir ayda saf değiştirip albay rütbesiyle Yunan saflarına katılacak, Yunanlılar da 'saf saf' onu sorgusuz sualsiz kabul edip en kritik yerde, İzmir'de büyük bir sorumlulukla donatacaklar, öyle mi?
Bırakın diziyi, rüyamda görsem inanmam!
Ama televizyonda konu kıtlığı yaşandığı için senaristler 'Vatanım Sensin'de hepimizi bu martavala inandırmaya çalışıyorlar.
Biz de masal dinler gibi uykudan önce izleyip duruyoruz.
Yunanları severim.
İki halkın pek çok ortak özelliği olduğuna da bizzat şahidim.
Çünkü yılın önemli bir zamanını onlara 'komşu' olarak Kuzey Ege'de geçiriyorum.
Buralar hâlâ o dramatik mübadele yıllarının acısını, hüznünü yaşıyor. Gelin görün ki, 'Vatanım Sensin'de Yunan ordusu sanki işgalci değil de Türk halkının yardımına koşmuş bir müttefik gibi gösteriliyor.
Dostluk, komşuluk tamam da, etrafa şirin görünmek (ve belki de Yunanistan'ın televizyon pazarına girmek için) tarihi çarpıtmak niye? O günlerde, savaşın acımasızlığının etkisiyle köyleri yağmalayan, insanlarımızı işkence edip öldüren, İzmir'i baştan ayağa yakan Yunan ordusu ve Yunan çeteleri değil miydi?
Oysa biz 'Vatanım Sensin'de ne izliyoruz?
Menemen'de 'Biz Türk kardeşlerimize kurşun sıkamayız' dedikleri için Konak Meydanı'nda kendi komutanları tarafından infaz edilen Yunan askerlerini...
Meğer İzmir'de taş üstünde taş bırakmayan o Yunan ordusunun generalleri, 'Albay Cevdet'in ailesine kendi konaklarını açacak kadar misafirperver insanlarmış. Bize yanlış belletmişler!