Ne güzel yaptın be
Beyaz'ım... O
Diyarbakırlı çocukların kurduğu orkestrayı programına çıkartıp, ne güzel bir iş yaptın... İzlemeyenler için özet: Efendim,
Diyarbakır'ın unutulmuş köylerinden birinde yaşayan 5 ilköğretim öğrencisi bir orkestra kurmuşlar. Ama malum,
"olanaklar" kısıtlı bile değil, yok!.. Baterist, iki yağ tenekesi bir bidon, bir de yağ tenekesi kapağından zil yapıp, değneklerle vurmakta. Davulcu da plastik su bidonunu dövüp, durmakta... Tahtadan kesilmiş, telleri olmayan bağlama, üzerine kurşun kalemle piyano tuşu çizilmiş, portakal sandığından bozma org, salça konservesinin teneke kutusundan dümbelek... Çalıyorlardı... Hem de büyük bir ciddiyetle, disiplinle, gönülden... Çocuklar, orkestranın adını
"Heyra" koymuşlar.
"İlk başta hayretle karşılanan ama sonradan takdir gören" anlamındaymış. Önce internet paylaşım sitelerine düşmüştü görüntüleri. Sonra
Beyazıt Öztürk geçen cuma
"Beyaz Show"a çıkardı çocukları... Ve o anda izleyenler adeta ekrana çakılı kaldı. O duygu sağanağı, o takdir hissi stüdyodan taşıp, tüm ülkeyi bir baştan bir başa dolaştı... Elleriyle portakal sandığının tuşlarına dokunup, ağzıyla
"Nırının, nırının" diye org sesi çıkaran çocuk bir ara ne dedi biliyor musunuz?
"Kusura bakmayın, ben bu kadar çalabiliyorum!.." Şu inanca, hayal gücüne bakar mısınız? Gerçekten org çaldığına öyle bir inandırmış ki kendini,
"derecesini" bile söylüyor. Bana göre heyecanının, arzusunun, inancının ve gözlerindeki o ışıltının
Fazıl Say'dan hiç bir farkı yok... Fazıl nasıl parmaklarıyla değil,
"ruhuyla" dokunuyorsa tuşlara,
Diyarbakırlı çocuk da öyle yapıyor... O
"nırının" diyor, bana konçerto gibi geliyor... Zaten
"sanat" denilen, insanın
"hissettiği" değil midir? Benim gibi hissedenler çok olmalıydı ki, sanatçılar hemen telefona davrandı.
Beyaz'ın hediye ettikleri ile beraber çocuklara canlı yayında müzik aletleri armağan edildi. Bence bugün ihtiyaç duyulan
Doğu-Batı kardeşliğinin,
"insan" paydasında buluşmanın, demokratik açılım için verilen mücadelelerinin en etkili
"kampanyası" benim cuma gecesi
"Beyaz Show"da izlediğim
Diyarbakırlı çocuklardı. En deneyimli politikacı bile aylarca meydanları dolaşsa,
"Bir olmayı, kardeşçe yaşamayı, paylaşmayı" bu kadar güzel ve etkili şekilde anlatamazdı. Onların
"bizim çocuklarımız" olduğu gerçeğini bu kadar
"şefkatle" ruhumuza katamazdı.
Diyarbakır'ın çocuklarını hep polise, askere taş atan
"maşalar" olarak görmekten yorulan yüreğime,
Beyaz Show "ilaç" gibi geldi. Onlar kendilerine verilen limonu görüp de yüzlerini ekşitmek yerine, ondan
"limonata yapmayı" seçmişlerdi. Öyleyse, bundan böyle damaklarına hak ettikleri şerbeti çalmak da boynumuzun borcu... Haydi, vakit çok geç olmadan davranalım...