Pazartesi gecesi
Elveda Rumeli'yi izleyenler,
Vahide'nin bu son sözleri ile yasa boğuldu... Her sabah gün doğduğunda neşe ile babalarının yeni gününü kutlayan kızların bu klasik selamlama sözü,
Vahide'nin dilinde bu kez kocaman bir veda tabelası olup, kalplere çivileniverdi... Her hafta izleyenlere kahkahalar attıran
Elveda Rumeli, bu kez gözyaşı döktürdü. Kimileri bu son bölümü fazla ağdalı bulabilir. Kimileri, bu bölümü yazanları
"ölümün acısından reyting damıtmakla" suçlayabilir. Ama ölüm de hayat kadar gerçek değil mi? Dizilerde ölümlerin sıradan olaylar gibi geçiştirilmesine alışmıştık. Mezar başındaki duaların ardından herkes ertesi gün normal yaşamına geri dönüyor,
"hiç bir şey olmamış gibi" davranılıyordu.
Elveda Rumeli, bu kez yakınlarını kaybeden insanların iç dünyalarına mercek tuttu. Ölümün o en
"acı" yanına
"zoom" yaptı. Nasıl da
"gerçek" sahnelerle örülmüştü ölümün dramı... Küçük
Emine kendisini korumak için kurşunun önüne atılan ablasının ölümündeki tüm sorumluluğu sırtlamaya çalışırken, bunalıma girmişti. Annesi
Fatma tam zamanında devreye girip, küçücük bir hayatı kararmaktan kurtaran o müthiş konuşmayı yaptı.
Terzi Hasa**1 , Vahide'nin gelinlik kumaşını biçtiği makasla bu kez kefen bezini keserken, eminim ki o anda tek başına ağlamıyordu... Ve yıllarca belleklerden silinmeyecek o müthiş sahne...
Sütçü Ramiz ve karısı
Fatma'nın cenazeden sonra yatak odasında yalnız kaldıkları o an...
Fatma,
"Haydi hemen yatağa girip uyuyalım ki, kalktığımızda bu yaşadıklarımızın rüya olduğunu görelim. Sabah olunca kızımızın yaşadığını görüp, mutlu olalım... Haydi uyuyalım hemen" diyordu,
Ramiz'in
"Bunlar rüya değil" deyişine aldırmadan. Bir ana ile babanın evlatlarının ölümünün farkına vardıkları o yıkılış anında
Şebnem Sönmez ile
Erdal Özyağcılar, oyunculuk performanslarının doruklarına çıkıyorlardı. Ölümün acısını bu kadar yakın hissettiğim çok az an vardı... Biliyorum, beyhude bir dilek ama
Allah, ölümün acısını tüm yüreklerden bir televizyon dizisi kadar uzakta tutsun...