Bugüne kadar GÜNAYDIN'da Edip Akbayram'dan Selda Bağcan'a, Bülent Ortaçgil'den Haluk Levent'e, Halil Ergün'den Ali Poyrazoğlu'na kadar onlarca sanatçıyla röportaj yaptım. En son Derya Köroğlu'nu sayfama konuk ettim. O röportajın ardından başlayan tartışma, Şerif Mardin'in dile getirdiği mahalle baskısının aslında ne demek olduğunu bize gösterdi. Köroğlu'nun röportaj sonrasındaki tutumu, mahalle baskısının sanıldığının aksine muhafazakarlardan öte muhalif kesimde ne kadar şiddetli yaşandığını açıkça ortaya koydu.
LİNÇ GÜRUHU SAHNEDE
Ne Köroğlu'nun açıklamalarında, ne de gazetecilik etiği açısından röportajda bir sıkıntı vardı. Ama her zamanki gibi sosyal medyadaki linç güruhu sahneye çıktı. Köroğlu bu güruhun baskısına dayanamamış olacak ki; röportaj metnini görmesine, üzerinde düzeltme yapıp onaylamasına, hatta isteği üzerine bazı bölümlerin çıkarılmasına rağmen beni ve gazetemi suçladı.
Bu suçlamalar karşısında röportajın ses kaydını yayınlamak zorunda kaldık. Köroğlu'nun tutumunu görünce aklıma 1999'da kafasına çatal bıçak fırlatılmasına rağmen söylediklerinin arkasında dimdik duran Ahmet Kaya geldi. Tek Ahmet Kaya mıydı baskıya rağmen söylediklerinin arkasında duran?
Ya Selda Bağcan, Bülent Ortaçgil, Edip Akbayram ve diğerleri... Onlar da sırf SABAH'a konuştular ve bu mahalle baskıcılarının beğenmediği laflar söylediler diye linç edilmediler mi? Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ne güzel de tespit etmiş! En iyi bilim adamı, en iyi türkücü, en iyi müzisyen de olsan bu şizofren ruh hali için fark etmez.
Çünkü onlar kendi ideolojilerini ancak bu nefretle ayakta tutabiliyor. Yazık... Kendileri gibi düşünmeyeni 'tu kaka' ilan ediyorlar. İstedikleri gibi konuşmayanı akılları sıra ötekileştirip cezalandırıyorlar.
Türkiye'nin ortak değeri olan bu sanatçıları gettolara hapsetmeye çalışıyorlar. 'Ya bizdensin ya toprağınsın' misali itibarlarını yok etmek istiyorlar. Merak ediyorum, bu tahammülsüzlük nereye varacak... Biz bu toprakların manevi önderleri Yunus Emre'nin 'Yaradılanı sev yaradandan ötürü', Hacı Bektaş-ı Veli'nin 'Bir olalım, iri olalım, diri olalım', Mevlana'nın 'Sevgide güneş gibi ol, öfkede ölü gibi ol' sözleriyle büyümedik mi? Artık bu öfkeyi herkesin rafa kaldırıp ayrışmamızı isteyenlere inat birbirine kenetlenmesi gerekmiyor mu? Uzun lafın kısası, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi, "Bizim kültürümüz, mahalle baskısını değil, mahalle dayanışmasını getirir."