Yabancı dizi kervanıma eklenen iki favori dizi var şu sıralar: Biri 'Gypsy', bir diğeri ise 'Room 104'. 'Gypsy'de Naomi Watts'ın hem başrolde olduğunu, hem de yapımcı koltuğunda oturduğunu duyunca düşünmeden Netflix dünyasına giriş yaptım. Watts, 10 bölümlük dizide 'Jean Holloway' isimli bir terapisti canlandırıyor.
Bu diziyle ilgili notlarım:
1- Dizide bol bol New York sokaklarını görüyorsunuz. İç geçirip 'Ah be tam zamanı. Eylül ayında bir New York mu yapsak?' diyorsunuz. Özellikle Soho ve Brooklyn sokakları gözünüze oldukça büyüleyici görünüyor. Hatta bir sahnede bizim Emirgan'daki Gizli Kalsın'cıların esinlerek yaptığı gizli saklı bar La Esquina'yı da görüyorsunuz.
2- 'Jean'in ağzından çıkan her detaya dikkat edin. Hastaları ile seansları olan sahnelerde ben sürekli not aldım. Özellikle insanların yalan söyleyip söylemediğini anlamanız için sağlam taktikler veriyor. İşinize çok yarayacak!
3- Dizideki cep telefonu ile oynanan güven oyunu oldukça ilgi çekici. Arkadaş grubu bir araya geldiğinde kutunun içine telefonlarını bırakıyorlar, sonra herkes kafasına göre bir telefon seçiyor. Seçtiği telefona gelen ilk mesajı sesli olarak okuyor, böylelikle irili-ufaklı sırlarınız ortaya çıkıyor. Eğlenceli görünen bu oyunda içiniz içinizi yiyor; gelen mesaj kimden, ne yazıyor ve o an sesli okunursa etraftakiler ne tepki verecek diye panik yaşıyorsunuz.
4- Aldatma, aldatılma dünyasına bakış açınız biraz daha değişecek. Düşünmediğiniz alternatifler bu diziden sonra aklınızı kurcalayacak. Evdeki kocanız veya karınız şu zamana kadar ne kadar da masummuş meğer... İçinizdeki ses size aynen bu cümleleri fısıldayacak.
12 bölümlük 'Room 104', adından anlaşıldığı gibi tipik bir Amerikan otel odasında geçiyor. Her bölümünde farklı bir otel odası ve farklı insanların hikayesini izliyorsunuz. Ben diziyi izledikten sonra sorgulamaya başladım; kaldığımız otel odalarına gizli bir kamera yerleştirilse nasıl hikayeler çıkar diye hiç düşündünüz mü?