Hasret bitti ve TRT 1'in Diriliş: Ertuğrul dizisi yeniden izleyicisi ile buluştu.
Ben Ertuğrul'u, bir dönem dizisi olarak değil, 'son derece güncel bir hikaye' olarak izliyorum. Çünkü Anadolu'ya ilk adım attığımız tarihten bugüne bir projeksiyon gerçekleştiriyor.
Hikayeler o kadar tanıdık ki...
Dış güçlerle kol kola girmiş ihanet şebekelerinin menfaat uğruna bir milleti yıkma çabaları, uluslararası entrikalar, din savaşını kaşımalar, etnik farklılıklardan siyasi rant elde etmeye kalkışmalar bize öyle tanıdık geliyor ki... Ertuğrul, aslında 15 Temmuz'un, bin yıldır devam eden bir 'provanın' temsili olduğunu kulaklarımıza fısıldıyor.
Ve ne yazık ki 'içeriden vurmanın' bizde ata sporu olduğunu...
Ertuğrul'un söylediği çok önemli bir şey daha var. Osmanlı'nın ilk tohumlarının atıldığı yer, şu anda alev alev yanıyor. Dicle ve Fırat nehirlerinin arasında yedi düvel kendi menfaati için at oynatıyor. Oysa biz orada bin yıllık bir tortu bıraktık.
Orayla tarihi ve kültürel bağlarımız, petrol rüyasıyla 12 bin kilometre öteden gelenler kadar yüzeysel değil. Bugün Misak-ı Milli'nin ne demek olduğunu anlamakta zorlanan, 'Ne işimiz var oralarda?' diye alık alık bakanlara iki doz Ertuğrul öneriyorum.