Henüz 12 yaşındayken Saddam döneminde kurşuna dizilmeyi göze alarak Irak'tan kaçıp Türkiye'ye gelen Selim Bayraktar, rol aldığı her işle adından söz ettiriyor. Bayraktar; şu sıralar, hem dizi, hem de sinema filmiyle gündemde. Atv ekranlarında yayınlanan 'Ağlama Anne' dizisinde 'Ali Osman' karakterini canlandıran Bayraktar, şu sıralar vizyonda olan 'Sevgili Komşum'da ise başkalarının organlarını satarak para kazanmaya çalışan 'Cengiz'i oynuyor. Oynadığı her rolle seyirciyi ikna etmeyi başaran Bayraktar'la; hem diziyi, hem sinema filmini, hem de zorlu yollardan geçerek ulaştığı oyunculuk kariyerini konuştuk.
¦ Hem 'Sevgili Komşum' adlı sinema filmi, hem de 'Ağlama Anne' dizisiyle gündemdesiniz. Neler hissediyorsunuz?
Açıkçası çok fazla göz önünde olmamakta fayda var. Bir yanda sinema, diğer yanda dizi; görsel olarak seyircide bir yorgunluk yaratabilir. Özlenmek esastır diye düşünüyorum.
¦ Projeleri seçerken kriteriniz nedir? Neye göre 'Bu işte varım' diyorsunuz?
Öncelikle senaryonun oyuncuda yarattığı motivasyon çok önemli. Bir senaryonun kendi öz çatışması ve estetik kaygısı yüksek olmalı. Görsel ve işitsel betimlemeleri de doyurucu olmalı. Süreç içinde eldeki senaryonun birçok kişi tarafından değerlendirilmesi ve harmanlanması ya iyi ya da kötü bir sonuç doğurabiliyor.
ORGAN MAFYASI FİLMİ
¦ 'Sevgili Komşum'da seyirci artık kalmayan komşuluk ilişkilerini ve mahalle kültürünü de sorguluyor...
Filmde her ne kadar komşu adı geçse de aslında bu bir organ mafyası filmi. Ve bu, hayati öneme sahip bir konu aslında. Dünya nüfusu bu kadar artarken, sağlık ve gıda alanında da ciddi darboğazlar oluşmaya başlar. Elbette bu süreç, insanı çalmaya ve kuralsız işler yapmaya iter. Asıl sorunumuz da bu bence.
¦ Filmde canlandırdığınız 'Cengiz' karakteri özelinde söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
'Cengiz', açlığını gidermeye, başkalarının organlarıyla para kazanmaya çalışan ve bunu duyguları sömürerek elde eden bahtsız birisi.
¦ Atv dizisi 'Ağlama Anne'de ise 'Ali Osman' karakterine hayat veriyorsunuz. Bu role nasıl hazırlandınız?
'Ali Osman'ın kibarlığı zoraki değil fakat oldukça profesyonel biri. Kimliğinde rahatsız edici olmayan, belli belirsiz tehditkar bir özgüven var. Bütün bunlar ona etkileyici bir hava katıyor. Mezbahada koyunları güden görevli gibi; bir yandan hayvanlara acıyor ve başlarına gelecekleri bilmedikleri için onları rahatlatmaya çalışıyor, diğer yandan yapması gereken bir işi olduğu için görev bilinciyle davranıyor. Bazen kişilerin ölümlerinden adalet yerini bulmuşçasına hafif bir memnuniyet duyduğunu söyleyebiliriz. Kibar karakteri bazı noktalarda incelerek iğneleyici bir hale dönüşüyor fakat hemen kendini toplayarak profesyonelliğine geri dönüyor. Bu aşırı toleransın altında belki de onlara içten içe duyduğu acıma duygusu yatıyor.
FARK YARATMAK LAZIM
¦ Karakterin motivasyonu nedir?
Oyunculuk tekniği, ciddi bir oyuncu olmak için çok önemlidir. Bir karakteri, hatta bir duyguyu taklit etmek oldukça kolay ama buradaki derinlik önemli. Sezgisel olarak bulmuş olabileceğin şeylerin devamlılığını sağlamak da önemli. O nedenle teknik, bir karakteri bulmada yardımcı olacaktır.
¦ 'Ali Osman'ın 'Alev'e zaafı var. Nereden kaynaklanıyor bu zaaf?
'Alev'e zaafı var elbette. Güzelliği ve cesareti 'Ali Osman' için çok can yakıcı. 'Ali Osman'ın ondan vazgeçmesi tartışılmaz...
¦ Oyunculuğa başlama hikayeniz oldukça ilginç... Çok zorlu yollardan geçmişsiniz. Tüm bu yaşadıklarınız size ve oyunculuk kariyerinize neler kattı?
Bütün yaşamsal zorluklar ve deneyimler, insanı mesleki olarak, özellikle de oyunculukta bir üst zekaya sıçratır. Bu bir şanstır, ne kadar çok yaşarsan o kadar çok malzemen olur cebinde. Aslında güçlü bir gerekçeye sahip olmak, güçlü bir motivasyona sahip olmak anlamına gelir.
¦ Kariyerinizin dönüm noktası neydi?
Kariyerin dönüm noktası, ne kadar izlendiğin ve ne etki bıraktığınla ilgilidir aslında. Fark yaratmak gerekiyor. 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi bu kriterin oluşumda önemliydi. Bundan sonra da sabır gösterip aynı odaklanmayla yola devam etmekte fayda var.
¦ Tiyatroyu da aksatmıyorsunuz... Antalya Devlet Tiyatrosu bünyesinde oyunlarınız devam ediyor, öyle değil mi?
Evet, Antalya Devlet Tiyatrosu'nda oynamaya devam ediyorum. Tiyatromu çok seviyorum ve çok başarılı oyunlar sergiliyoruz. Her sene düzenlediğimiz uluslararası festivalimiz var; o da ilgi ve talep görüyor.
¦ Dizi, tiyatro ve sinema... Hangisi daha çok tatmin sağlıyor size?
Dizi, sinema ve tiyatroyu yan yana koyamayız aslında. Hepsi birbirini besleyen, aynı annenin ve babanın çocukları gibidir. Hepsinin seslendiği zihinler ve algılar farklı. Fakat hepsinin içinde olmak ayrı bir deneyim ve insana beceri kazandırır. Hiçbirinden uzaklaşmamakta fayda var. Çünkü bu meslekte ne zaman vadenin dolacağını bilemezsiniz.
SEYİRCİ SİNEMADA KÖTÜ ADAMIN KAYBETTİĞİNİ GÖRMEK İSTER
¦ 'Sevgili Komşum' nasıl bir film; kara komedi mi?
Film türlerini iyi kavramak çok önemlidir çünkü dürüst olmak gerekirse insanlar sinemaya şaşırmak için gitmezler. Kahramanın kurtulacağını, kadının sevdiğine kavuşacağını ve kötü adamların kaybedeceğini bilirler. Ancak gerçek şu ki; aşk acıtır ve bazen kötü adamların kazandığı da olur. Ancak sinemada aşk, hayat iksiridir ve kahramanımız her zaman kötü adamları alt eder. Senaryo yazarken Amerika'yı tekrar tekrar keşfetmenize gerek yoktur. Satılabilir bir film çekmenin anahtarı; film türlerini iyi kavramak ve izleyicinin beklentilerini karşılayacak bir senaryo yazmaktır.
YA YERE ÇAKILIRSIN YA YILDIZLAŞIRSIN
¦ Oynadığı her karakteri inandırıcı kılan biri olarak geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bugünlerin hayalini kurar mıydınız? Kişinin yolu kendi yoludur, her zaman evrene 'Ben varım' demek gerekir. Sevilmek güzel elbette ama bunu muhafaza etmek gerekiyor. Yaşam bir piramit ise, elbette bir gün isteğin ve başarın doğrultusunda sıradanlıktan kurtulup o piramidin en üst seviyesine gelirsin. İşte asıl sorun orda başlar. Çünkü iki şansın var artık; ya o piramitten aşağı çakılırsın ya da piramidin tepesine yükselip yıldızlaşırsın ve hep orada kalırsın.