Önceki gece, sinemalarda izleme fırsatı bulamadığım Oflu Hoca'nın Şifresi filmini izlemek için Kanal D ekranı karşısındaydım. Yarım saat boyunca filme tahammül etmeye çalıştım. Olmadı; başka kanala geçtim.
Filmde bolca argo ve küfür kullanılmış. Sinema salonları için fazlaca bir sorun yok. Koyarsınız artı 13 sınırlamasını; işinize bakarsınız. Ama televizyonda o iş öyle olmuyor.
Dilerseniz bütün RTÜK işaretlerini ekrana dizin, yine de o kelimeleri bip'lemek zorundasınız. Durum böyle olunca da cümle başına neredeyse iki 'bip' düşüyor.
İnsan kendini, televizyon karşısında değil de herkesin her an kornasına davrandığı İstanbul trafiğinin orta yerinde sanıyor.
Film zaten Karadeniz fıkralarının birbiri ardına dizilmiş hali. Bir de küfürden kahkaha süzmek gibi kolay bir yol seçilince, filmin televizyonda yayınlanma şansı kalmıyor.
Yayınlansa bile kimse bir şey anlamıyor.
Türk sineması son zamanlarda küfre fena merak sardı. Bir filmdeki diyalogları 'gerçek' hissettirmenin yolunun sadece küfür ve argodan geçtiğine inanan bir senarist nesli yetişti. Evet, pek çoğumuz günlük hayatta Ayşe Egesoy Türkçesi ile konuşmuyoruz.
Ama 'amk'yi de virgül gibi her kelimenin arasına koymuyoruz.
Cem Yılmaz bile son filmini bu küfür bulamacına banıp servis etmekte bir sakınca görmedi ne yazık ki. Oysa mizah, bolca zeka ve yaratıcılık gerektirir.
Komedi filmlerine 'mizah unsuru' olarak yamanan her küfür, 'çaresizlik' anlamına gelir.
İşin garibi, Oflu Hoca'nın da filmde bu durumdan şikayet etmesiydi. Küfür nedeniyle program yaptığı televizyon kanalına kapatma cezası verilince evde karısına içini döktü. Dedi ki, "İçme suyuna Viagra mı karıştırılıyor ne? Millet kafasını donuna sokmuş, dünyaya oradan bakıyor sanki..." Şifre açık ve net: İplenmek istiyorsanız, bip'lenmekten vazgeçin!