Hakimlik zor meslektir... Bir yanda yazılı hukuk kuralları, bir yanda vicdan, bir yanda hayatlar... Bu durumda adalet terazisini 'tam topuzundan' kavramak öyle kolay iş değildir. Nereden mi biliyorum? Bir hakim çocuğuyum da ondan...
atv'nin dönem dizisi Her Şeye Rağmen'i izlerken sık sık babamın ağır ceza reisliği yaptığı çocukluk yıllarıma dönüyorum. Hafik'te, Ovacık'ta, Şark-i Karağaç'ta, Marmara Adası'nda hakimlik görevinde bulunan babam, işinin stresini asla eve taşımazdı. O gün ne denli zor, ne kadar çetrefilli bir karar vermiş olursa olsun, evde sükunetini, soğukkanlılığını korurdu. Kim bilir, belki onun da dizideki hakim gibi sıçrayarak yataktan uyandığı anlar olmuştur. Ama ne annem ne babam bunu bize hissettirmediler.
Hakimlik sadece hakimler için zor değildir. Aileleri de bu zorluğu yaşar. Tayinler nedeniyle aynı yerde uzun süre duramaz hakimler. Çocukları, neredeyse her sınıfı bir başka şehirde okumak zorunda kalırlar. Hayatları; taşınmak, düzen kurmak, o düzeni dağıtmak, yenisine alışmak ile geçer.
Babam onca ağır cinayet davasına bakmasına rağmen hiç idam kararı vermemiş. Bu konuda şanslı olduğunu düşünüyorum. Zira idam kararının yürürlükten kalkmasının ardından pek çok hakimin daha önce verdikleri idam kararlarının vicdani yükünü hayat boyu taşıdıklarını biliyorum. Tabii ki hakimler, kanunlar ne derse onu uygulamak zorundalar. Ama ya insanlık? Ya vicdan?.. Dedim ya, hakimlik zor zanaat...
Hakimler en çok 'kendi vicdanlarını' yargılarken zorlanırlar. Pas tutmaz bir haysiyet, sarsılmaz bir adalet duygusu ve tartışılmaz bir dürüstlüğe sahip olmak zorundadırlar. Zira onları 'yoldan çıkarmak' isteyen çok olur. Hayat kurtaran ya da hayat karartan kararlar, hakimlerin kaleminin ucundadır. Bu nedenle her zaman 'uygunsuz tekliflerle' karşılaşırlar.
İki yıl önceydi. Altımda 56 Chevrolet, radyoda Zeki Müren, arka koltukta annem ve babamla Boğaz turu atıyorduk. Bebek'ten geçerken, annem leb-i derya bir apartmanı gösterdi. "Eğer babanız o rüşveti kabul etseydi, şimdi hep beraber burada oturuyor olurduk" dedi. Ama gözlerinde ve sesinde pişmanlık değil, 'gurur' vardı. Babam ise apartmana dönüp bakmadı bile...
Geçmişteki bu olaydan ilk kez o gün haberdar oldum. Babam, rüşvet teklifini elinin tersiyle ittiği gibi, buna kalkışanları da doğduklarına pişman etmiş meğer...
Bizimkiler şimdi Küçükkuyu'da mutfağı salonunun içinde, iki oda evlerinde huzur ve mutluluk içinde, emekli maaşıyla yaşıyorlar. Her Şeye Rağmen! Ben de bu satırları sizlerle paylaşmanın onurunu yaşıyorum.
Bir babadan oğula geçecek, bundan daha değerli bir miras var mı?