BU satırları yazarken bile hâlâ elim ayağım titriyor. Sabah haberlerinde izlediklerim, bir darbeli matkap gibi beynimi oyuyor da oyuyor...
Konya'da 8 yaşında işitme engelli bir çocuk, evinin önündeki sokakta oynuyor. Yanına iki kişi yaklaşıyor. Çocuğun kulağında bulunan 12 bin lira değerindeki işitme cihazını çalıp kaçıyorlar.
Çocuk şaşkın, annesi perişan...
Gözyaşları içindeki anne "Bir daha o aleti almamıza imkan yok" diyor...
Haberin altında 'Vicdansızlar' yazılı...
Haberi sunan Fatih Portakal'ın yüzü limon yalamış gibi...
Aynı durum daha önce de yaşanmıştı. Bir hastanın solunum cihazını evinin yatak odasından çalmıştı hırsızlar ve ben yine buralarda sütun sütun 'vicdan yazısı' döşenmiştim.
Ne oldu? Hiç! Neden? Bu suçun, kanunlarımızda yeterli karşılığı yok da ondan...
Hiç ummuyorum ama işitme cihazını çalanlar eğer yakalanırsa; sadece gasp ya da hırsızlıktan yargılanacaklar. Hüküm giyerlerse; taş çatlasın bir yıl içinde dışarıdalar. Çünkü çaldıkları sadece bir 'elektronik alet' olarak değerlendirilecek. Ama işin gerçeği öyle değil. Gasp ettikleri; hepimizin insanlığı... Çünkü bu haberi izlerken beni insanlığımdan utandırıyorlar. "Allahım ben bu adamlarla aynı sokakta, aynı kaldırım taşına nasıl basarım, onlarla aynı havayı nasıl solurum?" diye düşündürüyorlar.
Etrafımdaki her insana 'kuşkuyla' bakmama sebep oluyorlar.
İçimdeki insan sevgisini kemiriyorlar.
Şimdi tüm hukukçulara soruyorum:
Tüm bu suçların karşılığı sadece 'hırsızlık' ya da 'gasp' mıdır?
Sizin cihaza da ihtiyacınız yok. Peki, neden duymuyorsunuz sesimi?