Seksenler dizisinin; 12 Eylül darbesini işlerken, olayın sosyal boyutunu büyük bir yüreklilikle resmettiğini, sıradan insanların değişen yaşamlarına hiç olmadığı kadar gerçekçi bir mercek tuttuğunu yazmıştım ama bir-iki bölüm sonra dizinin içine yerleştirilen eleştiri ve yorumlar 'tek taraflı' kaldı.
ASKERLERE İADE-İ İTİBAR
Demokrasinin kesintiye uğramasına birkaç darbe meraklısı komutanın sebep olduğu gözardı edilip Türk Silahlı Kuvvetleri, 'külliyen' eleştiri oklarının hedefi haline geldi.
Ancak toplumun nabzını çok iyi tutan, 'sosyolojik denge adamı' Birol Güven, yanlışlığın farkına hemen vardı ve son bölümde gerekli düzeltmeyi yaptı.
Mahallenin asayişinden sorumlu iki astsubay; önceleri nefret edilesi, hoşgörüsüz kişiler olarak resmedilirken, son bölümlerde insani erdemleriyle ön plana çıkartıldılar.
Hatta çocuğuna söz verdiği oyuncağı götürmek isteyen bir tutukluya yardımcı oldukları için zor durumda kaldılar. Askerlerin, 'Bizler de emir kuluyuz' şeklindeki sözleri, Peygamber Ocağı'na iade-i itibar amaçlıydı.
Askerler; komutanlarına, yaptıkları görev ihmalinin sebebini açıklarken, "Ya, biz sabaha kadar vicdan azabı ile uyuyamayacaktık ya da küçük bir kız çocuğu o gece babasından gelen oyuncağın huzuruyla mışıl mışıl uyuyacaktı. Biz, ikincisini tercih ettik" dediler.
KOMUTANDAN ANLAMLI MESAJ
Komutanları da askerin her şeyden önce 'insan' olduğunu vurgulayarak, "Babası bir oyuncak uğruna hem sizlerin geleceğini, hem de hayatını tehlikeye atmış. Unutulmamalı ki hiçbir oyuncak, bir babanın yerini tutmaz" diyerek, sahneyi anlamlı bir mesajla sonlandırdı.
Sanırım, Birol Güven'in kaleminden çıkan bu sivil 'balans ayarı' herkesi mutlu etmiştir.