'Osmanlı topraklarında matbaayı ilk kuran Türk' diye tanıtıldı bize İbrahim Müteferrika. Halbuki o ömrünün önemli bir bölümünü Macar olarak yaşamış, daha sonra Osmanlı tebasına geçip Müslümanlığı kabul etmiş bir mühtediydi. Tarih kitapları onun 2. Viyana Kuşatması sonrasında Osmanlılar tarafından esir edilen askerlerden biri olduğunu yazsa da, daha sonra yapılan araştırmalar bu Kolozsvarlı matbaacının Bogomillerden oluşan bir grupla birlikte kendi isteğiyle Osmanlı saflarına geçtiğini ortaya koymuştu. Tarihi romanlarıyla tanıdığımız yazar Solmaz Kamuran'ın
Macar / Tefrika- i Müteferrika'sı, Türk yayıncılık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Kolozsvarlı İbrahim'in yani İbrahim Müteferrika'nın hayatını ve onun hayatı çerçevesinde yaşadığı dönemi anlamamızı sağlayan çok önemli bir çalışma.
GEÇMİŞLE BULUŞAN BUGÜN
Macar iki bölümden oluşan bir roman. İlk bölümü günümüzde geçiyor ve Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Galata'da yaşayan bir Rus aile olan Lazarevlerin dördüncü göbekten torunu olan ve Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra hayatını bedenini satarak kazanan Gala'nın, ailesinden kalma eski defterleri bir eskiciye satmasıyla başlıyor. "Her şey satılabilir," düşüncesiyle defterleri satın alan eskici yanılmıyor ve Moskova'ya okul gezisine gelen Maja'nın Türkolog olan annesi Onella Kovacs'a eskiciden alabileceği en güzel hediyenin bu defterler olabileceğini düşünmesiyle tarihin sırları gün ışığına çıkıyor. Bir hazine bulmuş gibi mutlu olan Onella'nın defterleri gördüğündeki ilk tepkisi "Hemen, hepsini okumalıyım," oluyor. Kitabın ikinci bölümü Onella'nın okumaya başladığı bu defterler işte. 1690'da Kolozsvar'da başlayan ve Macar ikizlerden birinin tuttuğu defter, dönemin Avusturyası'na, Macarların özgürlük taleplerine, bu uğurda dökülen kanlara, yapılan savaşlara götürüyor okuyucuyu. Macarların efsanevi kahramanı İmre Thököly'nin bu ikiz matbaacıları yanına almaya başlaması birçok şeye tanıklığı da beraberinde getirir. Savaşların sonunda yollarının düştüğü -aslında düşürüldüğü İstanbul, ileride içlerinden birinin adı İbrahim Müteferrika olacak ikizler için dönüm noktası olacaktır. Ancak İstanbul onlar için bundan önce özgürlüklerinin bittiği yerdir: "Özgürlük en güzel bir çift kanatla ifade edilebilir; kuş olmak insan olmaktan daha güzel değil midir? Dilediğin yöne kanat çırpabilirsin, bizlerse neredeyse dışarı bile çıkamıyoruz, benzetmek gerekirse, sallandıkları sazların üstüne ağ atılarak yakalanıp hep birlikte kafese kapatılmış zavallı birer saka kuşuyuz biz..."
GALATA'DA BAŞLAYAN YENİ HAYAT
Galata'ya yerleştirilen Macar ikizler için sonun başlangıcı da o yıllarda olur. İkizlerden biri Galalata Mevlevihanesi'ni ve Mevleviliği keşfeder, o kişi ileride İslam'ın inançlarını açıklayan
Risale-i İslamiye'yi yazacak olan İbrahim Müteferrika'dır. Diğer kardeş ikizinin İslam'la tanışmasını şöyle anlatacaktır: "Bana neden Mevlevihane'ye gittiğini anlattı, orada huzur buluyordu, Mevlevilerin hayata bakışları biz Ünitaryenlerinkinden farklı değildi. Onlar da Tanrı'nın tekliğine, Tanrı ile kul arasında bir vekil olamayacağına inanıyordu; Tanrı'yı bizim gibi bütün kalpleri, ruhları, zihinleri ve ruhlarıyla seviyorlardı. İnsanın bireysel zaaflarına rağmen insanlığın gücüne, hep birlikte dünyayı ileriye taşıyabileceğimize güvenleri tamdı." Bu tanışma 1703 yılında bir kardeşin diğer yarısını başka bir inancın, başka bir hayatın kollarına başka bir isimle, Kolozsvarlı İbrahim olarak emanet edip, ait olduğu geçmişe geri dönmek üzere yola çıkmasıyla son bulacaktı. Kitabın ilerleyen bölümlerinde ise İbrahim Müteferrika'nın bu satırların yazılı olduğu defteri bulmasıyla karşılaşıyoruz, hem de evinde: "Hem benim hayatımdı hem de değildi defterde anlatılanlar, bir sayfayı okuyordum sanki ben yazmıştım, bir sonrakine bakıyordum tamamen yabancı. Annem, doğduğum şehir, okulum, yurdumdan ayrılışım, buralara gelişim, bunlar gerçekti ama ya o maceralı yolculuklar... Ve en önemlisi meçhul karındaşım... Benim bir kardeşim, bir yoldaşım, bir ikiz eşim asla olmamıştı. Peki o zaman kim, neden bunları kâğıda dökmüştü?"
BASILAN İLK KİTAP
En büyük hayali bir matbaa kurmak olan İbrahim'in bulduğu bu satırlar onun uzun geceler uykusuz kalmasına neden olsa da, Macar ellerinde yaşananları da daha yakından gözlemesine neden olur: "18 Nisan 1716'da dergah-ı ali müteferrikalığına, padişahın özel hizmetindeki saray görevlilerinin arasına tayin edildim. İlk iş Macarlara tercüman tayin edildim, ulufesi 29 akçeydi, derhal Belgrad'a gidip Macar savaşçılarıyla Osmanlı ordusu arasındaki ilişkileri düzenleyecektim." Osmanlı'nın Avusturya'ya üst üste mağlubiyetler yaşadığı o yıllarda, Müteferrika da doğduğu topraklara yıllar sonra ilk kez bu kadar çok yaklaşır: "Doğduğum şehre gidemesem de ona uzanan dağların bulutlu tepelerini buruk bir kalple uzaktan görebilmiştim, bu kadarla yetinecektim, Erdel artık çok uzaklardaydı, hem de çok..." Müteferrika ilerleyen yıllarda bir yandan ona tarihteki ününü kazandıracak matbaanın hazırlıklarını yaparken, Macar mültecilerini de yalnız bırakmaz çünkü hayatının o alanı 'sevgili Macarcası'nın tadına varabildiği dil cennetidir. Matbaanın gerekleri üzerine yazdığı risaleyi 1726'da tamamlar ve matbaanın bir toplumun gelişmesinde ne kadar elzem olduğunu uygun bir lisanla kâğıda döker. İki yıl sonra dilekçesi kabul edilir ve onca maceradan sonra 1729 yılının 31 Ocak günü
Vankulu Lügatı'nın ilk baskısını eline alır, her birinden 500'er adet basarak iki cilt haline getirdikleri kitabın kâğıtlarını Sait Çelebi temin etmiştir: "Bu defaki kitabımız Katip Çelebi'nin Osmanlı deniz seferlerini analttığı ünlü eseriydi, ekleyeceğim haritaları çoktan hazırlamıştım... Cizvit Papaz Krusinski'nin İran'daki Afgan istilasını ve Safevi Devleti'nin çöküş nedenlerini anlattığı kitabının Osmanlıca baskısı 26 Ağustos'ta tamamlanmıştı."
MASONLARLA TANIŞMA
Bu arada tanıştığı Fransız asıllı Kont Bonneval onu masonlukla tanıştırır: "Kökleri Babil Kulesi'ne kadar uzanan gönye, pergel ve şakul gibi sembollerle kendilerince bir dil oluşturmuşlardı ve bu dilin, kainatın devamlılığı asla kesilmemiş ve kesilmeyecek olan kutsal bir dili olduğunu ileri sürüyorlardı." Bu arada hayatının son demlerine kadar evlenmeyen ancak 60 küsur yaşında çok genç bir kadınla evlenip hemen baba olan İbrahim Müteferrika'nın genç kadını ve doğacak bebeğini sahipsiz bırakmamak için evlendiğini öğreniyoruz. Hatırlayamadığı ikizinden sonra defteri tutmaya devam eden Müteferrika'nın günlükleri şu satırlarla bitiyor: "...ben nehrin karşı yakasına varmak üzereyim, dönüp baktığımda arkamda bıraktığım sahil çok uzaklarda, bana yakın görünen, ayan olan sadece oranın hatıraları; manaya gelince, biz manayı Aşk'ta bulduk, Aşk'ın bizde ne bulduğuysa her daim olduğu gibi sırrı alemde..." Romanın sonunda Türkolog Onella'nın üniversite yıllarında tanıştığı ve 25 yıldır hiç görmediği Türk sevgilisi Hayyam'la Müteferrika'nın izlerinin peşine düşmeleri her ne kadar karanlık güçlerin çabalarıyla engellense de, tıpkı büyük üstadın dediği gibi onlar manayı Aşk'ta bulacaklardır...
Macar/Tefrika-i Müteferrika Solmaz Kamuran İnkılap Yayınları 334 s., 20 TL