Bu Ramazan da gözlerim ekranda umutsuzca Sunay Akın'ın Mahya Işıkları programını aradı. Yoktu... Ama bu sefer iyi ki yoktu. Zira olsaydı, Sunay üstat, ayakkabı öykülerini derlediği yeni kitabını yazacak zaman ve enerjiden mahrum kalacaktı. (Bu arada Mahya Işıkları bir sahne gösterisi olarak Ramazan boyunca çeşitli kentlerde sahneleniyor. Eğer o şehirlerde yaşayan şanslı azınlıktansanız, kaçırmamanızı öneririm.)
"Ayakkabılardan ne hikaye çıkabilir ki?" demeyin. Yazan, derleyen Sunay Akın olursa çıkar. Şimdi üstadımın affına sığınarak, bana fısıldadığı, kitabın açılış öyküsünden minik bir bölümü paylaşacağım sizinle. Zaten artık bizim uğurumuz haline geldi. Sunay'ın yeni projeleri ilk kez bu köşeden duyuruluyor. Eminim Ayakkabılar da diğerleri gibi başarıdan başarıya koşacaktır.
Gelelim öykücüğe:
Neil Armstrong'u bilirsiniz. Aya ilk adımını atan insan. Uzay aracının merdiveninden ayağını zemine uzatırken şöyle demişti: "Benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım..." Ama onun insanlık için çok daha büyük bir adımı vardı ki, onu aya gelirken değil, giderken atmıştı. Hem de çıplak ayakla...
Malum, Armstrong; bilim adamları için büyük değer taşıyan taş örneklerini de yanına almıştı. Ancak, kendisini Apollo'ya taşıyacak Kartal isimli uzay mekiğinin ağırlığı, gramı gramına ayarlanmıştı. En küçük bir fazlalık, aracın ay yüzeyinden fırlatılmasını engelleyecekti. Bu nedenle Armstrong, topladığı taşlara denk gelecek bir ağırlığı ayda bırakmak zorundaydı. O da ayakkabısını bıraktı... Ve ondan sonra ayı ziyaret eden yedi astronot da aynısını yaptı...
Sunay Akın, kitabında öyküyü şöyle bağlıyor: "Romantizminizi öldürmek istemem ama, sizin sevgilinizle sarmaş dolaş izlediğiniz o ay, aslında kocaman bir ayakkabı dolabıdır!"
Ünlü sözü bilirsiniz: "Başkalarının ayak izlerini takip eden, kendi izini bırakamaz" derler. Sunay bu lafı tarihe gömeceğe benziyor. Başkalarının ayak izlerini toplayıp kendi kocaman ayak izini bırakarak...