Daha dün gibiydi oysa... Meğer üzerinden 30 yıl geçmiş... Birol Güven'in, TRT 1 için çektiği yeni dizisi Seksenler'i izleyince; unuttuklarımı hatırladım:
Soba vardı mesela... Üzerinde kestane pişirilen, borusunda çorap ve bebek bezi kurutmak için açılır kapanır askısı olan... Banyolarda su ısıtmak için altında odun yakılan koca kazanlar bulunurdu.
'Alev' denilen, katrana bulanıp kurutulmuş talaş ile tutuşturulurdu. Kimse ilk yıkanmak istemezdi. Aile üyelerinden biri 'kurban' edilir, diğerleri onun ısıttığı banyoda yıkanırdı.
'Misafir odası' diye bir kavram vardı mesela. Sadece misafir geldiğinde açılan, onun dışında kimsenin girmediği, kışın buz gibi olan büyük odalar... Adeta 'müze' gibiydiler.
Zira sadece 'ziyaretçiler' görürdü o odaları...
PARMAKLAR MERDANEYE
Merdaneli çamaşır makinelerine parmaklar sıkışırdı. Öğrenciler arasında gündüz 'çay partileri' düzenlenirdi. Adında 'çay' geçmesi ve sadece gündüzleri yapılması, masumiyetin işaretiydi. Çünkü o zamanlar hiçbir genç, geceleri öyle aklına estiği gibi dışarı çıkıp eğlenemezdi. Babalar gelmeden eve 'giriş yapmak' gerekirdi. Boney M.'den Rasputin çalardı o partilerde.
O zamanlar futbolcuların soyadları bilinmezdi. Plakçılara liste ile gidilir, 'karışık kaset' çektirilirdi.
Siyasetin can aldığı yıllardı. Her sokak, bir grup tarafından parsellenmişti. Ben liseye giderken, Dev-Genç, Dev-Sol, İlerici Gençlik ve Akıncılar'ın yol çevirmesinden geçerdim. Hepsi için ayrı övgü hikayem vardı cebimde. Ölmemek için hepsindendim... Aynı mahallede büyüyüp aynı meşin topu tekmeleyenler, sonraları sağcı-solcu diye ayrılmıştı. Ama örgüt arkadaşları görmeden buluştuklarında, birbirlerine çay ile poğaça ısmarlarlardı.
Tıpkı dizideki gibi...
Birol Güven yine başardı. Bir kez daha bizi 'unuttuklarımızla' barıştırdı. Zaten o olmasa 'aile' kavramını da unutacağız ya, neyse...
Dizinin salı akşamı prime time'da yayınlanması da manidar. Dileyen, Öyle Bir Geçer Zaman ki'de acılara gark olsun, dileyen aynı saatte aynı dönemi anlatan Seksenler ile keyiflensin diye herhalde...
Ama bir şeyi atlamış Birol, nasıl olduysa? Evin annesi, kızının eline bir tabak patlıcan kızartması tutuşturuyor, "Karşıdaki hamile kıza kokmuştur. Götür ver" diyerek... Aylardan Aralık... Aynı anne, yılbaşı sofrasını hazırlarken de salatalık dilimliyordu. Ama 1979 yılında, kış mevsiminde patlıcan ile salatalık bulunmazdı...
Dedim ya, öyle çabuk unutmuşuz ki...
Bir de soru var kafamı kurcalayan:
1979'dan 2012'ye gelindiğinde, evin çocuklarının daha yaşlı olması gerekmiyor muydu?